​4 Ekim 2018 tarihli, "Suriyeliler Meselesine Genel Bakış" başlıklı yazımızda bu meselenin girizgahının 29 Nisan 2011 tarihi olduğunu ifade etmiş ve toplumun ortak tepkilerine, yaşanan bazı hadiselerden de misaller vermek suretiyle değinmiştik.(1*)​

T.C. Kamu Denetçiliği Kurumu'nun 2018 yılında "Türkiye'deki Suriyeliler" başlığı altında hazırlayıp kamuoyu ile paylaştığı özel raporundaki bilgileri inceleme fırsatı buldum. Bu rapora da aslında "Suriyeliler'in 29 Nisan 2011'den sonra ne kadar doğum yaptığı?" sorusuna cevap ararken denk geldim.

2018 yılında kamuoyu ile paylaşılan rapor iç açıcı(!) detaylar vermekle beraber, 257 sayfa tutuyor. (2*)

Raporun tamamını okudum. Tabi, hepsini buraya aktarmak mümkün değil. Fakat özet bile olsa, Gazi Mustafa Kemâl'in 1923 yılında söylediği "Halkı genel durumlardan haberdar etmek son derece mühimdir" sözünü hatırlayarak, Türkiye'deki Suriyeliler konusunda bazı bilgiler aktarmaya çalışacağım.

***

Açık Kapı Politikası adı altında 29 Nisan 2011 tarihinde Cilvegöz Sınır Kapısı'ndan alınmaya, sınırlarımıza kabul edilmeye başlanılan Suriyeliler, 2018 tarihli "Türkiye'deki Suriyeliler" adlı raporda 3.412.356 (2011-2018) olarak kayıt altına alınmış ve il il tablo halinde nüfus oranları gösterilmiş. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Müdürlüğü ile Mülteciler Derneği tarafından açıklanan resmî verilere göre ise bu rakam 3.570.000 (2011-2018) civarında.

Tabi bunun bir de kayıtdışı olanları var. Kayıtdışılarla beraber Suriyeli mültecilerin 4.000.000'u aştığı söyleniliyor.

Suriyeliler'in resmî kayıtlara göre %93,31'i "kent mültecisi" adı altında illerde, ilçelerde (sair) yaşamakta; geri kalanı ise geçici barınma merkezlerinde (kamplarda).

Peki 1923 Cumhuriyet'in ilânından bu yana, yurdumuza gelen başka göç dalgaları oldu mu?

1920 Göçmen Yerleştirme Yönetmeliği hükümlerine binaen Yunanistan ile yapılan"mübadele" anlaşmasını ve 1949'a kadar devam eden Yunanistan'dan Türkiye'ye gelen 350.000-456.750 arasında Türk soydaşların zorunlu göçü haricinde durum şu şekilde (ki "soydaş" kelimesinin altını çizelim!):

1947 – Bulgaristan göçmeni soydaşlar: 1.763 (2. Dünya savaşı sonrası)

1948 – Bulgaristan göçmeni soydaşlar: 1.514 (2. Dünya savaşı sonrası)

1949 – Bulgaristan göçmeni soydaşlar: 1.670 (2. Dünya savaşı sonrası)

1951 Nisan'ı itibariyle Bulgaristan'dan gelen göçmen soydaş rakamı: 101.000 (1947-1948-1949 buna dahil)

1947-1960 arası Yugoslavya'dan ve Romanya'dan gelen bir göç dalgası vardır.

Yugoslavya'dan 1950 yılına kadar gelen 305.158 kişiden 14.494 kişi ülkemiz sınırları içinde iskan ettirilmiştir.

1968 – Bulgaristan göçmeni soydaşlar: 120.000

1989/1990 – Bulgaristan göçmeni soydaşlar: 226.863

1990/1995 - Bulgaristan göçmeni soydaşlar: 73.957

1979 – Sovyet işgali sonrası Afganistan'dan gelenler: 4.163

1990/1991 – Körfez krizi sonrası Irak'tan gelenler: 500.000

1992/1998 – Yugoslavya'dan karışıklık sonrası Boşnaklar: 20.000

1992/2011 – Ahıska Türkler'i: 19.257

2011 – Suriyeli mülteciler: 3.400.000

Not: 2011/2016 yılları arasında, Suriye dışındaki ülkelerden yaklaşık 242.500 yabancı da uluslararası koruma başvurusunda bulunmak üzere Türkiye'ye gelmiştir. (3*)

***

Görüldüğü üzere 2011'den bu yana Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir göç dalgası ile karşı karşıyayız. Bu; bir anda bütün dengeleri altüst edebilecek, ciddi asayiş problemlerine gebe olabilecek çok büyük bir rakam. Türkiye Türkler'i olarak bizim de, rahatsız olduğumuz, ülkenin geleceğine dair tedirgin olduğumuz, endişeye kapıldığımız noktaların temelinde de bu uçuk rakam yatıyor. Türkiye'nin ilerleyen zamanda genetiğini bozabilecek bu rakam, zaten Türkiye'nin belli başlı terör sorunlarının üstüne ayrı bir sorun olarak gelecek gibi…

Peki Suriyeliler gidici mi? Kalıcı mı?

