Bu gördüğünüz kare Konstanz Gölü, kareyi ben çekmedim, oğlum çekti, dün gönderdi.

Bugün kan gölüne dönen İslam coğrafyası, etnik ve mezhebi çatışmalar, sınır anlaşmazlıkları, terörizm konularıyla bu gölün bir ilgisini kuracağım.

Bu göl, Almanya, İsviçre ve Avusturya'nın buluştuğu yerdedir. Ve bu gölün neresinde hangi ülkenin sınırları olduğu net değildir. Şöyle bir formül bulmuşlar. Derinlik 25 metreden az ise, o kıyı o ülkenin sınırı. 25 metreden derin olan yerler ise herhangi bir ülkeye ait değil.

Bu sınırlar konusunda net bir anlaşma da yok ama göl çevresinde yaşayan halklar sorunsuz barış ve huzur içinde yaşıyorlar. Zaman zaman hukuki sorunlar doğmuyor değil: Yüzen evler meselesi var, balık tutma konusu var ama kimse kimsenin gırtlağını sıkmıyor.

Ama hep böyle değildi. Tarihte "30 yıl savaşları" olarak bilinen dönemde (1632-1648) bu göl "deniz savaşlarına" sahne oldu. Gölün kuzeyindeki Protestanlar ile güneyindeki Katolikler arasında çok kanlı çatışmalar oldu. Daha önceye gidersek M.Ö. 15 yıllarında da burada savaşlar oldu. Ama bugün "Dinlerini yontanlar" sayesinde artık bu gölde savaş yok.

Bu göle bir çok ülke sınırından geçen nehirler, dereler su verir. Hiçbir ülke bu suları kirletmez.

O yüzden bu gölde günümüzde 45 balık türü yaşıyor. Her yıl ortalama 1.5 milyon kg. balık avlanıyor.

Çevresini kimse kirletmediği için şu an 412 kuş türünün burada yaşadığı ya da kışladığı tespit edilmiş. Özellikle kuşların kışlaması açısından bakarsak 250.000 kuş burada kışlıyor. Çevresindeki bitki çeşitliliğine hiç girmeyeceğim. Bu gölün üzerinde ayrıca adalar var ve bu adaların birinde çok ciddi meyve sebze yetiştiriciliği de var (Reichenau)...

Geçmişte kanlı din savaşlarının olduğu bölgede ve üstelik bir çok etnik grubun olduğu yerde hem bir arada yaşama kültürü ve hem de çevreye saygı duymak nasıl gelişti?

Çok basit: Dinlerini yonttular, Dinlerinin mistik yanını benimseyenler elbette halen varlar. Hala bu gölün çevresinde yaşayan Katolik ve Protestan var ama "senin deden benim dedemi kesti" diye nara atan salak kalmadı. Tarihte olan tarihte kaldı. Yaptıkları kanlı savaşlar için "onlar Hristiyan değildi" diyerek dökülen kana meşru dayanak aramadılar. (Bugün İslam coğrafyasındaki ayrışan salakların ayrışma nedenlerinin hep tarihi olaylara, iktidar kavgalarına dayandığını düşünün... Üstelik biz Türkler ile alakası olamayan ayrışmalar üzerinden de ayrışma yapılıyor ülkemizde)... Laiklik bu yüzden önemli, Demokrasi de bu yüzden şart. Hem barış içinde hem iyi çevrede yaşamak için şart.

Geçenlerde oğlum Zürih'te sokakta birine bir yol sormuş. "Ben Almanca sordum , karşımdaki Fransızca yanıt verdi" dedi oğlum. Yani sokaktaki adama "Sen neden Fransızca konuşuyorsun" diye hesap soran yok. Zaten İsviçre genelinde 26 kanton 4 ana dil (Almanca, Fransızca, İtalyanca, Romanşça) var. Kimse kimseyi etnik grubu ve dili nedeniyle aşağılamıyor.

Tek bir ulusal slogan var: "Unus pro omnibus, omnes pro uno" yani "Birimiz hepimiz ,hepimiz birimiz için" ...

Bu sloganı sağlayan nedir, bu bütünleşmeyi bu insancalığı sağlayan nedir?

30 yıl savaşlarında buraya nasıl gelindi sizce?

En son 1847 yılında ülkedeki Katolik ve Protestan kantonlar arasında bir iç savaş nasıl sona erdi ve bu sınırlar bir daha savaş görmedi?

Bugün sayfamda Arap Sami coğrafyasında 1500- 3000 yıllık örfü öven, o örften türemiş inançlar arasındaki kavgada taraf tutan tuhaf Türkler var. Halen kavga meraklısı bu coğrafya. Ülkemizdekiler dahil "İnsanız" demeye kimse cesaret etmiyor, inanç ve etnik kimlikler üzerinden kendilerini tanımlayıp ayrıştırmacı kavgalar yapılıyor.

Yahu "bu kavgaların temelinde sizin inancınızın temel öğretileri var, bunlar örf, Arap örfü" dediğimde cehalet hemen karşı saldırıya geçiveriyor.

Eğer, Cumhuriyet kazanımları olmasa, Atatürk devrimleri olmasa, Laiklik şu ya da bu şekilde olmasa bugün bir Afganistan olmaya, birbirlerini gırtlaklamaya, birbirlerinin eşlerini kızlarını cariye yapmaya, birbirlerini köleleştirmeye meraklı hazır ve nazır milyonlar var bu ülkede. Hepsi bunların hepsi, bu vahşiliğin hepsi, kadim Sami örflerin inanç kriterleri haline dönüşmesinden kaynaklanıyor. Gidin bakın o kaynaklar a desem de (ki ciddi ilahiyat öğrenimi almış olanların bu konunda itirazları yok. Çünkü onlar neyin ne olduğunu neden kaynaklandığını çok iyi biliyorlar, çok açık ifade edemeseler de) fanatizm, seküler yaşantıyı benimsemiş olan bir çok Müslümanın içinde halen var. Her an onlar dahi, vahşi İŞİD, EL KAİDE, BOKOHARAM benzeri örgüt militanına dönüşebilir.

Bu ülke yakın tarihte din kaynaklı FETÖ terörizminden ciddi zarar gördü. Dışarıdan bakıldığında onlar modern Müslümanlardı değil mi. İslam'ın güler yüzlü temsilcileriydi değil mi. Böyle yansıtılmıştı. Bir çok liberal, iti köpeği olmuştu bu örgütün. İktidar "ne istedilerse verdi" bunlara, göz yaşı döktüler sümüklü efendileri için değil mi? ... Bir FETÖ militanı silahsız bir insanı öldürdükten sonra sünnete uygun oturarak su içti kameralar karşısında. İyi bir Müslüman olduğuna emindi o silahsız insanı öldürürken...

Bütün bu tehlikelerin yeniden yaşanması, bir Afganistan olma ihtimalimiz yok değil.

Riski sıfıra yaklaştırmak için inançlarınızı gözden geçirip neyin Sami örfü neyin kabul edilebilir mistik ruhani bir taraf olduğunu tartmanız lazım. Laiklik ipine sımsıkı yapışmanız lazım..

Fotoğrafta Konstanz gölünde gün batımına bakarken düşündüklerim bunlardı..

27 Ağustos 2021