Diğer şehirlerde de böyle mi bilmiyorum fakat İstanbul'da yaşayanların malumudur; bazı fırıncılar üyesi oldukları İstanbul Ticaret Odası'na göre hareket eder bazıları da İstanbul Fırıncılar Odası'na göre... 

O yüzden özellikle ekmeğe zam yapacakları zaman ortaya farklı kararlar ve iki ayrı fiyat çıkar. Fırından ekmek alırken, "Arka sokaktaki fırında ekmek şu kadar lirayken sizde niçin bu fiyat?" şeklinde sorduğunuzda, "Biz Fırıncılar Odası'na -veya Ticaret Odası'na – üyeyiz, onun tarifesini uyguluyoruz" derler. 

Bazen bu farklı tarifeye bazı fırıncıların şahsi olarak yaptığı rekabet de eklenir ve tam bir fiyat karmaşası yaşanır. Ve her yıl yaşanan bu ekmek fiyatı tartışmalarına, şehrin en büyük mülki amiri el koymak zorunda kalır.

Bunu niye mi anlattım?

Efendim, sayın iktidarımız yönetimini ele geçiremediği baroların karşısına, kendisine bağlı yeni barolar kurmak için çalışma başlattı. Diğer meslek odaları gibi baroların yönetimine çöreklenmiş ve ülkemiz gerçeklerinden kopuk seçkinci güruha ben de karşıyım, fakat bunu düzeltmenin yolu, yeni "barocuklar" kurarak adaleti iyice siyasallaştırmak değildir.

İktidar, aklındaki"çoklu baro" sistemini istediği şekilde gerçekleştirirse, iki-üç yıla kalmaz AKP barosu, CHP barosu, Ülkücü baro, Konyalılar barosu, sosyal demokrat baro, alevi avukatlar barosu, sünni birlik barosu, şeriatçı hukukçular barosu, ortadan yürüyenler barosu, hakiki baro, ekose ceket sevenler barosu, öz troller barosu, dış güçler barosu, birleşik tozcular barosu, cart barosu, curt barosu gibi onlarca yapı meydana gelecektir.

Dostlar, çocuktum; hayal meyal hatırlıyorum. Polis teşkilatı bölünmüştü, Sol görüşlü polisler POL-DER üyesiydi, Sağ görüşlü polisler POL-BİR. Hepsi karşı taraftan birini yakaladığında suçsuz olsa bile canına okuyor, kendi tarafından birisi azılı cani olsa bile kolluyor, saklıyordu...

Öğretmenler, başta TÖBDER olmak üzere birçok farklı fikirde derneklere bölünmüştü; okullar eğitim yuvası olmaktan çıkmış terör yuvası ve çatışma alanına dönmüştü. Hayatın her alanında çoklu dernekler, çoklu teşkilatlar, çoklu örgütler vardı…

Kahvehaneler bölünmüştü, "Falancıların gittiği kahvehane, filancıların takıldığı kahvehane" diye…

Sokaklar, mahalleler bölünmüştü, hatta bazı evlerde iki kardeşin odası…

Her şey bölünerek çoklulaşıyor, bölündükçe çoğalıyordu…

Maalesef o çokluktan b.kluk çıktı. Çok ölen, çok yaralanan gördük. Yok olan hayatlar, yıkılan umutlar, yakılan ağıtlar gördük. Travmalarla doludur bizim çocukluğumuz o yüzden, acılarla dolu…

İş içinden çıkılmaz bir hâl almıştı ve bir gün ülkenin en büyük mülki amiri el koydu.

"12 Eylül" dediler adına…

Tarih, ders alınmazsa bir şekilde tekerrür edermiş...

Yani demem o ki, temel gıdamız ve kutsalımız olan ekmeğin fiyatını belirlerken bile iki kurum ve bunlara bağlı fırıncılar arasında tartışma çıkıp kılıçlar çekilirken, zaten adaletinden pek ümitli olmadığımız ülkemizde, atomlarına kadar ayrılmış, "çoklu baro" sistemi sebebiyle başımıza gelecekleri düşünmek bile istemiyorum.

Çünkü düşününce 12 Eylül'e eskiden olduğu kadar kızamıyorum…

O yıllarda bıyığına bakılarak yapılan infazlar, şimdi barosuna bakılarak yapılmasın. Bunun için bence sayın yöneticilerimizin, "Baro"ları ve "barocu"luğu değil, "bro"luğu çoğaltacak adımlar atması lazım…


NOT: BRO= Biz pek aşina değiliz ama yeni nesil tarafından İngilizcedeki "Brother" sözcüğünün kısaltması olarak "Kardeş" ve "Kanka"anlamında kullanılıyor.


1 Temmuz 2020