Türk milliyetçiliğinin sistematikleşmesinde eserleriyle önemli katkılar sunan Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi aydınlarımızın, kendi İstibdat yönetiminde eserlerini yasaklayan, onlara sürgün ve çeşitli cezai yatırımlarda bulunan 2. Abdülhamid'i kutsama, Türk milliyetçileri arasında bu dönemde başlamıştır.

Meşrutiyet'i ilan edip Kanun-i Esasi'yi yürürlüğe koyma vaadiyle kardeşi V. Murat'ın yerine 1876 yılında tahta çıkarılan Sultan II. Abdülhamid, tahta çıktıktan iki sene sonra tarihe 93 Harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nı bahane ederek Türk demokrasi tarihinde ilk anayasa olma özelliğini taşıyan Kanun-i Esasi'yi rafa kaldırmış ve meclisi feshetmiştir. Bu tarihsel süreçle siyasi erki kısa bir aranın ardından tekrar elinde toplayan padişah, 1908 Jön Türk Devrimi'ne kadar sürecek olan 30 yıllık İstibdat yönetimini de başlatmıştır. Bu dönemde Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi Cumhuriyet Devrimi'nin de düşünsel mimarları olan birçok ilerici vatansever aydın, İstibdat İdaresi tarafından sürgün ve kovuşturmalara maruz kalmış eserleri sansür ve yasaklamalara uğramıştır. " Hürriyet", " Türk", " Ulus", " İhtilal", " Hak" gibi sözcüklerin halk arasında telaffuz edilmesi dahi yasaklanmıştır. Yasakları çiğneyenler Saraya bağlı jurnalcilerin ihbarları sonucu çeşitli ceza ve yaptırımlara maruz kalmışlardır. Tarih kitaplarında Abdülhamid'in akılcı denge siyaseti (!) olarak anlatılan emperyalist devletlere yamanma siyaseti sonucu vatan toprakları bu devletlere peşkeş çekilmiş, ekonomik alanda da yine Duyun-u Umumiye İdaresi kanalıyla ülke fiilen sömürge durumuna düşürülmüştür.

Ülkenin bu siyasi ortamında baskılar öyle bir hale gelmiştir ki islami duyarlılığıyla bilinen Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy bu dönemde kaleme aldığı " İstibdat" adlı şiirinde padişaha şu satırlarla seslenmiştir:

"Hamiyyet gamz eden bir pak alın her kimde gördünse,
'Bu bir cani!' dedin sürdün, ya mahkum eyledin hapse,
Müvekkel eyleyip casusu her vicdana, her hisse,
Düşürdün milletin en kahraman evladını ye'se…
Ne mel'unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis'e!"

Yukarıda özet olarak çizmeye çalıştığımız dönem özellikleri itibariyle diğer Osmanlı padişahlarına nazaran II. Abdülhamid'in neden her dönem karşı-devrim tarafından hortlatılmaya çalışıldığı ve karşı-devrimin bayrağı haline geldiği daha iyi anlaşılmaktadır. Abdülhamid; ulus egemenliğine karşı sarayın, baskının, gericiliğin ve emperyalizme bağlılığın sembolüdür.

