Aslında kel görüneli çok oldu.
Çoğunuz görmek istemediniz sadece.

Geldiğimiz nokta artık kelin görünmesi değil, keli arsızca, utanmadan, saklama ihtiyacı duymadan sergilemeleri.

Hatta durum o kadar vahim ki, keşke görünen sadece kel olsa.
Görünen kellerini kimsenin yadırgamamasından o kadar azdılar ki, sadece çıplak kıçlarını değil, her yerlerini zorla herkesin gözüne sokuyorlar.

Herkesten çok "Heeeey millet bakın ben anadan doğma geziyorum. Bunu yadırgayan haindir!" diye avaz avaz bağıran kralın ve kıyafetleriyle edep yerlerini kapayan herkese saldıran, şereflerini çıplak krala peşkeş çeken ve dava tanımları menfaatleri için kralın kıçını yalamaktan ibaret olan dalkavukların kakofonisinden artık çocuğun şaşkın ve alay ederek "Kral çıplak ya, la!.." diye bağırması duyulmuyor bile.

Bu durumu hala görmek istemeyenlere, görmemekte ısrar edenlere zaman harcamaya bu noktadan sonra değmez.
Boşuna uğraşmayın.

Yine de illa onlara görünen keli ve kralın çıplak olduğunu anlatmaya çalışmanın ancak iki sebebi olabilir.
Ya içinde muhteşem boyutta bir iyi niyet barındırmak ve içilen iki yudum çayın veya aynı sınıfta, aynı koğuşta aynı ocakta bulunmuş olmanın romantik nostaljisinden kurtulamamış kadar 'saf' olmak, 
ya da görünen kele, anadan üryan gezen kralın ahlaksızlığına karşı yapabilecek bir şey olmaması yani çaresizlik.

Eğer durum 'saflık' sa, ki kimse kusura bakmasın, bu kadarı da artık saflığı aşmış çoktan '...trikliğine' geçmiş olunduğunu gösterir, o zaman acilen günümüzün gerçekleri ile yüzleşmek gerekir.

Çünkü sınıf, ocak, veya koğuş arkadaşlığından dolayı güdülen hatır, hemşericilik veya başka tür 'mikro bağlar' yüzünden hatırdan, gönülden veya her hangi bir maneviyattan anlamayanlar, her türlü beşeri muhabbeti hatta manevi değeri kendi üç kuruşluk menfaatlerine kurban etmekten çekinmeyenlerin her geçen gün daha da pervasızca azmalarını ve milletimizin ve devletimizin geleceğini daha da ateşe atmalarına yarıyor.
Onun için bırakın artık bu tür hatırı.

İlla birini kırasınız diye demiyorum ama kırılması gerekiyorsa kırmaktan da korkmayın.
Zira sizin gönlünü kırmaktan çekindikleriniz bir milletin geleceğini kendi çıkarları uğruna paramparça etmekten zerre kadar çekinmiyorlar.

Söz konusu Türk Milleti'nin istikbali ise kim kırılırsa kırılsın, nereden inceyse kopsun.
Herkesi memnun etmeyi kendine vazife edenlerden olmayın.

Ama efendim her yerde haykırıyorsunuz zaten "Mevzu vatansa hepimiz ölelim, mevzu makamsa hepiniz ölün!" diye, değil mi?..

İçi boşaltılmış sloganla olmuyor efendim, anlayın artık.

Anlayın artık size "Öl de ölelim..." diye bağırtarak sizin, çocuklarınızın, torunlarınızın geleceğini, hürriyetini katlettiklerini.
Anlayın artık size "Lider, teşkilat, doktrin" diye bağırtarak doktrini rafa kaldırdıklarını.
Anlayın artık size "Lider, teşkilat, doktrin" diye bağırtarak sizin ve dün canınızı emanet ettiğiniz arkadaşlarınızın anasına söven 'nesebi gayri sahih'leri teşkilatın içine doldurduklarını.
Anlayın artık size "Lider, teşkilat, doktrin" diye bağırtarak liderliğin 'L'sinden nasibini almamış, tüm becerisi ve misyonu yapmak değil yıkmak olanın her türlü değerimize ettiği tecavüzü meşrulaştırdıklarını.

Onun için bırakın bu içi boşaltılmış sloganları.
Bırakın mazinin mirasını tüketmeyi.

Halâ anlamadınız mı kırılan kolun artık yen içinde çürüyüp kangren olduğunu?
Halâ anlamadınız 'Bilmediğiniz şeyler var' gibi gizemli boş safsatanın arkasına sığınanların bir mok bilmediğini?

Vay efendim neymiş de, iktidarı 'ülkücüleştirmiş, millileştirmiş miş...' 

Cidden bu kadar kör, bu kadar saftrik, bu kadar ahmak mısınız?
Eğer gerçekten buna inanıyorsanız bir gidin kendinizi tanımlamaya başka sıfat bulun, ama lütfen ülkücülüğü, milliyetçiliği bu kadar basitleştirip karikatürize etmeyin.

