"Hindistan'da filleri yetiştirmek için, onları küçücükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlar. Tabi bu yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz.

Yıllar geçer, fil kocaman olur... Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz.

O özgür olamayacağına inanmıştır, artık kırılamayan şey, filin zinciri değil inancıdır."

Ne diyelim bizimkilere şimdi? Bir kere inanmışlar zincirleri koparamayacakmışsınız. Ne derseniz deyin inandıramaz bu adamları. Inancını kaybetmiş dostlarımız. Teslim olmuşlar kötü gidişe.

Evet bu yapı bizi barındırmaz bu yapı değiştirilmez. Burası doğru.

Yeni bir yol çizilemez mi? Cavap hazır; çizilmez…

Bu karamsarlık bu melankolik bakış değişir mi?

Cevap hazır; değişmez…

Yavru fil gibi düşünmeye devam ediyoruz sizin anlayacağınız.

Kimimiz balkonda kimimiz çatı katında kimimiz terasta yaşamaya karar verdik. Iyi güzel de meydanda kim olacak? Kim bu gidişe dur diyecek?

Balkona sığınmak çözüm mü kaçış mı sizce?

Ülkücü hareket olarak zincirleri biz kırmazsak bir daha bu ülke kendine gelemez gelemez.

Sorumluluk sahibi olup köşesinde oturanlar buyurun ayağa kalkın. Aklın yolundan gönül yoluna doğru bir sefer başlayın. Öyle bir sefer ki sloganlara sıkışıp kalmasın. Öyle bir sefer ki hamaset denizinde boğulmasın...

"Akvaryumdaki balığı okyanusa atmışlar o hala akvaryumdaki hacmi kadar yüzmüş."

Sakın ola okyasunda olup akvaryum kadar bir alanda sıkışıp kalmasın bu hareket.

Biz okyanus içinde olduğumuzu anlayalım yeter.

Doğan Ay