Şahsî kanaatime göre büyük bir kısmı -zorla gönderilmedikleri sürece- Türkiye'de kalıcı.

Büyük bir kısmının; evleri, arabaları, işleri var. Çocukları, bizim çocuklarımızın gittiği devlet okullarına gidiyor. Suriyeli öğretmenler, Suriyeli tercümanlar, Suriyeli doktorlar (sair)… Hastane, postane, sosyal hizmetler, yapılan nakdî ve diğer yardımlar… Hepsi tıkırında.

Mesela; 2013 yılının Eylül ayından itibaren her bir aile reisine bir adet AFADKART verilmekte ve ailedeki bebekler dâhil bu karta her bir Suriyeli için 100 TL yüklenmekte.

24 Haziran seçimlerinde Bursa 1. Bölge Akp 9. Sıra Adayı olan Muhammed ERDOĞAN şayet seçilseydi, Suriyeliler'in TBMM'de 1 kişi de olsa vekili BİLE olmuş olacaktı. (Bunlar sadece bazı misaller, konuyu dağıtmamak için o detaylara girmiyorum).

Artık gelinen 9 yılda, bir düzen kurmuş oldular. Yani iyice yerleştiler! İş mihmanlıktan çıktı. Mihmandara rahatsızlık vermeye başladılar, yani Türkler'e.

Ve doğumlar devam ediyor. Mehmetçik çatır çatır savaşırken, can verip şehit olup, can alıp şanını yüceltirken Suriyeliler'in gençleri ayaklarda spor ayakkabı, ellerde tespih, ağızlarda nargileler ile gamsız gamsız geziyor. Böyle olunca da Türk Milleti'nin sabrı tartıya konulmuş oluyor.

Evet, bana göre büyük kısmı kalıcı ve bunda da haklı çıktığımızı / çıkacağımızı üzülerek ifade etmek durumundayım. Çünkü, 2018 "Türkiye'deki Suriyeliler" raporu bizi teyit ediyor.

Rapordan bazı alıntılar yapalım:

Bütün uluslararası toplumun gözleri önünde devam eden Suriye krizine 7 yıldan bu yana bir çözüm getirilemediği dikkate alındığında, Türkiye'nin öncü olduğu bazı önemli gelişmeler umut yaratmaktadır. Örneğin "Fıtrat Kalkanı" operasyonu ve Afrin "Zeytin Dalı" operasyonu Suriye'de kalıcı barış umudu doğurmuş; Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından terör örgütlerinden arındırılan Cerablus ve El-Bab'a yönelik gönüllü geri dönüşlerin sayısının artmasına yol açmıştır.

Ancak bütün bu gelişmelere rağmen, işbu özel raporun hazırlanmasında da önemli rol oynayan bir diğer husus, Türkiye'deki Suriyeliler'in kalıcılık eğilimlerinin her geçen gün biraz daha artmasıdır.

Kitlesel göçlerin pek çoğunda, eğer gelenler sınır bölgesinde tutulamamış ve kriz 6 aydan fazla sürmüşse, geri dönüşün istisnai kalıcılığın esas olduğu bilinmektedir. Öte yandan, Suriye'deki krizin bu kadar uzayacağı ilk aşamada öngörülemediğinden, süreç yönetimi uzun bir süre boyunca "geçicilik" çerçevesinde ele alınmıştır. Bu durum kısa vadede verilen tüm emekleri ve oluşan olumlu etkiyi, orta ve kısa vadede heba etme riskini taşımaktadır. Onun için Suriyeliler'in vatanlarına dönebilmesi konusunda her türlü iç ve dış çabanın gösterilmesi kadar, kalıcılık ihtimallerinin de dikkate alınarak "uyum" politikalarının geliştirilmesine önem vermek gerekmektedir.

(Türkiye'deki Suriyeliler Özel Raporu Sayfa 34-35)

Suriyeliler için sadece "yarın gideceklermiş gibi" politika üretmenin de gerçekçi olmadığı açıktır.

