Türk düşmanı etnik münafıklar
Kaderin kendilerini bu Türk coğrafyasına sürüklediği farklı etnik kimliklerin çocukları gün gelip de yine bu coğrafya üzerinde kurulmuş Türk devletinin yönetiminde inisiyatif sahibi olduklarında ele ettikleri siyasi güç ile devletimiz başta olmak üzere Türk'e ait her değeri küçümseme, değersizleştirme veya anlamını, tanımını değiştirme arsızlığı ve yüzsüzlüğüne karşı tahammülümüzün daha ne kadar devam edeceğini düşünüyorlar acaba. İhanetin bu arsız, yüzsüz etnik özürlü münafıkları nankör güruh, özbeöz Türk oğlu Türk Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki tüm kazanımları; Türkiye Cumhuriyeti Devleti de dahil olmak üzere küçümseme, değersizleştirme ve son yirmi yıldır da bu değerleri önce fetö ile sonra da "fetö ile mücadele bahanesi" üzerinden yerlerine kendi meşrep ve ideallerine göre yeni bir yapılanma, değişim ve dönüşüm gibi niyetlerin gizli, yapılanların da aşikar olduğu bir süreçten geçiyoruz. Bunun için de siyasi konjonktürü hep müsait tutarak "Tek adamlı Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi" denen ucube bir dayatmayı Türk milletinin başına bela ettiler. Çünkü öyle veya böyle milletin zihin dünyasını abluka altına alıp, baş örtüsü suiistimali ile sarıp sarmalayarak dini söylemlerle elde edilen orantısız siyasi gücün tek adam iradesine teslim edilerek hedeflenen sonucun elde edilebilmesinin değişim ve dönüşüm için en pratik yol olduğuna karar verdiler ve gereğini de yaptılar. Yaşadıklarımız ile bunu çok iyi fark edebiliyoruz. Türk milletinin tarifi, devletinin sahipliğinin ve bayrağının şeklinin değiştirilmesi de dahil olmak üzere düşünülmüş kasıtlı bir projenin devrede olduğunu düşünüyorum; tek adam iradeli "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi"; bu projenin en belirgin atlama taşı olarak düşünülmüştür. Önce AKP'nin Saros ve ABD desteği ile iktidara getirilmesi, sonrasında bu siyasi gücün devlete yerleştirilmiş fetö kadroları ile muktedir olması, istenilenin elde edilince fetö'nün 15 Temmuz senaryosu ile devre dışı bırakılması, akabinde tek adam iradesine bağlı "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi"nin hemen devreye sokulması kesinlikle tesadüfen gelişen süreçler değildir. Suriye meselesi ve oradan ülkemize yaptırılan zorunlu göç de bu sürecin bir sonucudur. Afgan göçmenlerin, ABD ile anlaşarak akın akın ülkemize gelmelerinin kabulü de bu minvalde olmuştur. "Millet ittifakı"nın varlığını çok önemsiyorum. Bu birlikteliğin inisiyatif sahiplerinin niyetlerinin ne olduğunu bizatihi tek tek kendileri ile konuşup dinlemiş değilim ama onlara inanç ve güvenimin temelindeki neden; bu ittifakı Türk milleti ve onun tereddütsüz öz çocuğu Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde elde edilmiş tüm değer ve kazanımları koruma ve kollama iradesinin konsolide olduğu ruh halinin tezahürü olarak görüyorum. Yine 18 Mart Çanakkale Zaferi anlatımları, yine cuma hutbesi, yine Atatürk'ü yok saymak... gibi her yıl tekrarlanan nankörlüğün aklımdan geçirdiklerini ifade etmek istedim. Kesin olan şu ki; Mustafa Kemal Atatürk'ün özbeöz Türk evladı oluşu, Türklük adına tescillediği değer ve kazanımlar karşısında "Etnik özürlü" oluşlarını hatırlayan "Etnik münafıklar" bu ezikliklerini Atatürk düşmanlığı şeklinde gösterme yoluna giderlerken ona dair her şeyi de yerle yeksan etme çabası ile sahip oldukları her gücü de bu minvalde kullanıyorlar. Bizim etnik kimliklere saygımız elbette sonsuz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi kendimiz kadar Türk bilir, değer veririz. Bizim meselemiz etnik kimliğini saklayarak Türk düşmanlığı yapıp, nerede olurlarsa olsunlar gizli ajandalarına hizmet etmeyi şiar edinip, bunu "Etnik münafık"lıkla yapanlarla dır.

Seçim yasasındaki değişiklik aynen MHP'nin bedenine uygun elbise siparişi vermek gibi bir şey olmuş.

Her şeyden önce "AKP sayesinde %10 seçim barajına takılmaktan kurtuldu" söylentilere muhatap olmamak için geçebileceği yükseklik ayarlanarak seçim barajı %7'ye çekildi, böylece baraj altında kalma riski ortadan kaldırıldı. Halen yürürlükte olan ve başkanlık seçimi ile son genel seçimde uygulanan sistem ittifakların işine yarıyordu ve Cumhur ittifakı sistemin kendisine yarayacağını düşünüyordu. Bu sistemde, her seçim çevresinde ittifakların aldığı oylara bakılıyor, hangi ittifaka kaç vekil düştüğü hesaplanıyordu. Daha sonra ise o ittifaktaki partilerin o seçim çevresinde aldığı oya bakılarak, hangi partinin kaç vekil kazandığı belirleniyordu. Şimdi yeni düzenlemede ittifak oyları toplamının barajı aşıp aşmadıklarının tespitinde dikkate alınacak, onun dışında ittifakları oluşturan her parti aldığı oy nispetinde kendi adına milletvekili çıkarabilecek. Böyle bir düzenlemeye gidilmesinin nedeni, MHP'nin tek başına güçlü olduğu illerde vekil çıkarabilme ihtimalini fırsata çevirme düşüncesinin yanında henüz rüştünü ispat etme fırsatını bulamamış yeni kurulan muhalefet partilerinin, dahil olmak istediklerini ittifakın güçlü partilerinin listelerinden seçime girmeye zorlamak ve bunu yaparken de listelerin oluşması sırasında ittifakı oluşturan partilerin kendi bünyelerinde iç çatışma çıkarmaktır. Cumhur ittifakı için böyle bir riskin söz konusu olmaması onları bilerek ve isteyerek böyle bir seçim yasası düzenleyerek daha avantajlı olacakları gibi bir düşünceye sevk etmiştir. Cumhur ittifakı bunu sürekli yapıyor ama sonra kendi kurduğu oyununun altında eziliyor. İstanbul'da belediye seçimlerinde ne oldu; seçimi kazanmak için insan aklı ve zekası ile o kadar dalga geçip, zorladılar ki neticesi 800 bin oy farkı ile sandığa gömülmek oldu. Bu oyunlara karşı da illaki bir çare bulunacaktır. Örneğin ilk aklıma gelen; millet ittifakını oluşturan partilerin çok zayıf oldukları yerlerde seçime girmeyerek güçlü olan ittifak ortaklarını desteklemek olabilir.

Mehmet Soral