Edirne Uzunköprü'de bir köye gittim. Üniversiteden arkadaşımın yaşlı ninesiyle muhabbetteyiz. Derme çatma yıkık dökük bir evde oturan seksenli yaşlarındaki bu nine bana çok zengin olduklarından bahsetti. Şaşırdım. Detay verdi. Ahırdaki ineklerinin sütünü, yağını, peynirini, yoğurdunu bitiremiyorlarmış. Evde düğmeye basınca ışık açılıyor ortalık aydınlık oluyormuş. Musluğu çevirince suyumuz akıyor düşünebiliyor musun oğul, biz zenginiz, dedi.

Şaşırdım, garipsedim, üzüldüm. Sofrasında zeytin peynir olduğu için kendisini zengin sanan bir insana ülkenin geri gittiğini nasıl anlatırsınız?! Torunu olan bayan arkadaş komünist. Ninesine yanıldığını anlatmaya çalıştı, karın mevzisinden geri adım atmadı. Haklıydı. Oğul, dedi. Benim gençliğimde ineklerin sütü yavrularına yetmezdi. Kendi çocukluğumdan o inekleri bilirim. Kavruk, küçücük bu yerli cins ineklerden bir avuç sütü zor alırdınız. Kilometrelerce uzaktan omzumuzda bidonlarla su taşımaktan kamburumuz çıkmıştı, dedi nine. Gaz lambasına koyacak gaz alamazdık. Bir parça kuru ekmek yiyip akşama kadar tarlada çalışırdım, diye ekledi.

Şimdi bu nine zenginiz derken asla yalan söylemiyor, abartmıyor. Bu insanları yaşadıkları yoksulluk çaresizlik ve açlığın travmalarından arındırıp başka bir yaşam şekli olduğunu nasıl anlatırsınız? Büyükşehirlerde yaşayıp hiç açlık çekmemiş insanlar bu ninenin travmalarını ve içinde yaşadığı yoksulluğu neden ululadığını anlayamaz.

Anlayabilmesi için onu elinden tutup isviçreye götürmeniz gerekmez. Yoksul bir insan ancak çok iyi bir eğitim alırsa içinde bulunduğu durumun garipliğini ve sebeplerini muhakeme edebilir. Öyle bir eğitim verirsiniz ki o nine daha genç yaşlarında okuyarak isviçreye Japonya'ya amerikaya gitmiş kadar olur. Kıyaslayabilir, sorgulayabilir.

Aksi halde kimsenin o nineye kızmaya hakkı yok. O nine haline şükrediyorsa salaklığından haksızlığından değil. Şükretmekte haklı. Ben karadenizli yoksul bir ailenin çocuğuyum. Ninenin ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. İçinde yetiştiğim bu karanlığı o nine gibi özellikle cahil bırakılmış yoksul insanlar değil bizzat devlet ve bu devleti 70 yıldır yöneten sağcı bir azınlık yarattı.

Hiçbir millet kendi kendine yobaz olmaz. Ve üzerinde çalışılıp yobazlaştırılamayacak hiçbir halk da yoktur. Dünyanın en ileri toplumu bile devlet eliyle iğrenç bir karanlığın yarasalarına dönüştürülebilir. Bizim ülkemiz özellikle amerika eliyle milli eğitimden başlayarak gericileştirildi. Ellilerde milli eğitimimizin sağcı kodlarını yazan amerikalı danışmanlardı. İnsanımız Yoksulluğa şükredecek bir bilinçle donatıldı. Kuru ekmeğe sahip olduğu için iktidara minnet duyacak şekilde devşirildi.

Bu insanlara kızmayın. CHP gerçekten muhalefet yaptı mı, cumhuriyetin temel değerleri için bedel ödemeye, ızdıraba gönüllü kadrolar yetiştirdi mi? Sokaklara köylere çıkıp bu ninelere başka bir dünyanın olabileceğine dair hayaller kurdurabildi mi? Hayır. Sorun uzaktan halka surat buruşturup bunlar cahil diyerek sorumluluktan sıyrılma uyanıklığının ta kendisi.

Bu ülkede devlet kendisine ihanet etti. Kendi seküler kurumlarını devleti ele geçiren iktidarlar kendileri yok etti. Bizler okul sıralarının üzerine çıkartılıp sopalarla dövülerek namaz kıldırılan bir kuşağız. Seksenlerde karadenizde bunları yasadık. Benim doğduğum Trabzonun Of ilçesi CHP'nin kalesiyken bizzat devlet eliyle dönüştürülüp bugun islamcıların kalesine çevrildi.

Hiçbir şey halk eliyle olmadı. Halkın salaklığı yüzünden de olmadı. Birileri önce bu ülkenin en yırtıcı kesiminin yaşadığı karadenizi dönüştürelim gerisi arkasından gelir deyip taammüden planlı şekilde toplum mühendisliğiyle insanları dönüştürdüler. İnanın dünyada bu şekilde üzerine eğilip dönüştüremeyeceğiniz hiçbir halk yoktur.

Marks din halkların afyonudur demişti. YANLIŞ. Din halkların yularıdır. O yular hep bir güç odağının elindedir ve halkı bir yerlere doğru sürmek için kullanılır. Yani bu iş halk cahil kardeşim deme kolaycılığıyla izah edilecek kadar basit değil. Halkı cahil bırakanla savaşacak yüreği olmayan, kendi konfor alanından uzaklaşmaktansa halkı suçlayarak rahatlayan mastürbatif kafaların kalibresini çok aşan bir idrak seviyesine ihtiyacımız var.