Bu hikayeyi "Cemal Madanoğlu'nun Anıları" kitabında okumuştum. Cemal Madanoğlu'nun siyasi kimliğini umursamadan okuyun. Zira hikayemizin öznesi Cemal Madanoğlu değil. Hikayemizin öznesi Üsteğmen Mülazım efendi.

Cemal Madanoğlu henüz çocuk, ilk mektebe gidiyor. İstanbul ise işgal altında.

Cemal Madanoğlu ile Üsteğmen Mülazım beraber çalışıyorlar. Bir çocuk ile koskoca adam nasıl beraber çalışır demeyin, anlatacağım.

Madanoğlu'nun görevi sokakları teftiş etmek. Sabahın koründe Üsteğmen Mülazım amcasının kapısında bitiyor Madanoğlu. Bir asker edasıyla selamını çakarak "Ben hazırım Mülazım amca." Diyor.

Mülazım efendi ise bir komutan edasıyla buyruğu veriyor Madanoğlu'na. "Sen önden git sokağı kontrol et, ben işaretine göre hareket edeceğim."

Operasyon böylece başlıyor.

Her köşe başını kontrol ediyor Madanoğlu, Mülazım efendinin geçeceği sokakları dikkatlice gözleriyle süzüyor. 

İşaretler ile haberleşiyorlar. Eğer Madanoğlu köşe başına geçip dirseğini kaldırırsa "Mülazım amca bu sokak temiz geçebilirsin" demek. Yok eğer dirseğini kaldırmazsa, Mülazım amcası sokağın diğer başında bekliyor, ta ki Madanoğlu dirseğini kaldırıncaya kadar.

Üsteğmen Mülazım'ı kaçak veya ajan sandınız değil mi? Bende hikayeyi okumaya başladığımda öyle sanmıştım. Oysa mesele öyle değilmiş.

İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington "Türk Subayları rütbe bakmazsınız, gördükleri yerde İngiliz askerlerine selam verecek" diye emir vermiş.

İşgal Kuvvetlerinin askerlerine selam vermeyi gururuna yediremeyen Üsteğmen Mülazım efendi de çocuklardan yardım alarak böyle bir yöntem belirlemiş.

Tabi o da daha sonra diğer gururlu Türk Subayları gibi Mustafa Kemal Paşa'nın ordusuna katılmış.

Tarih: 19 Ekim 1923

Refet Paşa ve 81. Alay Komutanı Selahattin Adil Paşa askerleriyle İstanbul'a girdi. Tüm dünyanın "İmkansız" dediği olay gerçekleşmişti. Mustafa Kemal Paşa'nın ordusu savaşı kazanmıştı. 

Lakin Ordumuzun İstanbul'a girmesi biraz uzun sürmüş.

Postalları yırtıkmış Mehmetçiklerin, kimisinde postal bile yokmuş. Utanmışlar, tören alanına o şekilde çıkmak istememişler. Elbise gelinceye kadar takılıp kalmışlar Istanbul'un varoşlarında.

Oysa o gün İngillizlerin afiili kıyafetlerini selamlamaktan usanan Türk Milleti, Mustafa Kemal Paşa'nın ordusunun yırtık postallarını selamlamak için ellerinde bayraklarla sokaklara dökülmüştü.

O gün nice Üsteğmen Mülazım efendinin en mutlu günüydü.

.....

İki yol var efendi, ya Mustafa Kemal Paşa'ya selam durarak emperyalizme lanet okursun, ya da emperyalizme selam durarak Mustafa Kemal Paşa'ya lanet okursun.

Bunun ortası olmaz!

Birileri Atatürk'e lanet okuyarak aslında emperyalizmi selamlıyor.

General Harrington gibileri mutalaka selamlarını almıştır!

Okan Kilit