Emanet 

(Yazmak gelmiyor içimden. Düşündükçe kahroluyorum dünü bugünü. Ülkücü hareket olarak sadece 12 Eylül'e sövmek yeterli mi? Yoksa 12 Eylül ülkücüler tarafından iyice analiz mi edilmeli? Şehitlerimizin hatırasına saygı duyarken gazilerimiz ne durumda diye düşünmek mi gerek yoksa? 12 Eylül cuntasının üzerimizde bıraktığı böl parçala yok et düsturu irdelenmeli mi dersiniz? Sadece hamaset ile bu büyük oyun geçiştirilmemeli. Şehitlerimiz inşaallah haklarını bize helal eder...) 

Neyi yazmalı bugüne dair? 

Ne acılar çekildi ne güller soldu!
"Öpmeye kalktığımız el" tarafından linç edildiğimiz gün. İşkenceler hücreler zindanlar… 

Nasıl olsa bunları bol okuyup dinleyeceğiz...
Nereden başlamalı bugünü anlatmaya?
Bugünü anlatırken sadece olayın bir yönünü ele almak yerine farklı boyutlarını da görmek gerekiyor ülkücüler açısından. 

12 Eylül darbesinin ağırlıklı olarak idamlar ve işkenceler ile anılarak sorgulanmasına yönelik yaklaşım ne kadar yeterli dersiniz?
Elbette "bir ondan bir bundan idam edelim" mantığının bu yönü ve işkenceler zindanlar tecritler sorgulanmalıdır. 
Yalnız Türkiye'yi ve ülkücü hareketi uzun vadede, liberal-kapitalist ve siyasal İslam anlayışının toplum ve ülkücü hareket üzerindeki yıkım göz ardı edilmemelidir. 

12 Eylül darbesinin bu soyut etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. 

Bu ahlaki kültürel, inanç ve idealizm içeren değerlerin tahribi, ülkemizi ve ülkücü hareketi oldukça zor sürece sokmuştur.
Bugün yaşadığımız sıkıntılarn temelinin 12 Eylül cuntası tarafından bilerek organize edildiği de unutulmamalıdır.
Hedefsiz bir gençliğinin idealsizleştirilmesi sağlanarak, ülkenin geleceği karartılmak istemiştir.
Bunda da kısmen başarı elde edilmiştir. 

Ülkücü hareketin sekteye uğraması amaçlıydı başardılar.
Önce 'Türkeşsiz Türk milliyetçiliği" empoze edildi.
Başbuğ Alparslan Türkeş'e karşı planlar ortaya konuldu.
Avrupa'da ülkücüler bölündü.
Türkiye'de İslam'ı öne çıkaran bir ekip tarafından dergiler çıkartıldı.
Başbuğ Alparslan Türkeş artık tartışılmaz değildir bazı ülkücülere göre. 

12 Eylül arzuladığı ülkücülerin bölünmesi senaryosu oynanmaya başlamıştır. Bizim çocukların bir bölümü cezaevinde zorunlu ikamete tabi tutulurken dışarı çıkanların bir bölümü cemaat ve tarikatların pençesine düşüyordu.
Ve ülkücüler arasındaki kardeşlik duyguları hırpalanıyor hatta kardeşlik duygusunda çok büyük yaralar açıyordu. 

Bugün yıllarını işkencelerde hücrelerde geçirip dışarı çıkan ülkücülerin bir kısmı ne yazık ki işsiz sosyal güvencesiz kaldı.
Bir kısmı tek gözlü odalarda tek başına son nefesini verdi.
Kardeşlik duygularını kaybeden ülkücüler sloganlara sığındı.
Bir yerlere sığınanlar en azından aç kalmadı açıkta kalmadı. 
Fakat o bir yer sadece kendine biat edenlere kucak açtı. 

12 Eylül birbirimize olan güveni de alıp götürmüştü idam sehpalarına…
Ve; O'nun çocuklarının BİZİM ÇOCUKLARI ideallerimizi kavgalarımızı sevdalarımızı da idam sehpalarına götürdüğü güneşin doğmadığı günün adı 12 Eylül olarak kaldı belleklerde… 

Kara kapkara eylülsün... 

Şehitlerimize rahmet birliğimize dua… 

"Kahrolayım sevmedim ÜLKÜDEN başkasını" Esen kalın efendim.. 

Doğan AY