Ülkücülüğün tarifini hepimiz biliriz.

İdealist, gayesi belli, amacı olan bir aksiyon hareketidir Ülkücü Hareket.
Türk milletinin refah düzeyini yükseltmek, Türkiyeyi çağlar üzerinden ileriye taşıyarak, müreffeh bir ülke haline getirmektir ülkücünün hedefi.
Evet rahmetli Başbuğum hayatı boyunca insana yatırım yaptı. Diğer siyasi partiler günübirlik siyasi hesaplar yaparken, Başbuğum ülkemizin geleceğini gençlikte gördüğü için yatırımı gençliğe, yani ülkücü gençliğe yaptı.

Ben iddia ediyorum ki, Ülkü Ocakları dünyanın en büyük demokratik kitle örgütü ve kültür merkez idi.
Rahmetli İbrahim Dülger hukuk doktorasını yapmak için Almanya'ya geldiğinde, genellikle Türk Federasyonunda kalıyordu. Bir gün ben kendine takıldım; İbrahim sen buraya doktora yapmaya geldin, ama sen Federasyon' da millete çay dağıtıyorsun. Cennet mekan her zamanki gibi o güler yüzü ile mütevazi bir şekilde "...başkanım ben dünyanın en büyük üniversitesindeyim, Türk federasyonunda ben en güzel eğitimimi alıyorum ve kendimi yetiştiriyorum..."

İbrahim Dülger sonra Türkiye'nin yetiştirdiği saygın bir ceza hukuğu profesörü oldu ve onu bir yıl evvel bir kalp krizi sonucu kaybettik. Allah rahmet etsin.

İbrahim Dülger bana, bize adeta Ülkü Ocağı'nın içinde gizlediği elması dışa vurmuştu.
Ülkücü Hareket üzerinde oynana oyunlar inanınki dünyanın hiçbir kitle örgütü üzerinde oynanmamıştır. İhtilaller gördü, zulümler yaşadı, adeta üzerinden silindirler geçirildi, yok edilmek için tarihin en gaddar çileleri reva görüldü ama bir türlü bitiremediler.

Oniki Eylül ile üzerinden bize kurulan tezgah ile yok edilmek istenen Ülkücü Hareketin banisi ve bilge lideri BAŞBUĞU yenmek çok zordu. Başbuğ dağılmayı önlemek için, „... biz bu zulüm düzeninden kurtuluncaya dek herkes boş bulduğu çadıra girsin ve sonra gene bir araya geliriz..." şeklindeki bir tavsiyesine sadık kalanlar oldu, gittiği yeri sevip kalanlar oldu.

En acısı gizli güçlerin devreye girmesi ile zindanlardaki ülkücülere cemaatlerin kanca atmasıydı. Bize en büyük zararı bu menfur kurumlar verdi. Onlar için hazır eleman, gözü pek, tamda çevresinde sevilen ve takdir gören kişilerdi. Bu kanıya nereden vardım diye merak edebilirsiniz. Ben kendi yaşadığım bir olayı anlatayım;

İsveçte bir yaşlı amcaya sormuştum; Mehmet amca sence ülkücü, Türkeşçi nasıl biridir?
Cevap..."...evlat biz Türkeşçileri vatanını, milletini, namusunu sevenler olarak biliriz...."
Bana göre ülkücülüğün en kral tarifi ve Anadolu insanının kafasındaki ülkücü olgusu işte bu. Anadolu insanı yanında böylesine bir olguya sahip olan Ülkücünün üzerinde tabiki hesap yapanlar da çok olacaktı. Tabiki en fazlada cemaatler bunu yapacaktı. Menzil, Süleymancılar, Aksaray...vs.vs hepsi....

Biz tam işte şimdi, tam ayağa kalkıyoruz dediğimiz anda, bir bakıyorsun bir el gene bir yerden içimize girdi. Her kafadan bir ses ve o seslerin çıkardığı gürültüde heba olan seneler.

Bana söyler misiniz dünyada böyle kaç hareket var ki, beşbin şehidi olsun? Bunlar ne için şehit oldu? Biliriz hiç birinin vatan, millet, bayrak ve dinden başka hiç bir kaygıları yoktu. Kaygısı para ve makam olanları görüyoruz ve onların ülkemizin nasıl boynunu bükük bıraktıklarıda ortada.
Mazisi temiz, anasının sütü gibi ak olan bu hareketi, lekelemek için uğraşanlar çok oldu. Bu unsurlar hem içimizden hem de dışımızdan zaman zaman acımasızda yapıldı. Ama Allah'a şükürler olsun her seferinde anlının akı ile çıktık.

