Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum.

Beni tanıyanlsr bilir, lafı evirip çevirmeden hemen konuya girerim. Ağızda lafı gevelemenin gereği yok, boş sözlerle insanların başını ağrıtmam

Ben son zamanlarda Ülkücü hareket üzerinde oynanan oyunlara değinmek istiyorum. Türkiye'de zaten oyun olmaktan çıkmış aleni düşmanlığı dönmüş.

Benim asıl dikkat çekeceğim nokta Avrupada Ülkücülere yapılan haksızlık.

Ülkücülere ilk darbe İsveç'te vuruldu. Türk asıllı bakan ile Ülkü Ocakları başkanının aynı iftar yemeğinde bir araya gelmeleri suç sayıldı ve bakanın başını kopardılar.

Çok zorlu iki hafta geçirdik. Televizyon haberlerinde iki hafta boyunca hep ilk flaş haber olarak verildik. O dönemin Stockholm büyük elçisine „Niçin müdahale etmiyorsunuz? Bizi ve dolayısı ile MHP'yi burda rencide ediyorlar…" diye sitem ettiğimde cevabı içimi yakmıştı: 
„…Ankara istemiyor!"

Ne Almanya'daki Konfederasyon, ne Danimarka'daki cücelerden ne bir destek, ne de bir geçmiş olsun dileği gelmedi. Herkes adeta „Ohh olsun" diyordu.

Avrupa birliği Ülkeleri bundan sonra adeta sıraya girdi.
Avusturya, Fransa ve Almanya...
Bu ülkelerin hepsinde hatırı sayılır oranda Türk var ve bu sayıların kahır ekseriyeti Ülkücüdür.

Almanya bu ülkeler içinde çok daha farklı bir konuma sahip. Dört milyon Türkün varlığını göz önüne alırsak, milyona yakın Ülkücünün varlığını tahmin etmek hiç de zor değil. AVRUPA DEMOKRATİK ÜLKÜCÜ TÜRK DERNEKLERI FEDEEASYONU VE KONFEDERASYON genel merkezleri de Frankfurt'ta. Almanya aldığı bu haksız karar karşısında, bizim bu güzide kuruluş sessiz. Hiç bir tepki, ya da kendini anlatacak hiçbir söylem yok.

Federasyon ve Konfederasyon başkanı milletvekili Ankara gecelerinin tadını çıkarıyor. Umurunda mı Avrupa'da yok olan değerlerimiz?
Asıl biz biraz gerilere gidersek, bugüne nasıl geldik tesbitini daha kolay anlarız.

1997 Devlet Bahçeli MHP lideri oluyor..
İlk işi belde Ülkü Ocaklarını kapattı...
Hepimiz avuçlarımı patlarcasına alkışladık...
Erciyes Kurultayı yasaklandı, bir bildiği var dedik...
"...Ülkücü gençler hepinizin elinde bilgisayar olacak, sokaklar sizin yeriniz değil..." tabi bu sözden sonra sol bize verdi gazı…
"...helal olsun bak tam lider, Ülkücüleri sokaktan çekti..." sanki biz sokaklarda mesken tutmuş, çapulcu sürüsüymüşüz gibi bir algı yaratmak istediler.

Tabi hepimiz bu numarayı bal gibi yedik...
Aldık hepimiz elimize bilgisayarları...
Ama bir şeyi hiç göremedik...
Bahçeli bilgisayarın belleğine Mavi Balina oyununu yerleştirmiş...
Biz oyunu oynamaya başladık ve her gelen komutu takip ederek, oyunun sonuna geldiğimizde, bizden ölmemizi istedi...

Öylede oldu...
Ötanazi yaşayan harekete önce ana yurdunda kıyıldı...
Elin Avrupalısı boş durur mu, o da üstüne düşeni yaptı...
Tekrar başa dönersek eğer...
Bahçeli kendince iyi bir ekip kurdu. Bu ekip tek şeyle meşgul...
Dünyanın neresinde bir Ülkücü varsa, onu yok etmek..

Almanyadaki ekip, benim bildiğim Bahçeli ile gelen ekip.
Başbuğ bir genel başkanı bir yıldan fazla tutmazdı. Heyecan ölmesin diye. Hep taze kandanyanaydı.
Biz heyecandan yana olmayı da istemiyoruz, yererki uğradığımız haksızlıklara karşı iki satır yazı yazabilecek insanları çatılarının altında barındırsınlar.
Bizler üniversite kantinlerinde marşlar okurduk.

"Ankaranın taşdır yolu,
Her tarafı asker dolu.
Yetiş Kemal paşa kolu,
Kan ağlıyor Anadolu...." derdik ve coşardık.

Ben bu güzel marşı biraz kendi halimize uyarlayarak terennüm ediyorum bazen.

Şu Balgatın taştır yolu,
Her tarafı hain dolu.
Yetiş Başbuğ Türkeş kolu,
Kana ağlıyor baba yurdu....

Bilmiyorum ama benim içim gerçekten kan ağlıyor. Rahmetli Ozan Arif abim derdi; „…Türkiye'nin teminatı Ülkücü Harekettir, eğer ona bir şey olursa Türkiye batar..."

Gerçekten zaman o zaman ve o sıkıntıları yaşıyoruz. Gereke siyasi gerek ekonomik açıdan olsun sıkıntı büyük. Bir çöküntü yaşıyoruz. Türk dünyasının varlık sebebine kendini kilitlemiş olan Ülkücü hareketin bu hassasiyeti elinden alınarak, kuru bir kalabalık insan güruhu haline getirdiler.

Tabi daha okalabalık kaldıysa..

Haki Korkmaz

Stockholm