(Türkiye'deki Suriyeliler Özel Raporu Sayfa 35)

Raporda "Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin çok önemli bir bölümünün artık Suriye'ye geri dönüşünü zorlaştıran pek çok faktör bulunmaktadır:" denilmiş ve 9 madde sıralanmış. Bunlardan en göze çarpan 3 maddeyi sizlere aktarmış olayım:

Madde 5: Bir kısmı 6 yıldan fazla bir süredir (2011-2018 arası kastediliyor) Türkiye'de bulunan ve %92'lik bir bölümü kentsel alanlarda yaşayan Suriyeliler, hayata tutunmak konusunda büyük çaba göstermektedirler. Suriyeliler iş dünyasının içine girmiş, kısmen Türkçe öğrenmiş, çocuklarını okula göndermiş, komşu, arkadaş vb. sosyal ilişkiler geliştirmişlerdir. 5-6 yıllık süreler insan hayatı için son derece uzun zaman dilimleridir ve gelecek planlamaları için etkileri bulunmaktadır. Suriyeliler kendilerini Türkiye'de güvende hissediyorlarsa; kazançları az da olsa bir işleri, yaşayacak ortalama mekânları (evleri) ve çocuklarını gönderebildikleri okulları varsa, -savaş bitse bile- dönmeleri oldukça zor olacaktır. Suriyeliler'in yaşama tutunmalarının önemli göstergelerinden birisi de doğan bebeklerdir. Türkiye'de 2011 yılından bu yana doğan toplam bebek sayısı resmi sayılara göre 276.158 olduğu dikkate alındığında bu husus başlı başına kalıcılığın işareti olarak okunabilecektir.

Madde 6: Türkiye'deki demokratik sistemin özgürlükçü yapısının yanı sıra sosyal ve ekonomik imkânlar Suriyeliler için oldukça çekicidir.

Madde 7: Suriyeliler'in önemli bir bölümü için Türkiye'de yaşamak ekonomik yönden ziyade siyasî-hukukî bakımdan daha cazip gelmektedir.

(Türkiye'deki Suriyeliler Özel Raporu Sayfa 195-196)

İşte gördüğünüz üzere raporda açık açık kalıcılık vurgusu yapılmış. Yani gidene kal denmeyeceği gibi, kalana da git diyecek değiliz denmektedir. Bu ilerleyen süreçte ülke geleceği açısından ciddi problemlere gebe bir durumdur. 276.158 bebek doğmuş… Bu 2011-2018 arasındaki rakam. Daha 2018-2020 arası ne kadar doğdu kim bilir?

Şehitlerinin ardından göz yaşı döken Türk Milleti, bilhassa 34 İdlib şehidinin ardından Suriyeliler meselesini iyice sorgulamaya başlamıştır. Hatta 29 Şubat 2020 tarihinde yurdun dört bir yanında düzenlenen mitinglerde Suriye meselesiyle alakalı sert tepkiler de olmuştur. Kanı kaynayan Türk gençleri tarafından "siz burda geziyorsunuz, bizim askerimiz orda şehit oluyor" diyerek hırpalanan Suriyeliler'den de haberimiz oldu.

***

Son ve genel olarak kamuoyunun haberdar olmadığını düşündüğüm bir bilgi daha verip yazıyı bitirmeye yönelelim.

ABD Başkanı TRUMP, 27 Ocak 2017 tarihli "Yabancı Teröristlerin ABD'ye Girişinden Ülkeyi Korumak" konulu Başkanlık Kararnamesi ile ülkelerindeki savaştan kaçan Suriyelilerin ABD'ye girişini "kayda değer bir değişim olana kadar" yasaklamıştır. (Türkiye'deki Suriyeliler Özel Raporu Sayfa 66)

***

Temel askere gitmiş.

Komutanı eğitimler sırasında Temel'e sormuş:

-Asker!

- Emret komutanım.

- Asker, düşman karşıdan gelirse ne yaparsın?

- Vururum onu komutanım.

- Sağdan gelirse?

- Vururum onu komutanım

- Soldan gelirse?

- Vururum komutanım.

- Havadan gelirse… deyince

Temel duramamış.

- Bu memleketin tek askeri ben miyim komutanım?!

Şimdi Temel haklı. Bazen öyle demek de lazım cesareti toplayıp.

Yani dünyada resmî olarak kabul edilen 193 ülke var. Herkesi getirip Türkiye'de barındırmak gibi bir durumumuz olamayacağına göre, Temel'in hesap bizim de galiba "bu dünyanın bir ülkesi ben miyim yahu?" dememiz gerekiyor gibi.

***

Biz olan biteni özet olarak aktarmış olalım. Yazıyı fazla uzatmaya gerek yok. Denecekler, dendiler. Hududu aşmadığı, mukaddesatlarımıza karşı ters bir hamle yapmadığı müddetçe isteyen istediği gibi düşünmekte hürdür.

Tanrı; devletimizi, milletimizi, ordumuzu, bayrağımızı, vatanımızı… Hülâsa, mukaddesatlarımızı korusun. Tek bir Türk'ün dahi kaşı kanamasın.

Ülkü ve duayla.

Serhat KAHRAMAN / 05.03.2020

(1*) http://www.millibilinc.com/yazar-suriyeliler-meselesine-genel-bakIs-631.html

(2*) Türkiye'deki Suriyeliler özel raporu: https://www.ombudsman.gov.tr/suriyeliler/ozel_rapor.pdf

(3*) Türkiye'deki Suriyeliler özel raporu: https://www.ombudsman.gov.tr/suriyeliler/ozel_rapor.pdf sayfa 59