Dünyanın çoğu ülkelerinde çeşitli adlar altında kurulmuş muhtelif yardım kuruluşları var.
Sadece bizim ülkeye has bir olay değil yolsuzlukların olması. 

İnsanın bulunduğu yerde hatalar olur. Tabii ki oluşan bu hataları telafi etmek ise yine insanın işidir. Hatada ısrarcı olmak, devamlı hatalar zincirini oluşturmak ise insanları aptal yerine koymak demektir. Ben çok safım beni kandırıyorlar gibi çocuksu söylemler ise, tam bir traji komikliktir.

Her neyse, ben anlatmak istediğim konuya geleyim müsadenizle.

Malum bizim ülkemizde pislikler kuruma ihtiyaç duyulduğu zaman su yüzüne çıkar. Aksi halde hiç kimsenin umurunda bile değil, o kurumda neler olmuş.

Malum Elzığ merkezli büyük bir deprem yaşadık. Böylesine bir felakette tabiki ilk yardıma koşan kurum, köklü güzide, güvenilir kurum Kızılaydır.
Hafifi kapı aralanınca bu mübarek kurumdaki pisliğin kokusu etrafı sardı. 
Üzülenler oldu, 'ahh vah' edenler oldu ama birde hiç umursamayanlar oldu.

Biliriz, Türkiye'de insanların gönül rahatlığı ile yardım ve bağışlarını verdikleri belli yardım kurumları var.
Kızılay, Yeşilay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu...
Bunların arakasında devlet desteği olduğu için milletimiz sorgulamadan güven duymaktadır.

Ben size bunların içinde Kızılay'ın nasıl ve niçin kurulduğunu kısa olarak atırlatmak istiyorum.
Kızılay 11 Haziran 1868 yılında Marko Paşa tarafından kurulur. 
Dr. Abdullah bey, Kırımlı Dr. Aziz beyin teşebbüsü ile 66 üyeden oluşan kurum, yaralılara ve askerlere imdat yardım derneği olarak kuruldu.

İlk genel başkan Marko paşadır. Genel sekreter Dr. Abdullah beydir.
İlk kuruluş adı Hilâl-i Ahmer'dir.
1935'te adı Kızılay cemiyeti, 1947'de adı Türk Kızılay derneği olur.
Kızılay sosyal dayanışma kurumudur. Bağımsız çalışır, fakat devlet tarafından denetlenir.
700 şubesi var ve bunun yanı sıra gönüllü çalışanları da var. 
4 nisan 2016'da son yapılan genel kurulda iki aday vardı; Nihat Adıgüzel ve Kerem Kınık.

1303 delegenin 707 oyunu alan Kerem Kınık genel başkan olur. 
12 Nisan 2016'da ki yönetim kurul toplantısında, genel başkan Kerem Kınık'a 5 milyon TL harcama yetkisi verilir.
Tabii ki bu süreçten sonra da yolsuzluklar serisi başlar.

Mesela 2016 yılında toplanan 70.000 kurban bedelinin,52.000 bini yurt içi ve dışında kesilmiş, geri kalan miktar para Yandaş Yeryüzü Doktorları Derneği'ne aktarılmış.
Düşünün, kurban bedeli bu paralar. Hâlbuki kurbanların kesilmesi lazım ama kesilmiyorlar ve parası yandaşa aktarılıyor.

Tabiiki en son gelişen olay artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor.
Vatandaşa dünyanın en pahalı gazını satanlar, buradan vergi kaçırarak bir kazık da devlete atıyorlar. 
Üstelik kendini devlet olarak görenlerin yardımı ve göz yumması ile bu ahlaksızlık yapılmaktadır.

Türkiye'de asırlardır vakıf ve yardım kuruluşları var. 
Bu gariplerin çoğu bulundukları binada kira parasını ödemekte zorlanırken, bu iktidarla kurulan vakıf ve dernekler adeta dünya zenginleri ile yarışmakta. 
Bir gaz şirketi vergiden muaf olmak için sekiz milyon doları Kızılay'a hibe ediyor ve Kızılay yapılan bu yardımı depremzedeler, fakir-fukaraya vermek yerine; AKP genel başkanının oğulunun yan kuruluşu olan ve 10'un üzerinde erkek çocuğa cinsel istismarda bulunulan Ensar Vakfına bağışlıyor.

İş bununla kalmıyor. 
Para bizim çürük raporlu Bilal oğlanın Amerika'da kurduğu TÜRKEN Vakfına aktarılıyor. O Türken Vakfı o kadar iylik severki Manhetten'in göbeğine 23 katlı bir gökdelen inşa etmiş. Bursı yurt olarak yapılıyormuş. 
Yani akşam istanbul'da okuyan çocuk gece yurtta yatmak için Amerika'ya gidecek ve sabah tekrar okula gitmek için Türkiye'ye gelecek.

Bu vakıf çok hayır sever ve eşi emsali yok. 
Fakir fukaranın çocukları piknik yapsın, golf oynasın diye bir de Muhammed Ali'nin çiftliğini almış. 
Tabiki bu vakıfa yardım etmek gerek.

Fetö'nün elinden alınan bütün yurt ve gayrimenkullerde bu vakıfa devredilmiş. 
İddia ediyorum ki bu vakıf dünyanın en zengin vakfıdır.
Vakfın başkanı, bildiğiniz gibi, çürük raporlu Bilal. 
Bilal'in babası 18 yıldır Türkiye'nin kaderini elinde tutan adam. 
Allah bu süre içerisinde Bilal'e 'yürü ya kulum' demiş...

Sevgili dostlar...
İnsanlar kendinden uzaklarda olan muhtaçlara bir takım güvenilir kurumlar aracılığı ile yardımda bulunmak ve destek olmak ister. 
Eğer ki o güvenilir kurum zarar görüyorsa ve ülkeyi idare edenler de buna göz yumuyor, sessiz kalıyorsa, vatandaş kime nasıl ve ne şekilde yardım edecek?..

Bakın, Japonya'da bir bakanlığın bünyesindeki bürokrat yolsuzluk yaptığı için bakan 'ben bu şerefsizliği görmedim, önleyemedim' diyor ve ağlayarak istifa ediyor.
Bizde kimin umurunda sahi?

Dört bakanla su yüzüne çıkan şerefsizlikler vatandaşın ve reisin koruyucu himayesi ile cesaretlendiler ve bu şerfsizlikler katlanarak günümüze kadar geldi.
Bir ekmek çalan gariban hapis yatar, ama devleti soyanlara plaketlerin verildiği bir gündeyiz.
Bal tutan parmağını yalar diyenler galiba bu günü kastetmişler.

Ben diyorum ki;
Zıkkım olsun benim hakkım onlara. 
Dünki veletlerin hiç bir şeyi yokken, şimdi dünyanın en zengin vakıfalırna sahipler, hatta babaları bile 'bir yüzüğünden başka bir şeyim yok' diyerek mazlumu oynamasına rağmen...

Ben şuna inanıyorum ki, bunlar sadece dışarı sızan bilgilerdir. 
Bir de daha henüz bilmediklerimizi düşünün. 
'Peki, onları ne zaman öğreniriz' diye merak ediyorsunuzdur...
Bunlar birbirlerini yedikleri zaman, işte biz de onları öğreneceğiz inşallah. 
Ben o günün yakın olduğuna inanıyorum....
Hemi de çok yakın.

Çünki artık çoğunun çıkar ilişkileri bozulmaya başladı. 
İşte bu çatlak onlardaki kırılan en büyük fay hattı olacak.


Haki Korkmaz
Stockholm