BİR MEFKÛRE "ÇANAKKALE"

Mart ayı, dert ayı…

Mart ayı, zemheri kış ayı…

Mart ayı, baharın başlangıç ayı…

Mart ayı, İstiklâl Mücadelemizin millî ruhla bütünleştiği İstiklâl Marşı'mızın yıl dönümü…

Mart ayı, Çanakkale'de şeref ve şan ile yazılan bir destanın ayı…

Evet, mart ayı o kadar doğa ve tarihi olaylara gebe olmuş ki her yıl bu günlerimizi kimi zaman hüzünlü kimi zaman da gururlu ve onurlu bir şekilde yaşıyoruz.

Tabii, şu gerçek ki mart ayını anlamlaştırıp ruh katan elbette İstiklâl Marşımız ile Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizdir.

***

Çanakkale ruhu göstermiştir ki dünyada Türk Milleti'nin varoluş iradesini kıracak hiçbir güç yoktur. Çanakkale'de ortaya konulan bu sarsılmaz vatan sevgisi, millet olma bilinci en büyük zenginliğimiz, en büyük gücümüzdür. Millet olarak yokluk içindeyken bile "Çanakkale Geçilmez" dedirten sağlam inancın, sarsılmaz bir ruhun mirasçılarıyız. Aydınlık geleceğimizin teminatı, dün olduğu gibi bugün de işte bu ruh ve inançtır. Çanakkale Zaferi, sadece geçmişimizin bir aziz hatırası olarak değil, geleceğe yürüyüşümüzün en güçlü ilham kaynaklarından biri olarak da milletimizin hissiyatında son derece önemli bir yere sahip olmalıdır.

Çanakkale Zaferi, vatanseverlik, fedakârlık, cesaret gibi yüksek faziletlerin kahramanca sergilendiği bir destandır. Hiçbir cephe, hiçbir harp, Çanakkale kadar tarihin akışını bütünüyle değiştirmemiştir. Çanakkale Zaferi, milletimizi diriltecek, kenetlendirecek, başarıya ulaştıracak şifreleri bünyesinde barındırmaktadır. Çanakkale Savaşları, maneviyatın maddiyatı yendiği yer olma özelliği ile dünya tarihi üzerinde de büyük etkilere neden olmuş, asırlardır Avrupalılar tarafından sömürülen ülkelerin bağımsızlık fikrinin kuvvetlenmesine yardımcı olmuştur.

Çanakkale'de Türk Milleti bir bütün olarak mücadele vermiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale savaşlarında özellikle Anafartalar civarında askerleriyle verdiği üstün mücadele ve 215 kiloluk top mermisini sırtında taşıyan Seyit Onbaşı ve arkadaşlarının göstermiş olduğu kahramanlık, dünyada çok az milletin gösterebileceği bir kahramanlık destanıdır. Böyle bir başarı sadece işgalcilerin güç ve gururunu değil, milletimizin makûs talihini de yenmiştir. Bu çetin mücadelede düşman güçlerinin dikkate almadıkları bir nokta vardı. O da sadece silahlar değil, onu kullanan insan ve iman gücüyle beslenen inançtı. Bu inançtır ki esaret zincirini boynuna takmamış, bağımsızlığı namus ve şeref saymış Türk Milleti'nin istiklâl ve onurunu kurtarmıştır. Türk'ün ateşten gömlek giydiği bu var olma mücadelesinde yüce Türk Milleti topuyla, tüfeğiyle, kanıyla bayraklaştırmak istediği bağımsızlığı, karşısındaki muazzam güce rağmen, yılmadan ve fedakârca kazanmıştır. Çanakkale Zaferi, zor şartlar altında binlerce şehit verilerek kazanılmış mukaddes bir zafer olarak tarihteki yerini almıştır.

Çanakkale, sadece kazanılmış bir deniz zaferinden ziyade, toprak parçasının kan ile yoğrulduğu "vatan" demektir. Benim için Çanakkale, destanlaşan bir milli mücadelenin asıl sahipleri olan şehitlerimizi ve gazilerimizi ifade etmektedir.

Çanakkale Savaşlarını benzersiz kılan, işgalci devletlerin dönemin en muazzam savaş gemileri ve binlerce askeri ile boğazı kuşatıp arsızca saldırması değil, gökten yağmur gibi yağan ateşe göğsünü siper eden aziz Mehmetçiktir. Çanakkale'yi Çanakkale yapan, bitmek tükenmek bilmeyen düşman mermilerinin sesi değil, yaralı düşman askerini sırtına alarak onu düşman mevziisine kadar götürerek, işgalci askerlere insanlık dersi veren kahraman Mehmetçiktir. Çanakkale'yi Çanakkale yapan, cepheye gönderdiği oğluna "ya şehit ol, ya gazi" demek suretiyle vatanın her bir karış toprağını evladının canından üstün tutan Türk analarıdır. Şairin ifadesiyle "Çanakkale, Bedrin aslanlarının kükrediği ateşten bir imtihandır. Kınalı kuzuların gül bahçesine girercesine şehadete atıldığı bir yerdir."

