Defalarca yazdım;
Bir milletin maddi ve manevi refahının var olması ve gelişmesi için en başta gelen olmazsa olmazın adalet olduğuna inanıyorum.
Ancak manevi ve maddi refaha kavuşan milletler uygarlaşabilir ve refah seviyelerini artırabilen milletler uygarlıklarını büyütebilirler.
Ben bir Türk Milliyetçisi olarak bunu istiyorum.

Benim bir ülküm var.
Bu ülkü Turan.
Turan benim için elimizde kılıç kalkanla at üstünde başka milletleri kılıçtan geçirmek, yurtlarını işgal etmek değil.
Benim hayalimdeki Turan dünya Türklerinin kimseye siyasi veya ekonomik olarak bağımlı olmadan hür olarak kendi yurtlarında yaşayabilmeleri ve bir siyasi, ekonomik ve stratejik kurumsal bir üst çatı altında birlik oluşturmalarından ibaret.
Bu Türk yurtlarının ancak çok daha ilerlemeleri ile mümkün olabilir.

Çok uzun nefesli bir süreç biliyorum. Belki bazıları için bir hayal, benim için milli bir hedef, yani ülkü.

Ama Türk yurtlarının devletlerinin temeline adaleti koymadan ama yarın ama yüzyıl sonra böyle bir hedefe asla ulaşamayacaklarını biliyorum. Ve bu temelin acilen atılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü geciken her gün sadece bizi ülkümüzden uzaklaştırmıyor, aynı zamanda Allah göstermesin yok oluşa doğru felakete sürüklüyor.

Ve bu adaletin mümkün olabileceği tek zemin hukuk devletidir.
Ve kalıcı bir hukuk devleti ancak hürriyetçi demokrasilerde mümkündür.

Bunda batı hayranlığı, entelektüellik falan yok.

Bugün 'hukuk devleti' dediğimiz kavramın tarihimizde karşılığı adaletin kurallarla 'Töre' haline getirip sistematikleşmesi ve bu kurallar, yani kanun, etrafında birlik kuran boylardır. Bu törede buluşabilen boylara zamanlar Törük denmiştir ve bugünkü isimleri TÜRK'dür.

Ve bu törede, yani kanunlarda, yani adalette buluşmak bizim tarihimizde her zaman birliğimizin temelini oluşturmuştur.

Onun için bizde 'TÖRE KONUŞUNCA HAN SUSAR'.

İnsanların bu törede buluşmalarını ancak gönüllülükle sağlarsınız.
Bunun için kanunuz, adaletiniz, töreniz insanların adalet duygusunu tatmin ediyor olmalıdır ve insanlar hür iradeleri ile uymalıdırlar.
Yani hür bireylerden oluşan bir halkın vaz geçilmezdir.
Bu da 'İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN' ilkesi ile ifade bulur.
Hür fertlerin birleştiği töre kapsamında var olan bir devlete günümüzde 'hürriyetçi demokratik hukuk devleti' denir.

Hürriyetçi demokratik hukuk devletinin milletler için taşıdığı önem binlerce yıllık insanlık tarihinde, binlerce yıllık düşünce üzerine gelişmiştir.
Ve bu sadece Türklerde değil, birçok başka medeniyetlerinde çektiği acılar ve felaketlerin sonucu olarak doğmuştur ve artık her medeni uygarlığın vazgeçilmezi haline gelmiştir.

Ben mevcut iktidarımızın yönetim anlayışının ve uygulamalarının, hürriyetçi demokratik hukuk devleti ile bağdaşmadığını söylüyorum.
Bunun keyfim için değil varlığımı varlığına adadığım (evet ben de o andı defalarca yürekten hissederek okudum) Türk Milleti için çok büyük tehlike barındırdığını söylüyorum.

Bunu da sırf birilerini kötülemek için değil, son 21 yılda defalarca bizzat tecrübe ettiğimiz için söylüyorum.
Bunun için iktidarın değişmesi gerektiğini iddia ediyor, bu değişimi seçimle alakadar düşünce ve kararlarımın odak noktasına koyuyorum.

Ve diyorum ki;
Türkiye'nin tekrar hürriyetçi demokratik hukuk devleti zeminine oturtulması karşımda olan seçenekler içinde Kemal Kılıçdaroğlu ile mümkün. Belki yanılıyorum, belki olmayacak. Ama diğer seçenekte son 22 yıla bakarak belki değil, asla olmayacağının idrakindeyim.

Bu işte benim cehennemimin kapısı.
Onu ne pahasına olursa olsun kapatmam lazım artık.

Diğer kapıdan geçince durum eşiğin ötesinden göründüğü gibi mi olur (ki bu haliyle bile mükemmel değil) bilmiyorum ama olabilecek gibi görünüyor. En azından cehennemin kapısı değil kanaatindeyim.

Zor mu olacak?
Belki şu an birçoğunuzun tahmin edemeyeceği kadar zor olacağından zerre şüphem yok.
Çünkü gördüğüm yıkım o kadar büyük ki anlatamam.

Ama yapılacak bir şey yok artık.

Ya bir kısmımızın hoyratça harcadığı yılların hasarını hep beraber tekrar onaracağız, ya da vatansız kalacağız.

Dolayısıyla böyle bir aşamada benim efendim şu adayın sol kolu sağ kolundan uzun, burnunda sivilce var, yok bilmem ne… Önemi yok.
Bana cehennem kapısını kapatabilecek en güçlü aday lazım.
Gerisi lüks.

Şu cehennem kapısı bir kapansın, sonra kapıyı kapattığını unutmadan gerekirse kırasıya bir muhalif olurum.
97`den beri ben alışkınım muhalifliğe, artık ciddi tecrübem var bu konuda..
Onun için gerekirse öyle bir muhalif olurum ki, aklı hayali şaşar.

Ama o kapı kapanmazsa sadece ben değil, hiç kimsenin görüşünün bir daha herhangi bir önem taşıyacağını düşünmüyorum.

Elbette siz bana hak verme, inanma mecburiyetinde değilsiniz.
Bir milliyetçi olarak yapabileceğim tek şey görüşümü söylemek.
En azından kimse yarın bana 'Neden sustun?' diyemez…

Ama eğer haklıysam, inanın bana
her türlü milliyetçiliğin ayaklar altına alınarak getirildiğimiz bu durumdan ancak her türlü partizanlığı ayaklar altına alarak kurtulabiliriz.

Milliyetçilik "Ben CHP ile beraber olmam" demek değildir.
Milliyetçilik "Vatanım, milletim için, yarınımız için CHP'yle de beraber olurum" demektir.