KARŞI-DEVRİMİN BAYRAĞI: II. ABDÜLHAMİD

Günümüzde de karşı-devrim tarafından devlet kanallarında filmleri çekilen, ismi devlet dairelerine verilen , adına sempozyumlar yapılan II. Abdülhamid, karşı-devrimci geleneğin her dönem hortlatıp tarihsel gerçekliğinin dışında halka sunduğu köhnemiş, bilimdışı, gerici bir semboldür. Bunun dışında ve bundan daha önemsiz olmamakla birlikte karşı-devrimin içinde beslediği Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığının da birer yansımasıdır. Nitekim şu tarihsel olgu gözden kaçmamalıdır ki; Mustafa Kemal ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin içinde yer alan bütün milli önderler İstibdat devrinde yetişmiş, Abdülhamid'in istibdadına karşı lise yıllarından başlayarak mücadele etmiş ve 1908 Jön Türk Devrimi'nin de ön saflarında yer almışlardır. Mustafa Kemal'in, Manastır Askeri Lisesi'nden çocukluk arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un anılarında anlattığı; Mustafa Kemal'in istibdat rejimine karşı arkadaşlarıyla okulda yasak bir el gazetesi çıkarması ve yine yasak olmasına rağmen lise yıllarında Namık Kemal'in şiirlerini bir defterde toplayıp ezberlemesi onun devrimci kişiliğinin yanında Abdülhamid İstibdadına karşı verdiği mücadeleyi de net bir şekilde ortaya koymaktadır. Şunu da belirtmek gerekir ki ülkemizin önemli tarihçilerinden Prof. Dr. Sina Akşin' in de tespit ettiği gibi; "Karşı-devrim Atatürk karşıtlığını belli etmişti şimdi de Abdülhamid'e bağlılığını bayraklaştırıyor." Bu bağlılık esasında Demokrat Parti dönemiyle ortaya çıkmaya başlamış ve Necip Fazıl'ın " Ulu Hakan" yakıştırmalarıyla karşı-devrim cephesinde sembolize edilmeye başlanmıştır.

DEĞİŞEN "MİLLİYETÇİLİĞİN" DEĞİŞEN YORUMU

Türk modernleşmesinin, Tanzimat'tan Meşrutiyet'e ve nihayetinde Cumhuriyet'e uzanan tarihsel sürecinde çağın gerisinde kalmış dogmalara ve geleneksel bakış açısına sahip anlayışıyla toplum içinde tutucu tabaka ve sınıflara dayanan ve yazının başından bu yana karşı – devrim olarak nitelendirilen geleneğin Abdülhamid 'e bakışı esasında şaşırtıcı gözükmemektedir. Esas önemli nokta faşizmin dünyayı sardığı 1940 `lı yıllarda ülkemizde evrilmeye başlayan milliyetçilik anlayışı ve bu anlayışın Abdülhamid'e ve onun şahsında karşı-devrimci geleneğe olan tutumunda ki farklılaşmadır. Türk milliyetçiliğinin sistematikleşmesinde eserleriyle önemli katkılar sunan Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi aydınlarımızın, kendi İstibdat yönetiminde eserlerini yasaklayan, onlara sürgün ve çeşitli cezai yatırımlarda bulunan 2. Abdülhamid'i kutsama, Türk milliyetçileri arasında bu dönemde başlamıştır. Öyle ki Türk milliyetçiliğini islami yorumla harmanlamaya karşı mesafeli durmuş ve yaşamı boyunca radikal Türkçü bir anlayışı benimsemiş olan Nihal Atsız bile Türk Tarihinde Meseleler adlı yapıtı incelendiğinde görüleceği üzere "Ulu Hakan" cılar kervanına katılmıştır. İlerleyen yıllarda CKMP 'nin MHP olmasıyla başlayan Türk milliyetçiliğinin Türk-İslam Sentezi adıyla yapılandırılması da bu Abdülhamidçi tutumu beslemiştir.

GÜNÜMÜZ ABDÜLHAMİDÇİLİĞİ VE  MİLLİYETÇİ TUTUM

Günümüz Abdülhamidçiliği, yaklaşık bir asır kadar önce olduğu gibi ulus egemenliğine karşı sarayı, gericiliği ve emperyalizmle işbirliğini savunmakta, vatansever ilericilerin1876'dan bu yana saraydan alıp halka verdiği ve sonunda Cumhuriyet ile taçlandırdığı hakları tekrardan saraya devretmeyi amaçlamaktadır. Cumhuriyetçilerin, milliyetçilerin ve bütün vatanseverlerin ortak ilerici tutumu , günümüzün Abdülhamid bozuntularına karşı Mustafa Kemal gibi mücadele etmektir. Bu tarihsel durumu kavramak ve Türk milliyetçiliğinin tohumunda olan devrimci mirasa sarılmak esasında bugünün istibdadına son verecek olan geniş vatansever muhalefet cephesini de kurmak demektir.

Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet !

Kaan EROĞUZ