Ve nihayet olan oldu. Olacak filan demiyorum oldu diyorum artık.

12 Eylül amacına ulaştı. Bundan gayrı küllerimizden doğarız bir çay koy yeniden başlarız deneye gerek kalmadı.

Neden ve kimden mi bahsediyorum? Elbette bizim cenahtan efendim. Hani atom parçalanır Türk milliyetçileri parçalanmaz denilen cenahtan. İçimize siyaset kaçtı. Ruhumuz koltuklara hapsoldu. Bol bol slogan. Bol bol genel başkan goygoyculuğu. Hangi partiye giderseniz gidin oranın gerçek sahibinden çok bizimkiler savunmada.

Bir seçim yaşadık sonuçlar ortada ama herkes galip. Eleştiri yapmayan gerçeklerie gözlerini kapatan bütün Türk milliyetçileri zafer kazandık zannediyor. Oysa iyisi kötüsü uzağı yakını yok KAYBETTİK!

Ülkücüler mi? Onlar zaten paramparça. Parti amigoluğu onlara yeter. Neredeyse her partide varlar ama yoklar. (Neyse bu konu ülkücüleri ilgilendiriyor.)

Hâlâ bunlardan olur diye hayal kurmaya devam.

B.kunda boncuk aramaya devam.

Garip bir paradoks yaşıyoruz. Ülke beş yıl daha kaybetmiş bizdeki havaya bakınca utanıyorum.

Buyurun ferasete…

FELSEFE

Diyarbekir'in köylerinden birinde gencin biri Üniversiteyi kazanır, okuduğu bölüm ise felsefedir. İlk dönem biter köye döner. Babası felsefenin ne oldugunu bilmez ve ısrarla felsefenin ne olduğunu ve okulu bitirince ne işe yarayacağını sorar. Bu arada oğluna tavuk pişirmisler, oğlu tavuğu yerken o da bir sandalyede oğlunu izler :

- Oğlım felsefe nedir ?

-Yav baba boşver sen ne anlarsan felsefeden ?

- Yav hele sen anlat haa!

"Baba " demiş, "Şimdi sen sandalyede oturuyorsun ya .."

-Eee..

-Sandalyenin ayaklari yerdedir ya..

-Eeee..

-Aslında sen şu an yerde otırisan. İşte felsefe budur, der.

Baba cevap verir :

-Haaa ben anladım. Şimdi sen tavuk yiyisen ya, bizim tavuk bahçede poğh yemişti, yani şimdi sen aslında poğh yiyisen.

Doğan Ay