2002 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı sistematik bir savaş verilmektedir. Devleti kuran iradeye karşı yapılan savaştan devletin sahibi Türk milleti ve onun bütün kurum ve kuruluşlarına kadar devam eden kuşatıcı ve sarsıcı topyekûn bir savaş ile karşı karşıyayız. İhanet sürecinden darbe teşebbüslerine, hukukun devre dışı bırakılmasından toplumsal sözleşme olan Anayasa'nın kevgire çevrilmesine kadar giden ve onarılmaz bir süreci iliklerimize kadar yaşamaya devam ediyoruz… Akşam evine giden insanın gece tutuklanmayacağının garantisinin olmadığı bir korku, evine ekmek alacak parası olmayan insanın feryadının duyulmadığı korku ütopyasının yaşandığı bir ülkeye giden bir süreç…

Peki bu sürece bizi götüren temel sebepler nelerdir?

  • 1.Mevcut iktidarın demokratik hayat, hukukun üstünlüğü ve her şeyden önemlisi Türk milletinin egemen güç olmasına karşı tahammülsüzlüğünün olması ve kendi ajandasını süreç içinde hâkim kılma çabasına girmesi.
  • 2.İntikam duygusuyla tutuşan kitlelere devlet kurumunu teslim etmesiyle başlayan toplumsal düzenin bozulması, hukukun devre dışı bırakılması ve keyfiliğin hukukun yerine tesis edilmesi süreci.
  • 3.Türk Milletinin kanıyla vücut bulan Cumhuriyet kurumlarının içinin boşaltılması ve onların yerine paralel yapıların oluşturulması süreci… (Bugün TBMM devre dışı, devlet bürokrasisi yerini Saray bürokrasisine bırakması süreci gibi. )
  • 4.Yasama ve Yargının talimatlarla görev yapar hale getirilmesi süreci…
  • 5.Modern demokratik toplumlarda haber alma hürriyetinin (basın-yayın) mevcut iktidarla sonlandırılarak algılara dayalı sanal bir Türkiye anlayışının topluma kabul ettirilmesi.
  • 6.Devlet denilen aygıtta objektif kriterler ve liyakat gibi değerlerin yerini parti devleti ile taraftarlık anlayışının hâkim olması…
  • 7.Toplumsal ihtiyaçlar öncelik olmaktan çıkarılarak ütopik hayallerini öne çekerek devletin imkanlarını hoyratça ve kayıt altına almadan harcamaları süreci…
  • 8.Devlet denetleme kurullarının devre dışı bırakılarak " ben yaptım " anlayışının devlet geleneğinde bir teamüle dönüşmesi süreci..
  • 9.Dış politikada devlet aklının devre dışı bırakılarak şahsi dostluklar ve keyfi uygulamalarla gelecekte Türk devletinin bekasını tehlikeye atabilecek hesapsız ve öngörülemez hayaller peşinde koşması.

Bu yaşananların ortak özelliği; ülkede hukuk rafa kaldırılmış, toplumsal sözleşme toplumsal ayrışmaya doğru evirilmekte, sosyal siyasal ve hukuk alanlarında güven yerini korkuya bırakmıştır.

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi gibi ucube bir yapı da bu durumun tuzu biberi oldu.

İşte böylesi bir Türkiye'den bahsediyoruz. Bütün bu dağınıklığın hızlı bir restorasyonla düzeltilerek Türk devletinin fabrika ayarlarına dönmesini sağlamak ve hukuku yeniden tesis ederek demokratik hayata merhaba demekten başka çaremizde bulunmuyor.

Türk siyasetinde DEMOKRASİYİ İÇSELLEŞTİRECEĞİZ, siyasette ETTİK DEĞERLERİ yeniden tesis edeceğiz, güçlendirilmiş PARLAMENTER SİSTEME yeniden geçişi sağlayarak hukuk devletini milletimize armağan edeceğiz diyerek yaraya parmak basan ve merhemini de sunan tek lider Sayın Akşener'dir.

Evet, Sayın Akşener bir parti lideri olmanın ötesinde "şu öksüz Türklüğe" bir Türk milliyetçisi olarak Türk milleti ve onun devletine sahip çıkmayı, evlatlarımızın bu aziz vatan topraklarında yeniden gülmeyi, sevdalanmayı ve aşkı yaşaması için, 83 milyon vatan evladının bayram sofralarında hüzünlerini, sevinçlerini, acılarını ve mutluluklarını paylaşması için, ekinini toplayacak parası olmayan çiftçiye el uzatmak, mahkeme kapılarında kurulan kumpaslarda can veren, mağdur edilen vatan evlatlarının feryatlarına son vermek için kısaca Türk yurdunda gururla, şerefle yaşamak için Sayın AKŞENER cumhurbaşkanı olmalıdır. Bütün bu gerekçeler Sayın AKŞENER'İN Cumhurbaşkanı olması için yeter de artar.