100. YILINDA İSTİKLÂL MARŞI VE MEHMET AKİF ERSOY

Üç kıtada şanlı zaferlerle fetihler yapmış, 23 milyon km2'ye sahip olmuş, küreselleşen dünyaya inat 6,5 asır adaleti ve hoşgörüsüyle ayakta durmuş olan Osmanlı İmparatorluğu, girdiği 1. Dünya Harbi'nden yenik çıkmıştır. Emperyalist devletlerce vatan toprakları işgal edilmiş, halkımız adeta her taraftan bir soykırıma tabii tutulmuş, binlerce ocak acımasızca yok edilmiştir. Tarihi şanla şerefle yazılı Türk milleti, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu yarımadasında "Ya İstiklal Ya Ölüm" parolası ile hareket ederek Millî Mücadele Savaşı'na başlamıştır.

Çanakkale'de büyük bir cesaret örneği göstermiş olan Mehmetçik, şimdilerde silahsız, aç ve bitkin bir haldeydi. Ancak hiçbir vatanseverin bu zillete katlanması düşünülemezdi. Nitekim de çok geçmeden Anadolu'da Millî Mücadele'nin meşalesi çoktan parlamıştı. Anadolu'da açılan Millî Mücadele bayrağı altına ilk koşanlardan biri de şair Mehmet Akif Ersoy'du.

Bir bahar günü serin bir akşamüzeri Ankara'ya varan Mehmet Akif, hiç vakit kaybetmeden doğruca bir ulusun kaderinin tayin edildiği Büyük Millet Meclisi'nin yolunu tuttu. Acı ve ızdırap dolu bu çetin günlerde canından çok sevdiği Türk Milletinin yanındaydı artık.

Akif, Ankara'ya varır varmaz işe vatanın bağımsızlığı için kolları sıvamakla başladı. İlk iş olarak vatanın bağımsızlığı adına halka camilerde vaaz vererek Millî Mücadele sancağı altında birleşmeye çağırdı. Bu uğurda Anadolu'yu adım adım dolaşan şair, gittiği her vatan bucağında: "Bu vatan da kaybedilirse gidilecek yer kalmaz." diyerek halka milli mücadeleyi anlatarak yüreklere iman ve ümit aşılamaktaydı.

Tabi bu savaşa yakışacak ömür boyu unutulmayacak bir şiire ihtiyaç duyulmuştur ve 1.TBMM hemen hazırlıklara başlamıştır.

Yıl 1921!

Şanlı ordumuz Eskişehir İnönü önlerinde zaferle çıkmıştır. İşte tam da o günlerde Batı cephesi komutanı İsmet Paşa, cephedeki Mehmetçiği şevke getirip coşturacak bir millî marş yazılması fikrini Maarif Vekâletine yani Milli Eğitim Bakanlığına bildirir. Paşa'nın bu düşüncesi Milli Eğitim Bakanlığınca yerinde bulunarak şanlı bayrağımızın ve kahraman Türk Milleti'nin simgesi olacak millî bir marş yazılması için yarışma açılmış ve kazanana para ödülü verileceği açıklanmıştır. Tek şart yazılacak marşın Millî Mücadele ruhunu ifade edebilecek güç ve kudrette olmasıdır. Ülkenin her tarafından pek çok şair duygulu ve heyecanlı şiirleriyle yarışmaya katılmıştır. Mehmet Akif Ersoy'un yarışmaya katılmadığı görüldü. Nedeni sorulduğunda "Millî Marş para ile yazılmaz" cevabını verdi. Arkadaşlarının ısrarları üzerine katıldı. Ancak kazanırsa 500 liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten "Darülmesai"ye bağışlama şartı ile yarışmaya katıldı. Türk milletinin zaferini, yüceliğini ve bayrağımızın kutsallığını en güzel duygularla anlatan İstiklal Marşı, "Kahraman Ordumuza" ismi ile yarışmaya katılan 724 şiir arasından seçilerek MEB Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöven tarafından Büyük Millet Meclisi'nde okundu. Bütün milletvekillerince büyük bir coşku ve heyecan içerisinde iki defa ayakta dinlenen İstiklâl şiiri 12 Mart 1921'de TBMM tarafından Millî Marşımız olarak kabul edildi.

************************

Peki, kimdir bu şair Mehmet Akif?

