Türkiye bir cehalet denizinde yüzüyor.
Koca koca adamlar, Osmanlı zamanında insanların kul köle olduğunu zannediyor.
Bununla da kalmıyor, halkın padişahın kulu olduğunu suratını ekşite ekşite söylüyor.
Atatürk ve Cumhuriyet olmasa, biz hala kul olarak yaşayacakmışız.
Böyle levhaları hemen her krizde görüyoruz.
Üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibi.
Doğru dürüst bir bilgilendirme de gelmiyor.
İlber Hoca kızdı, köpürdü ama o kızgınlıkla da anlatma hali olamazdı.

"Kul" Türkçe bir kelimedir.
Bildiğimiz manası yanında, Divan-I Lügaat-it-Türk'e göre de "sadık, hizmetçi, bağlı" manaları vardır.
Osmanlı bu kelimeyi kullanarak bir sistem kurdu.
"Kul Sistemi", "Devşirme Sistemi"nin içinde bir özel uygulamadır.
"Kul taifesi" köle değildir, hür insanlardır ve devlet yönetiminde yerleri önemlidir.
Bir tarih kitabına, bir ansiklopediye bakıp bunları öğrenmek mümkündür.

İkinci mana teb'a, reaya'dır.
"Sadık vatandaş" gibi bir manadadır.
Padişahlar, "Kullarım" derken kölelerim demek istemezler.
Padişaha veya birine nezaketen "kulunuz" diyen "ben hür değilim" demek istemez, bağlılık ifadesidir.
Yakın devrin eserlerini okuyunuz.
Romanlar, hikayeler, romanlar "kulunuz" hitaplarıyla doludur.
Bir incelik ve tevazu hitabıdır.
Zamanla Türkçe "kul" yanında Farsça "bende" de Türkçe ekle "bendeniz-kulunuz" şeklinde kullanılır oldu.
Edebiyatımız bu iki kelimenin türlü kullanışlarıyla doludur.
Nikoğos Ağa'nın Muhayyer Kürdîsinde" Ben kulunum, sen efendimsin benim!" diyen âşık ses bunu söyler.

Hayretle soruyorum:
Bunca insan tarih okumamış mı?
Şiir, roman, hikâye okumamış mı?
Hatıra okumamış mı?
Bu kadar mı kendi tarihimizden, hayatımızdan, dilimizden uzağa düştük?
..ki bu kadar saçma sapan sözler slogan gibi dillerde dolaşıyor ve insanlar inanıyor?

Aziz Atatürk, taçlı demokrasiyi, Meşrutiyet'i bitirdi ve Cumhuriyet'i kurdu.
Yeni bir vatandaşlık tarifi geldi.
Sistem gereği geldi.
Yani, köleler azad edilmedi.
Vatandaş, bizde hiçbir zaman köle değildi, devrinin anlayışına göre vatandaştı.
Padişahların vatandaşın hukukuna uymadığı zamanlar varsa da bugünkünden daha azdır.

Padişahlar, kanunlara uyarlardı.
Tanzimat ve Meşrutiyet'te zaten yetkileri sınırlanmıştı.
Şinasi'nin "Bildirir haddini Sultan'a senin kanunun!" demesi budur.
İddia ile söylüyorum: Tayyip Erdoğan, son Osmanlı padişahlarının yetkilerinden daha fazlasını kullanıyor.
Klasik dönem padişahları da kanuna uymak bakımından bugünle kıyaslanamayacak kadar düzene uyarlar.

Bu kadar uzun tarihte kanun nizam hakimiyeti yer yer sarsılır.
Normaldir.
Oradan kurtulmak esastır.
Keyfi yönetim nadirdir.
Altı yüz yıl ayakta kalan bir yönetim ancak adaletle mümkündür.
Son dönemin zayıflıklarını, klasik dönemin yer yer ortaya çıkan arızalarını hakim anlayış gibi düşünmek olacak iş değildir.

Cumhuriyet Osmanlı'nın devamıdır.
Rejim değişmiştir.
Yeni rejime bağlıyız.
Yeni rejimi seviyoruz.
Atatürk'e minnet ve şükranla bağlıyız.
Osmanlı Hanedanı'nın yaşayan üyelerinin yüzde doksan dokuzu da böyledir.
Bu husus da çok önemli bir göstergedir.
Osmanlı ve Cumhuriyet birbirinin devamıdır.
Bizimdir.
Hataları ve sevaplarıyla bizimdir.
Birine dost diğerine düşman olmak mümkün değildir.
Birine düşman olan diğerine de dost olamaz.
Biliriz, anlarız, eleştiririz, benimser veya benimsemeyiz... bütünü bizimdir.
Türk Çocuğu böyle bakacaktır.

Atatürk diyor ki:
"Türk Çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kudret bulacaktır."
Ölçü aranıyorsa budur.