Bugün bu ülkede yaşayan herkes, özgürlüğünü şehitlerimize borçludur. Toprağın her bir karışı, Mehmet Akif Ersoy'un "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" mısrasında ifade ettiği üzere şehit kanlarıyla sulanmıştır. Türk Milleti olarak nereden geldiğimizi, hangi zorluklardan kurtulduğumuzu unutmadan geleceğimize yön verme bilincine sahip olmak zorundayız. Bizi biz yapan millî değerlerimizden, köklerimizden koparsak bizi ayakta tutacak besleyici kaynaktan koptuğumuzu da bilmek durumundayız.

Yardan geçilir, serden geçilir, anadan geçilir de vatandan geçilmezdi. Onun için Çanakkale geçilmedi. Ve bir şeyi daha unutmuşlardı; "Düşmanlarımızın bile saygıyla bahsettiği, vatan aşkı ve iman gücü ile yoğrulmuş ordumuzun başındaki o yüce komutan Mustafa Kemal ATATÜRK'ü"... Savaşın sonuna doğru o 200 yıldır yenilmeyen İngiliz orduları ağır bir yenilgiye uğradı. İngiliz askerleri, sahilde duran yaralılarını almak için sahile bile yanaşamadılar, sahilde duran selvi ağaçlarını Türk askeri sanıp yaralılarını almadan öylece çekip gittiler. Ve savaşın sonunda bütün dünya, öldü dedikleri bir milletin öz vatanında tutsak edilmek istendiğinde "bir kurt misali" nasıl bağımsızlık aşkı ile yandığını gördü. Dünyanın en süper donanmaları inancın, imanın, azmin karşısında yenik düşmüştür. O gün vatan onlardan canlarını istedi, seve seve gittiler ve geri dönmediler. Şehit oldular, gazi oldular. O gün adeta canlarını toprağa ektiler, kanlarıyla suladılar ki günümüzde yeni çiçekler açsın diye. O gün kanlarıyla suladıkları bu vatanı bize emanet ettiler. Gün gelir vatan yine bizden canımızı isterse seve seve gideriz, belki cansız bedenimiz toprağa düşer, toprak oluruz ama en çok sevdiğimiz şey VATAN oluruz.

3 ŞEHİTİN HİKÂYESİ

Tarih tekerrür ediyor ve Mustafa Kemal Paşa'nın, Enver Paşa'nın, Hey On Beşlilerin, Seyit Onbaşıların, Lise ve Üniversitelerden mezun vermeyenlerin torunları, bugün yine aynı tarihî emelleri güden yedi düvelin maşaları ile terörizme karşı, vatan topraklarımızın Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yıllarca destan yazdılar.

Eğer şehit kanları ile yoğrulmuş bu aziz vatan toprağında bugün asker, polis ve sivillerimiz şehit ediliyorsa kimse kusura bakmasın, bizim "Bin Yıllık Kardeşlik" masallarına karnımız tok.

Dün sırtımızdan hançerleyenler, İngilizler başta olmak üzere tüm işgalci emperyalistlerle birlik olup I. Dünya Savaşı ve İstiklâl Mücadelemizde bize karşı savaşırken, bugün torunları aynı emellerle asker, polis, sivil demeden şehit ediyor ise şahsen "Biz bu vatanı hep birlikte kurtardık" diyemem, demem.

Çanakkale'yi vatan toprağı yapan şühedâların torunları, daha bundan 6-7 yıl önce Diyarbakır'da, Mardin'de, Hakkâri'de, Şırnak'ta, yine bir destan yazarak, tarihî emelleri bitmek bilmeyen sömürgeci- emperyalistlerin uşakları olan soysuzlar tarafından kahpece şehit edildiler. Dost görünüp düşmanlık hisleri ile 1 asır önce Arapları, bugün ise Kürtleri maşa olarak kullanarak, olmayacak hayaller peşinde koşturarak toprak isteyenler, bugün de teröre karşı verilen mücadelede bir "Çanakkale "Ruhu" edası ile toprağın üstünün yerine, altını göstererek; yedi düvele karşı Türk Milleti adına cevap verildi, verilmeye de devam ediyor.

