Hep baştan beri söylediğim bor şey var benim bu Suriye'deki savaşla ilgili;
Bu savaş kirli bir savaştır, Suriye bizim için bataklıktır. Bu batağa giren helak olur, yalnız kalır, dost bildikleri insanı yarı yolda bırakır.

Demez miyiz, „Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" diye?..

Bu veciz söz haklılığını gösterdi. Bize gazı verip, bu batağa sokanların hepsi kayıp. Üstelik bir kısmı harbiden tam karşımızda. 

Evet savaşın cinsine, sebebine, sonucuna bakmaksızın benim literatürümde adı KİRLİDİR.

Yaşlı, genç, kadın, çocuk demeksizin masumlar ölüyor. Kısacası insanlar ölüyor. Böylesine bir olayı desteklemek, ya da savaş goygoculuğu yapmak bana ters gelen bir şey.

Desteklenecek savaşlar tabii ki vardır. Hemi de insan canı pahasına destekleyeceği savaşlar vardır. Ülken işgal olmuş, geleceği tehlikeye girmiş, bağımsızlığınız, özgürlüğünüz elinizden alınmış… İşte o zaman o savaşa canla başla gidilir. Uğrunda seve seve ölünür.

Kendi elimizle beslediğimiz dağdaki çapulcuları kendi elimizle adam yerine koyduk, davul zurna ile Suriye'ye gönderdik, Ankara'da çaputlarını Atatürk'ün köşküne astık...
„Ha Kobani, ha Diyarbakır" dedik, sonra döndük dedik ki „olmaz siz teröristsiniz". Yahu adamlar hiç terörist olduklarını, ya da Türkiye düşmanı olduklarını hiç gizlemediler ki. Galiba o zaman da saflıkları üzerindeydi, galiba gene aldatıldılar...

Şimdi savaşın şiddetini yaşıyoruz. İki günde düşüreceğimiz Esad hala dim dik ayakta ve bize meydan okuyor. Hatta bizi kendi ile müzakere etmeye bile zorluyor. Müttefik olduğumuz, anlaşma sağladığımız Rusya ile savaş halindeyiz.

Rusya kendi açısından haklı olarak karşımızda. Rusya uzun zamandan beridir Suriye'yi kendi sömürgesi gibi görür. Onun için de böylesine bir durumda; kendi sömürgesini eliyle Amerika'ya teslim edecek kadar ne saf, ne de aptaldır.
Şimdi böylesine bir çetrefilli durumda Türkiye'yi ancak siyasi deha sahibi bir lider bu kör kuyudan çıkarır. Yoksa macera peşinde koşan, ülke savunmasından bihaber, ordusunu harap etmiş ve bir sürü hassas ve stratejik kurumları devre dışı bırakmış bir liderle olmaz.

Eleştirenleri düşman, ya da Fetö denen alçakla ilişkilendiriyorlar. Kendini dokunulmaz bir kutsal gibi görüyor ve kendiside inanıyor.

Aslında bütün bu olanların tek bir sebebi var. Tek adam olma sevdası.
Dikkat ederseniz TBMM adeta devre dışı. Muhteremin ağzından çıkan her söz adeta kanun niteliğinde. Devletin bütün kurumları siyasallaştırılmış.
Türkiye'nin düştüğü bu kaos ortamının yanlışlarını söyleyen herkese çok acımasızca saldırılar pervasızca yapılmaktadır.

Kendisi saraylarda ejder meyvelerini yiyerek tosun gibi beslenirken, dışardaki fakirin hali pek de umurunda değil...

Savaşı tenkit edenlere, söylediği söz fazlası ile bir riyakarlık örneği; "Sarhoş" dediği Atatürk'ün „Ben size ölmeyi emrediyorum…" sözünü söylerken acaba kendini sevenler de buna inandı mı?

Biz ölmesine ölelim de, Bilal ile Burak?..
Bilal New York'a gökdelen yapmaya devam etsin. Onun servetine, servet katması için, Anadolu yiğitleri zaten ölüyor. Bakar mısınız hangi AKP'li yöneticinin çocuğu askerde, ya da cephede?..
İş umudu ile paralı askerliği seve seve kabul eden fakirin çocuğundan başkası yok…

Önce paralı askerliği çıkardı, sonra zengin çocukları askerlikten muaf oldu, akabinde de Suriye savaşı...

„Karavana bakırdandır,
Askerimiz fakirdendir…"

Yemen Türküsü bir kez daha bunlarla gündeme geldi.

Eleştiren herkese tazminat davası açarak, yıldırma politikası..
Rusya ile tekrar bir anlaşma...
Bir sürü yiğidin ölümünden sonra, zorunlu olarak oturduğumuz bir anlaşma ortamı. Soçi anlaşmasının devre dışı bırakıldığı ikinci yeni bir anlaşma....

Anlaşmanın tamamen Esad'ın istediği şekilde. İstenilen İdlib çevresi kontrol kuleleri ve yol kontrolleri tamamen Esad'ın istediği şekilde. Nihayet umut gibi anlatılan antlaşma sağlandı.
Bekleyip göreceğiz umut mu, değil mi...

...Ve muhterem bugün Türkiye'nin en büyük camisinde Cuma namazı kılmaya gitti. Aldı eline mikrofonu ve camii avlusu miting alanına döndü. Lozana hezimet diyen bu zat, kendi yaptığı berbat anlaşmayı zafer olarak anlattı. 

Diyor ki; „...artık Müslüman, Müslümanı öldürmeyecek..."

Baştan hiç böyle demiyordun. „Eyy Esed!" diyordun, başka bir şey demiyordun?! O zaman onlar Müslüman değil miydi? İşin acı tarafı bir Allah'ın kulu bu zata, „…be adam burası camii, git siyasetini başka yerde yap!" demiyor ve üstelik alkışlanıyor.

Biliyorum kim eleştirse, kim yanlışları hatırlatsa onun için haindir. Ona o kadar haber uçuran var ki; Herkes birbirinden şüphelenir durumda. Sanki ülkem Hitler'in Gestaposu, yada Stalin'in Çeka'sı ile dolu. İnsanları susturmak için her yol mübah sayılmakta.

Hülasa sonuç olarak ben şunu söylemek isterim;
Ben ülkem için canımı, malımı ve her şeyimi seve seve vermeye hazırım. 

Ama...
Bilal, Burak, Binali'nin oğlu, Şentop'un oğlu ve diğer AKP'li kurmayların çocukları da yanımda benimle savaşa, yani cepheye gelecek...

Yanlış mı dedim? Yoksa Bilal'i askere davet etmekle bende mi suç işledim?

Haki Korkmaz
Stockholm