Allah aşkına bir bakın memleketin geldiği hale;
Yok 'Asrika' kurulacakmış, yok dili Arapça olacakmış...
Ülkede ayağını atsan Suriyeliden geçilmiyor, artık isteyen Atatürk'e istediği gibi hakaret ediyor, TV'de devletin kanalında teröristler elinde mikrofon rahatça zehirlerini kusuyor, çocuğa tecavüzcüden, kadını döven, öldürenden, abisinin, kardeşinin eşine sarkandan, hatta eşinin abisine, kardeşine veya babasına göz dikenden geçilmiyor...
Ülkenin tüm edinimleri babalar gibi satıldı, bu da yetmedi yaklaşık 500 milyar USD borca battık, bu da yetmedi kuş uçmaz kervan geçmez yere köprüler dikip kanallar açılıyor, elle tutulan bir cacık yok, hayali milli uçak, araba, füze, ölüm yıldızı projeleri çocuğun ağzına verilen emzik gibi millete sunuluyor...Her gün zam, artık düzgün geliri olan bir aile bile et almadan önce iki kere düşünür hale geldi, tarımımız kalmadı...
Etrafımız cehenneme döndü, her yer kan gölü.
Suriye'den akıllanmadık, burnumuzu İran, Katar ve şimdi de Libya'ya sokuyoruz.

Bu mu istediğiniz 'Milli Devlet'?
Bu mu 'milliyetçileşen, ülkücüleşen' 'güçlü iktidar'?

"Efendim ne yapalım? Muhalefet çok mu iyi?" diyebilirsiniz belki.
Ama ben siyasetten, muhalefetten medet umun demiyorum.

Muhalefette olan her partinin bu ülkenin, milletin dertlerine çözüm olamayacağı aşikar, çünkü muhalefet ve siyasilerinden önce hata sizde.

Bu kadar köhnemişliğin, ahlâksızlığın parçası olan, parçası olmuyorsanız parçası olanlara göz yuman sizsiniz çünkü.

İster iktidar, ister muhalefet oluşumlarında içleri attıkları sloganlar, ettikleri büyük büyük laflar, parçaladıkları edebiyat kadar boş olanlara koyun tavrınızı.

Özellikle siyasi doğruculuğu matah bir şey sanıp, akılları sıra terbiyeli cici çocuk rolünde "Efendim ben de doğru bulmuyorum ama ne de olsa başkanımız, yok vekilimiz, yok bakanımız, yok bilmem neyimiz..." diyerek feraset taslayanlar, sözüm size!

Siz belki aklınız sıra ilm-i siyaset yaptığınızı düşünüyorsunuz, ama öyle olsa bile hele bir bakın memleketin haline!
İşte bu sizin ilm-i siyasetiniz;
Halimiz sizin bu ilm-i siyasetinizin eseri!

Cinsiyet ve cinsel tercih ayrımı yapmadan, asıl karakteri kastederek söylüyorum;
İ.neye "i.ne", oro.puya "oro.pu" diyenin diline sürdüğünüz biber yüzünden asıl terbiyesizliğin, ahlâksızlığın i.nelik, oro.puluk yapmak olduğu unutuldu günümüzde.
Unutulduğu için de görünüşte i.neliği, oro.puluğu yadırgayan ama ikisinden de geri kalmayanlarla, yani ahâklsızlığın zirvesine ulaşmışlarla doldu ortalık.
Ve her geçen gün 'din', 'milliyetçilik', 'ülkücülük' ve değer yargılarımızı ifade eden başka kavramlara tecavüz ederek ahlâksızlıkta çıtayı daha da yükseltiyor, seviyesizlikte ise aşağıya doğru sınır olmadığını kanıtlıyorlar.

Sizin ferasetinizin de, cici çocuk tavırlarınızın da eseri bu.

Ben kimseye vurun, kırın öldürün demiyorum.
Tavrınızı koyun diyorum!
Demokrasi, hukuk, hak, adalet, fikriniz ve değer yargılarınız çerçevesinde koyun tavrınınızı.
Taviz vermeyin.

İnandığınız, inandığınızı iddia ettiğiniz değerlerden taviz vermeyin.

Yok parti kurmak, yok dernek kurmak, yok grev yapmak, yok eylem yapmak... 
Bunlardan bahsetmiyorum.

Tavrınızı koyun diyorum, TAVRINIZI!

Zira tavır koymadan, değerlerinizden şunun bunun uğruna taviz vererek gerçekleştireceğiniz her türlü eylem bizi bataklıktan çıkartmak yerine daha da dibe çekiyor, anlayın artık.

Yazdıklarımı yanlış yerinden okuyup "Önümüze gelene küfür mü edelim?" diye yorumlamayın sakın.
Ben küfür edin demiyorum.

Sadece saygı duymadığınıza 'Sayın' demekten vazgeçmek iyi bir başlangıç olur diyorum!

Şunu anlayın artık;
Hak etmeyenlere gösterdiğiniz saygı, kendinizi saymadığınızın göstergesidir.

Ama "Efendim şahsına olmasa da makamına saygı..." diye aklınızdan geçiyor olabilir.
Evet, doğru, makama saygı önemlidir, ama diğer yandan da, işgalcisi tarafından tecavüze uğrayan makamın ne kadar saygınlığı kalır, düşünmek gerek.

İşte onun için bunu düşünmediğimiz, saygı duymadıklarımıza 'Sayın' demeye devam ettiğimiz sürece ülkede her geçen gün 'Sayın(!)' şerefsizlerin sayısı artıyor.