Mart ayı gelince şühedâlar ordusuna katılan ve ilk okuduğumda beni derinden etkileyen ve yazarken bile duygulandığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.

***

Şehit Seyit Yalçın'ın ağabeyi Ergün Yalçın'ın ifadelerine göre Bordo Bereli Uzman Çavuş Seyit Yalçın, 2008 yılında Aksaray Meslek Yüksek Okulu'nda (MYO) öğrenimine devam ederken, annesinin kanser hastası olduğunu öğrendi. Hastalıkla mücadele eden annesini daha iyi şartlarda yaşatmak için öğrenimini yarıda bırakan Şehit Yalçın, karar vererek uzman çavuşluk istemi kabul edilmiş ve gösterdiği başarılar nedeniyle bordo bereliler timine seçilmiş. Özel Kuvvetler Komutanlığında göreve başladığını belirten ağabeyi, "İşini o kadar çok seviyordu ki şehit olmadan bir gün önce nişanı vardı. Çok sevdiği ama annesine bakmak için nişanlanmadığı kadınla annemin zoruyla nişanlanmaya karar verdi. Nişan gecesi göreve çağırdılar. Bizim "Gitme" dememize rağmen "Görev beklemez" diyerek gitti. Nişanlısına bile sarılamadı. O gecenin sabahında da Şemdinli ilçesi Habeşti Yayla bölgesinde şehit düştü" dedi.


Özel Kuvvetler Taburu'nda görev yapan Şehit Seyit Yalçın, 8 Kasım 2012 tarihinde terör örgütü mensuplarıyla girilen çatışmada 3 teröristi etkisiz hale getirdikten sonra şehit düştü. Aynı çatışmada terör örgütü mensuplarıyla omuz omuza mücadele veren şehidin silah arkadaşları Sadık Aparangil ile Caner Çelik ise 3 yıl önceki çatışmadan yara almadan kurtulmuş. Aparangil ile Çelik, silah arkadaşlarının ölüm yıldönümünde her yıl Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesine gelerek şehit arkadaşlarının mezarını ve ailesini ziyaret edermiş. Arkadaşları, "Seyit olmasaydı, hiçbirimiz yaşıyor olmazdık." diyorlarmış.



Uzman Çavuşlar Sadık Aparangil (Sinop) ve Caner Çelik, (Ardahan) 3 yıl önce şehit verdikleri arkadaşları Seyit Yalçın'ın ölüm yıldönümüne 4 gün kala, 4 Kasım 2015 Çarşamba günü Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde yürütülen operasyonda şehit düştüler. Şehit Seyit Yalçın'ın ağabeyi Ergün Yalçın, kardeşinin silah arkadaşlarının ziyaretini beklerken, şehadet haberlerini aldıklarını ve acılarının katlandığını belirterek, şunları söyledi: "Kardeşimin silah arkadaşları, her yıl gelip kardeşimin mezarını ziyaret edip mevlit okuturlardı. Biz de onların bu ziyaretlerinden memnun oluyorduk. Bu yılda bekledik ama gelemediler. Kardeşimin silah arkadaşları Sadık Aparangil ve Caner Çelik te geçtiğimiz hafta şehit düşmüştü, diğer arkadaşları da operasyondaydı. Acımız tarif edilemez ilk günkü acılarımız tazelendi." Seyit Yalçın'ın ağabeyi Ergün Yalçın, 2012 yılında kardeşi Seyit Yalçın'ı şehit verdikten 1 ay sonra da kanser hastası annelerini toprağa verdiklerini belirtti.


 

106 yıl önce toprak parçasını kanları ile vatan kılan ecdâtlarımızın bugün torunları da yine aynı uğurda şehit olurken, ateş düştüğü yeri yakıyor ve nice acıları da içinde barındırıyor. Türk Milleti'nde vatan sevgisi varken elbette bizler de yeri geldiğinde şehitlerimizin yolundan gideceğiz.

Türk vatanının ve milletinin ebedi varlığı, devletimizin bölünmez bütünlüğü uğruna gözlerini kırpmadan canlarını feda eden aziz şehitlerimizi"18 Mart Şehitler Günü" münasebetiyle minnet ve şükran duygularımla ve rahmetle anıyorum.

Sözlerime üstad Hüseyin Nihal ATSIZ'ın anlamlı sözleriyle son vermek istiyorum.

"Sızlasa da gönüller gidenlerin yasından,
Koşarak gitmeli onların arkasından,
Kahramanlık içerek acı ölüm hattından,
İleriye atılıp bir daha dönmemektir."

Sevgilerimle

Yeliz Yıldırım
Araştırmacı - Tarihçi ve Tarih Öğretmeni