"Hasta Adam" Osmanlı'nın gürbüz nadir çocuklarından biri, halkın tescillediği millî bir şair, ideal bir öğretmen, branşına hâkim bir veteriner, cesur bir gazeteci, Millî Mücadele savaşında iyi bir asker, Türk gencine ufuk çizen fikir ve aksiyon adamı bir politikacı, bir gönül insanı hayatı vatan hasreti ile biten ve vefa beklediği gözlerden cefa çeken bir garipti o.Mehmet Akif Ersoy da yazdığı şiirlerle verdiği hutbelerle bu millî şuurun oluşmasında büyük payı olan İstiklâl Marşı şairimizdir. O şiirleriyle yazılarıyla ve hutbeleriyle düşmana karşı bu millî şuurun hep ayakta kalmasını sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra yapılan "Millî Marş" yarışmasına kazanana ödül vaat edildiği için katılmayacak kadar maddiyata önem vermeyen bir şairdir. Yapılan yarışma sonucunda marş olmaya değer bir eser çıkmayınca arkadaşlarının ısrarı üzerine İstiklâl Marşı'nı yazmış ve marşı Türk Milleti'ne armağan etmiş, onu yayınladığı şiir kitabına almamıştır.

Ankara gibi soğuk bir memlekette kış ayını paltosuz geçirmiş, yağmurlu, karlı günlerde arkadaşı Baytar Şefik'in muşambasını giyerek idare etmiş olan Akif, fakirlik içindeyken almamıştır o 500 lira ödülü. Son günlerini İstanbul Beyoğlu'ndaki evinde geçiren Akif'i görmeye gelen arkadaşlarına İstiklal Marşı için : "O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben dahi yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en büyük hediyem budur." demiştir. Hayata veda edeceği anda "Hocam, kalk bir İstiklâl Marşı daha yaz ki kıymetini anlasınlar" diye haykıran talebesine "Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşları yazdırmasın" diyen kutlu bir vatanseverdir o.

Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan İstiklâl Marşı, Çanakkale ve Millî Mücadele Savaşı'nda gösterilen kahramanlıkların, cesaretin, milli şuurun sözlerle abideleştirilmiş hâlidir. Böyle büyük bir güç ve kudreti barındıracak bir şiiri ancak imanıyla, yaşantısıyla Anadolu'nun çektiği ızdırabı hissedebilecek, onun için yanıp kavrulan bir kişi yazabilirdi. O kişi hiç şüphesiz ki Millî mücadele'ye gönül vermiş, ulusun derdiyle dertlenmiş Akif'ten başkası değildi. Böyle bir kişinin de Millî Mücadele'nin destanını yazmakta güçlük çekmesi de zaten düşünülemezdi de...

Göğsündeki sonsuz iman, bitip tükenmek bilmeyen vatan aşkı ve hürriyete olan sonsuz inancıyla bu marşı sadece ve sadece o yazabilirdi. Sonuçta milletin ızdırabını derinden hisseden Akif, milli mücadelenin ruhuna tercüman olan o büyük, eşsiz şiirini gece gündüz gözünü bir an dahi kırpmadan kaleme almıştır. Öyle bir şiir ortaya çıkmıştır ki bu şiir, bir ulusun trajik bir anda var olup olmama noktasında ihtiyaç duyduğu sonsuz gücü ve her türlü değeri taşımaktadır. Büyük Türk Milleti'nin tarihinde yılmayan mücadele ruhunu yansıtmaktadır. Bir milletin yok olmama, var olma direncinin sonucudur bu marş adeta. 27 Aralık 1936'da vefat eden Mehmet Akif Ersoy'un kabri Edirnekapı mezarlığındadır.

Milletleri millet yapan manevî değerlerin başında bayrak ve millî marş gelir. Bu iki değer bir milletin onuru ve namusudur. Bir milletin bayrağına yapılmış bir saldırı o millete; milletin millî marşına yapılmış saygısızlık da o millete yapılmıştır. Bayrağa saygı, millî marşına sevgi, millî marş okunurken takınılan tavır ve gösterilen coşku topluluğun vatan sevgisinin, milletini ne ölçüde sahiplendiğinin açık bir göstergesidir.

İstiklâl Marşı ve bayrak törenlerinde bizlerin göstereceği ciddiyet ve coşkunun derecesi bize bırakılan yüce mirasa ne denli sahip çıktığımızın göstergesi olduğundan; bayrak törenlerine karşı her zamankinden daha duyarlı olmak, bağımsızlık sevdası ile bu toprağa düşmüş şehitlerimize karşı boynumuzun borcu olmalıdır. Ancak o zaman İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un "Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın" duası gerçekleşir.

İstiklâl Marşımızın kabulünün 100. yılında bizlere zor günlerde, zor şartlarda böyle zaferlerin gururunu yaşatan şehitlerimizi, gazilerimizi ve de şiirleriyle milletimizin sesi olmuş İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmetle ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

Sözlerime AKİF'in anlamlı sözleriyle son vermek istiyorum.

"Sahipsiz olan memleketin batması haktır,

Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem,

Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım."

Sevgilerimle...

Araltırmacı-Tarihçi ve Tarih Öğretmeni

YELİZ YILDIRIM