YALANCININ….

Büyük büyük babam akşam beni çağırdı:
Otur dedi
Başladı anlatmaya : Yarın sabah hazır ol diye talimat verdi.
Ne olacak dedim?
Sabah namazını eda edip beraberce Tanrı Dağına çıkıp önce şeytan taşlayacağız sonra iki rekat şükür namazı kılıp Çin sarayından senin için prensesi kaçıracağız dedi. Yerinde duramıyorum heyecandan. Neyse sabah oldu başladı kutsal yolculuk. Tanrı dağında şeytan taşladıktan sonra hacı murat ile başladı yolculuğumuz. Dedem usta sürücü...
Çin sınırına ulaştık bir de ne görelim? Çinliler bizim geleceğimizi duymuş bir gecede Çin Seddini yapmış. Bu iş dedemin çok ağırına gitti. Hemen oradan iki tane yüksek atlama sırığı buldu. Bir iki üç derken havadan uçarak Çin Seddini geçmedik mi?

Eee Çin Seddini geçince geriye sadece prensesi alıp kaçmak kalmıştı. Biz de büyük büyük dedeme görevimizi yaptık. Koca Çin ordusu peşimizde. Kim takar çekik gözlü orduyu. Bizim altınızda hacı murat.
Hey gidi günler hey...
Büyük büyük dedem okumaya çok ehemmiyet verirdi. Tutturdu ben torunumu dar-ül fünunda okutacağım diye. Kendisi okuyamamış içinde bir uhde kalmış. Aldı bizi hacı muratın terkisine. Ver elini diyar-ı rum. Para gani dedemde. Ben torunumu hususi dar-ül fünunda okutacağım dedi. Tuttu elimden götürürdü okula. Neyse okul başladı diyar-ı rum'da okullar çok kalabalık. Her sınıfta 75 kişi var. Çok zoruma gitti bu durum. Hemen büyük büyük dedemi görüntülü aradım. Durum çok vahim buralarda sınıflar 75 kişi zor oluyor dedim. Büyük büyük dedem hemen bir ordu toplamış. Diyar-ı ruma bir sefer eylemiş.

Bu arada boş durmamış kuru bir derenin üzerine köprü yaptırmış. Müşteri garantili anlaşmış olmalı ki geçende de 40 akçe alıyor geçmeyenden de.

Işte bizim okul hikayesi böyle başladı.

Ne günlerdi…

75 kişilik sınıflar…

Buzdolabı ne gezer. Herkes fakir o günlerde.

Çin bizi kıskanırdı hızlı teknolojimiz var diye.

Neyse bu kadar YALAN yeter. Inananların başına gökten üç armut düşsün…

Doğan Ay