Başbuğum derdi „...ben size gül bahçesi vadetmiyorum, ben size çile, dikenli yollar vadediyorum. Bu yolda ayaklarınız kanar, canınız yanar ama sonunda Türk milleti mutlu olur..."

Bu uzun soluklu yola nefesi yetmeyenler, bahanelerin arkasına sığınarak yoludan çıktı. Soluğu yetenler çileyi kendine katık edenler yaşı yetmişin üstünde ve hala dinç ve dinamik bir şekilde yoluna devam ediyorlar. En azından şehitlerinden utanıyorlar. Yarın mahşer günü onlara ne cevap verceğiz diye diye kendilerini sorguya çekiyorlar..

Hakikaten bazan düşünüyorum bizi kaç fırkaya böldüler. Her partide ülkücü var, her cemaatte var, kendi ocağına, partisine küsmüş ülkücü var ve birde hiç bir tarafa sempati duymayan küskünlerimiz var. Kim bunları toparlayacak, kim bunları bir araya getirerek tekrar o ihtişamlı günlere döndürecek. Sahi kim.....?

Mevcut parti olsun, Ülkü Ocağı olsun toparlama gücünden yoksun, çok uzak. Hatta olanaksız. Peki nasıl olacak bizim vuslatımız? Kendine hayrı olmayanlarla ve hatta kendinden bihaber olan bu zevat, bu vuslatı gerçekleştirebilir mi?
Huy edinmişiz eleştirene kızmayı, hain diye damgalamayı...
Huy edinmişiz birbirimize hoyratça davranmayı...
Huy edinmişiz birbir gözümüzü oymayı..

Hülasa biz birbirimizden uzaklaştıracak her türlü fiiliyatın içindeyiz. Sevgi yerine birbirimize nefretle bakıyoruz. Eften püften sözlerle birbirimize adeta düşman olmuşuz. Hiç birimiz bir gün olsun bir araya gelip de ortak paydamız vatandır, millettir, dindir, bayraktır demiyoruz...
Her şeyimiz sen şucusun, ben bucuyum başka bir işimiz yok. Daha da kızarsak yol keser en alasından birbirimizi hırpalayarak deşarj oluyoruz.
Peki kim mutlu böylesine bir tablodan? Eminim ki sizler de benim gibi memnun değilsiniz. Sizler de huzursuzsunuz ve sizler de bir an evvel bu gidişata dur denilmesinin gerektiğine inanıyorsunuz.

Hani diyor ya büyük Ozan;
Ruhu Kılıçkıran ilk göz ağrımız.....

Evet ilk göz ağrımızdan sonra öylesine fidanlarımız kurudu ki saymayla yetişemedik. Ama bugün onları sanki hepimiz, istisnasız hepimiz unutmuş gibiyiz. 

Hani biz çağlar üstünden sıçrayarak Türkiye'yi müreffeh ülke yapacaktık? Hani biz birlik beraberlikle ülkemizi içine düştüğü kaostan çıkaracaktık? Böyle dağınık bir halde, değil ülke kurtarmak, kendimizi kurtaramayız. Hiç boşuna kendimizi kandırmayalım.

Ben bunları yazarken karamsar değilim. Ben biliyorum bu hareket gene kendi küllerinden doğacaktır. Gerçek lideri yakaladığı an gene dünyanın gıpta ile bakacağı bir hareket olacaktır. Çünkü mayası temiz, sütü ak, ameli belli. Onun için sadece ve sadece kokpitte kaptan eksik hepsi o kadar. Lider samimi, sadece Ülkücüye sırtını dayayacak, ülkücüyü sevecek, ülkücüye şefkatli ve hoş görülü olacak ve ufku geniş olacak. Bir Türkeş olamaz ama, Türkeş'in evlatları olan ülkücüleri, hak ettiği yere Türkeşin ideallerini yaşayarak, yaşatarak getirebilir.

Haklı isek yeşert biz bağ gibi,
Haksız isek erit bizi yağ gibi,
İmansızın karşısında dağ gibi,
Durmayı da nasip eyle yarabbi.

diyen Ozan Arif'e rahmet diliyorum ve biz iktidarı hak ediyorsak Allah nasip etsin.
Allah birliğimizi, dirliğimizi daim etsin..amin

Haki Korkmaz
Stockholm