Meşhur tarihçimiz Âşıkpaşazâde, diğer adıyla Derviş Ahmet Âşıkî'nin 13. Yy.'da yazdıklarından, Osmanlı'nın ve Osman Bey'in vergiye bakışını gösteren bir kesit.

Günümüz Türkçesi ile aktarmaya çalışacağım.

"Osman Bey'in Kanununu Bildirir" başlığı altında, şöyle diyor…

"Kadı ve asker geldi. Bey'in kanunu okundu, pazar kuruldu. Germiyanoğullarından bir kişi geldi." Dedi ki; "Bu pazarın vergisini bana satın".

Pazar esnafı;

"Osman Bey'e git" dediler.

Osman Bey'e gider ve durumu anlatır.

Osman Bey; "Vergi nedir?"

Germiyanoğlu; "Pazara her kim gelirse ben ondan para alırım."

Osman Bey "Senin Pazar esnafından alacağın mı var ki para alıyorsun?"

Germiyanoğlu; "Bu töredir. Vilayeti kim yönetirse bu parayı alır beyim."

Osman Bey; "Tanrı mı buyurdu veya beyler kendileri mi koydu bu kanunu?"

Germiyanoğlu; "Töredir beyim. Ezelden beridir böyle."

Osman Bey kızar. "Kim ne kazanırsa onun mülkü olur. Ben onun malına ne koydum ki ondan para isteyeyim. Sana zararım dokunmadan buradan git." der ve başından savar.

Adam ısrar eder. "Beyim bu adettir, töredir. Her bey alır bunu."

Osman Bey; "Kim bir şey getiri satarsa iki akçe versin. Satmazsa vermesin."

Aşıkpaşazade 

Gün geçmiyor ki yeni bir vergi gelmesin. Bugün yeni 400 çeşit ürüne daha vergi geldi. Bize her fırsatta ecdat edebiyatı yapanlar birazcık olsun Osman Bey'i örnek almış olsalardı, halkın belini bükecek bu ağır vergileri koymazlardı.

Vergi dairelerinin duvarlarında yaldızlı harflerle "Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır." yazar.

Buna benzer bir yazı da adliyelerin duruşma salonlarında yazar, "Adalet mülkün temelidir."

Bu arada, yazının konusuyla ilgisi yok ama Abdurrahim Karakoç'un "Hakim Beğ" şiiri de güzeldir.

Her neyse konuyu fazla dağıtmadan devam edelim.

Bundan tam 805 yıl önce yani tarihler 1215'i gösterdiğinde İngiltere'de bir belge yazıya dökülmüştü. O belge bugünkü İngiliz hukuk siteminin temelini teşkil ediyor ve kralın isteklerinin de bir sınırı olması gerektiğini anlatıyordu.

Bugün geçerli olan İngiliz hukuk sisteminin de yazılı bir anayasası olmamasından dolayı Magna Carta'da yer alan bazı hükümler hala geçerliliğini korumaya kesintisiz 805 yıldır devam ediyor.

Özetle bu belge şunu aktarıyordu; "Evet, bizim kralımızsın. Ancak bize her seferinde sıkıntı yaratıyorsun, açtığın savaşlarla çoluğumuzu çocuğumuzu boş hayallerinin peşinde heba ediyorsun. Ticaretimize engel oluyor, bizden aldığın vergileri verimli harcamıyorsun. En önemlisi de bütün bunları yaparken hiç kimseye hiçbir hesap vermiyor, bize maraba muamelesi yapıyorsun." diyorlar.

En sonunda Magna Carta Libertaum (Büyük Özgürlükler Şartı) belgesini hayata geçiriyorlar.

Tekrar ülkemize dönecek olursak.

Vergi konusunda ülkeleri genel bir kıyaslamaya tabi tutarsak en önemli kıyaslama kriterlerinden bir tanesi o ülkenin toplam vergi gelirlerinin ne kadarının dolaylı ne kadarının dolaysız vergilerden oluştuğuna bakmak olmalıdır. Türkiye'de toplam vergilerin 2019 yılı itibariyle;

%73'ü Dolaylı Vergi

%27'si Dolaysız Vergi

Dolaylı vergiler mal ve hizmet alımları esnasında ödendiğinden devlet tarafından kolay tahsil edilebilen vergi çeşididir. Aynı zamanda hazineye daha çabuk yansıması sebebiyle hükümetler tarafından daha çok tercih edilen bir vergi çeşididir. Vatandaş ise dolaylı vergileri öderken çoğu zaman ne kadar vergi ödediğinin farkında değildir.

Mesela; bir paket sigaranın %87'si dolaylı vergilerden oluşuyor. Bu oran bizi dünyada birinciliğe taşıyor.

Hayırlı olsun.

En son Playstation 5 çıktı. Ülkeye geliş fiyatı 3000 TL iken satış fiyatı şu anda minimum 6500-7000 TL gibi bir rakama ulaşıyor. Bu da ülkeye giriş fiyatı üzerinden %100'ün de çok üzerinde bir vergi getiriyor.

Akaryakıt ve otomobil fiyatlarındaki vergi oranlarını da yazıp daha fazla moralinizi bozmak istemiyorum.

Öte yandan altın ve döviz alımlarında uygulanmak üzere literatürde Tobin vergisi dediğimiz nur topu gibi bir vergi çeşidimiz daha sessiz sedasız hayatımıza geçen yıl itibariyle girdi. Hatta girmekle kalmadı geçenlerde 5 katta artırıldı.

Dolaysız vergiler tarafına bakacak olursak onların da büyük bir kısmı gelir vergilerinden oluşur. Ki yeni gelir vergisi tarifelerine bir üst limit daha eklendi.

Yeni çalışmalar gösteriyor ki ilerleyen süreçte emlak vergisi tarifelerinde yeni bir düzenleme görünüyor. Bununla da kalmayarak servet vergisi getirilmesinin tartışılması an meselesidir.

Peki; bu vergileri devlet gerçekten toplayabiliyor mu?

Çevrenize bakarsanız zaten görürsünüz.

Mahallenizde tütüncüler çoğaldı mı?

Sahte içkiden ölen insanların sayısı her geçen gün artıyor mu?

Ya da çalıştığınız işyerinde sigortanız aldığınız maaş üzerinden yatıyor mu?

Hepsini geçelim ekstra vergi geldiği için telefonunuz eskise bile şu anda yenisini almayı düşünüyor musunuz? En azından 30 Eylül'e kadar.

İşte bütün bu saydıklarımdan dolayı zamanında Amerikalı iktisatçı Arthur Laffer bir de eğri çizerekten (tabi eğriye kendi adını vermiş. 'Laffer Eğrisi') ve demiş ki;

"Vatandaşın geliriyle vergiler birbirine paralel olarak artmıyorsa eğer, vergilerin belli bir oranın üzerine çıkması durumunda devlet öngördüğü kadar vergi toplayamaz."

Yani, siz istediğiniz kadar vergiyi artırın belli bir noktadan sonra vatandaşın beli iyice bükülür ve vatandaş bir yolunu bulur o vergiyi ödemez.

Her neyse yeminle bende bu kadar vergiden bahsetmekten yoruldum. Eminim sizde yoruldunuz hatta sıkıldınız.

Bu kadar çok vergi öderken diğer taraftan bakıyorsunuz, hastane yapılıyor YİD, otoban veya köprü yapılıyor YİD, kamu binaları YİD. (YİD=Yap-İşlet-Devret)

Eee bizim vergiler nereye gidiyor?

Onu da bir daha ki yazının konusu yapalım.

Kendinize çok iyi bakın.

Hoşçakalın. Vergiyle kalın.