10 Kasımların, Atatürk'ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıkları ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından önemi büyüktür. Doğadaki tüm canlılar gibi insanoğlunun da yaşamının bir sınırı vardır. Ancak bazı insanlar vardır ki yaşamları boyunca yaptıkları eserlerle, insanlığa yapmış oldukları hizmetlerle yaşamlarından sonra da varlıklarını sürdürürler.

Aynı çağda yaşayan gerek kendi milletleri gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bu gün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuşlardır. Ulu önder Atatürk ise sevgi ve saygı uyandırarak Türk milletini medeni bir çağ ile tanıştırmaya gayret edip Türk kimliğinin varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir.


Yaşamını milletine adayan, bir imparatorluğun küllerinden yepyeni ve güçlü bir devlet yaratan eşsiz bir lider, mümtaz bir devlet adamı, büyük bir komutan ve geleceğe yönelik ileri görüşlülüğü ve analizleri ile dâhi olan Ulu Önder Atatürk, bu ender insanlardan biri kanımca da en büyüğüdür. Atatürk, hem Milli Mücadele döneminde hem de Cumhuriyet'i inşa sürecinde daima ileriye bakmış, ileriye yürümüştür.


Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük asker, yönetimiyle büyük bir devlet adamı, görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, ileri görüşlülük, geçerlilik, uluslar arası ilişkilerde güvenirlik, barış ve insan severlik değerleri ile de evrensel bir kişiliktir.


Ulu Önder Atatürk, Milli Mücadele sonrası elde edilen başarının yeterli olmadığını düşünerek yapılması çok zor olan birçok devrimler gerçekleştirmiştir. O'nun Türk milletine en büyük armağanı Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak olmuştur. Gerçekleştirdiği devrimler ile Türk milletine çağ atlatmış, Türkiye Cumhuriyeti'nin dünya ülkeleri arasında saygın bir hale gelmesini sağlamıştır.


Bilindiği gibi 19. yüzyıl Avrupa'nın ekonomi, hukuk ve eğitim alanlarında büyük atılımlar yaptığı bir yüzyıldır. Avrupalı aydınlar ve yöneticiler, kendi toplumlarının 19. yüzyıldaki büyük gelişme ve dönüşümlerine öncülük
etmişlerdir. Ne yazık ki Osmanlı aydını ve yönetimi, çağın dinamiklerini ve dönüşümlerini, bilinçli bir şekilde tanımak ve çağla barışık yaşamayı başarmakta yetersiz kalmıştır.


Mustafa Kemal Atatürk ise Türk Devletinin ulaşması gerektiği aşamayı, 20. yüzyılın başlarında şaşmaz bir sezgiyle görerek yaşamda en gerçek yol göstericinin "bilim ve teknoloji" olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca gerçek
kurtuluşun "ekonomik bağımsızlıktan, ülkenin her bakımdan kalkındırılıp güçlendirilmesinden" geçtiğini belirtmiş; batı uygarlığının biliminden, teknolojisinden yararlanarak bunları özümseyerek çağdaş uygarlık düzeyine
çıkıp bu düzeyi de aşmayı milletinin önüne amaç olarak koymuştur. Atamız bu amacı daha somut olarak "Büyük davamız, en medeni, en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir." şeklinde ifade etmiş ve refah toplumu olmayı hedef göstermiştir.


Gerçekten de 1920 ile 1938 yılları arasında sağlanan gelişme ve değişmeler, hem milletin birbiriyle kucaklaşması hem de çağ ile yarışmak düşüncesiyle temellendirilmiştir.


Ulu Önder Atatürk'ün, Türk milletini büyük bir atılıma hazırladığı ve yönlendirdiği yüzyılda Avrupa ve Asya'nın pek çok ülkesinde, totaliter rejimler veya diktatörlükler bulunuyordu. Böyle bir dünyada Atatürk, yabancı bir gazetecinin sorusuna "Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim." diye cevap
vermiştir.


Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara diyor ki : "Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi, asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli ve değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz çocuklar"


Evet…
Bizlerden çok şeyler bekliyor Atam; çocuklardan, Türk gençliğinden, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyebilen herkesten…


Ulu önder Atatürk'ü birkaç satır ya da sayfayla anlatmanın imkânı yoktur elbette. Şurası bir gerçektir ki hakkında binlerce kitap yazılan; sayısız araştırmalara, makalelere konu olan Atatürk'ü ve onun muazzam kişiliğini bütün yönleriyle anlatamayız. Atatürk'ü anlatmak zor ve uzmanlık isteyen bir iştir; çünkü o yeryüzüne bir insan olarak gelmiş, bir cihan olarak gitmiştir.


Uygarlık yolunda ilerlediğimiz 21. yüzyılda ileriyi görebilen ve daha ileriye gitmeyi amaçlayan yeni nesiller yetiştirmek, Mustafa Kemal gibi düşünebilmenin ilk adımıdır. Bu adımı atarken, yeni neslin geçmişini iyi bilmesi ve özümsemesi gerekmektedir. Bunun içindir ki her birey üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olmalıdır. Gelecekte ülkenin yönetimini devralacak, geleceğimizi yönlendirecek, uygar ve saygın bir ulus olma bilincini daha da pekiştirecek Türk gençliği, Ulu Önder Atatürk'ün ilke ve devrimlerinin ışığında ilerlemelisiniz.


Sözün özü, Atatürk'ü anmak kolay, anlamak zordur. Ulu önder Atatürk'ü anlamaya çalışalım. 


Bu düşüncelerle ulu önder Atatürk'ü ebediyete intikalinin 82. yıl dönümünde bir kez daha rahmet, saygı ve minnetle anıyorum.
Ruhu şad olsun.


Sevgiyle…

Yeliz Yıldırım

Araştırmacı-Tarihçi