İktidar, İstanbul'a Marmara ve Karadeniz'i birbirine bağlayan bir kanal yapılmasını gündeme getirdiğinden beri bir tartışmadır gidiyor. Bir ara tamamen unutuldu sandığımız nam-ı diğer "çılgın proje", her ne kadar seçim dönemlerinde hararetlenip aralarda biraz tavsasa da bugünlerde yine seçim olacakmış gibi yoğun şekilde konuşulmaya başlandı.

Her konuda olduğu gibi, İstanbul'a kanal yapılması konusunda da ikiye bölündük. Bir yanda kıyamet kopsa yapacağız tavrında olanlar, diğer yanda asıl yapılırsa kıyamet kopar diyenler…

***

Öncelikle belirtmek isterim ki, kanal karşıtı cephede konuşlananlardan siyaset icabı "kör muhalefet" refleksiyle hareket edenleri asla dikkate almıyorum.

Fakat bilimsel gerekçelerle itiraz eden ve her biri alanında uzman olan kişileri takip ederek bilgi sahibi olmaya ve aklımdaki sorulara cevap bulmaya çalışıyorum.

Çevre ve jeolojik açıdan itiraz eden uzmanlar, defalarca yazıp söylediler; eğer medya karartmasından fırsat bulabilirlerse sabırla ve ısrarla yine anlatıyorlar. Yapılacak kanalın etkisiyle bölge ikliminin değişeceğini, su kaynaklarının kirlenip bozulacağını, yaban hayatının bölünerek yok olma sürecine gireceğini, kanal etrafında yapılaşma ve yoğun nüfus birikimi olacağını, ormanların talan edileceğini, Marmara Denizi'nin zaten az kalmış canlılığını tamamen yitireceğini, kot farkı ve iki farklı karakterdeki suyun birbirine akışının geri dönülemez hasarlar verebileceğini bilimsel verilerle anlatıyorlar. Birinci derece deprem bölgesi olan İstanbul'un, olası bir depremde daha çok yıkıma uğrayacağını hatta kanalın depremleri tetikleyeceğini anlatıyorlar.

Askeri uzmanlar da, kendi uzmanlık alanları gereği, kanal sebebiyle ada haline gelecek olan İstanbul'un savaş durumunda savunulamayacağını İstanbul ve Trakya arasında askeri ve lojistik sevkiyatın sağlıklı olamayacağını olası bir savaş durumunda Trakya'nın savunmasız kalabileceğini ve Türkiye'den kopabileceğini askeri terminolojinin ışığında, yine belge ve simülasyonlar eşliğinde anlatıyorlar.

***

Kanal taraftarı olanların en önemli savunması ise, "İstanbul boğazında deniz trafiği çok yoğun ve büyük gemiler geçerken tehlike arz ediyor. Ayrıca boğazdan geçen yabancı gemiler, uluslar arası sözleşmeler sebebiyle para vermeden geçiyor, bu gemileri yapacağımız kanala yönlendirip geçiş parası alarak zengin olacağız" şeklinde. Ayrıca bu devasa kanal inşaatı sırasında ekonomik bir ivme yaşayacağımızı, bir milyonu aşkın kişinin burada çalışıp evine ekmek götüreceğini belirtiyorlar.

Ve tabi vatandaşın beklediği coşkuyu sağlamak için, kanal projesinin ecdadımız tarafından çizildiğini söylüyorlar. Anlattıklarına göre bu kanal projesini Fatih hayal etmiş, Abdülhamit çizmiş, Erdoğan'da yapacakmış. Arkadaşlar, Fatih ve Abdülhamit denilince bizim milletin nasıl bir ruha büründüğünü çok iyi biliyorlar…

***

Gerçek milliyetçilerden oy geleceğine inansalar, bu işi Mete Han'a kadar bağlarlar.

Efendim kanal yapmayı ilk olarak Mete Han hayal etti, Atilla Roma'ya uğramadan önce gelip bir durum tespiti yaptırıp bu hayali haritalandırdı. Sonra Diriliş Ertuğrul burayı Malkoçoğlu'nun küffardan ganimet olarak getirdiği altınlarla satın alıp oğlu Kuruluş Osman'a miras olarak bıraktı. Açılıştan açılışa, kuruluştan kuruluşa koşan Kuruluş Osman ise kanalın projesini çizme zevkini dördüncü kuşaktan torunu olan Fatih'e havale etti. Fatih, projeyi çizdikten sonra yedi kat naylona sarıp bal mumu ile kaplayıp sonra fedaisi Kara Murat ile Abdülhamit Han'a gönderdi. Bu kutsal projeyi küffara kaptırmamak için 33 sene boynunda taşıyıp saklayan Abdülhamit Han, Osmanlı yıkılırken son çare olarak mısır çuvallarının arasına saklayarak Erdoğan'a gönderdi. Projenin çizildiği dönemde henüz kâğıt olmadığı için Kürşat'ın Çin Sarayını bastığı zaman omuzladığı bir top ipekli bezden kalan parça kullanıldı filan.

İnandırıcı olması için "Gök girsin, kanal çıksın" şeklinde yemin bile edilebilir(Muhteşem Yüzyıl Süleyman için uyduracak böyle bir cümleyi de, değerli okuyucuya bırakıyorum. Sonuna hamdolsun eklemeyi unutmayalım lütfen).

***

Yani demem o ki, "ecdadımızın hayalini gerçekleştireceğiz" söylemi tanıdık seçmeni elde tutmak için yapılan hamasetten ibarettir. Kanala "hayır" diyen bilim insanlarının ciddi ve tutarlı itirazlarına karşı, kravat taktırıp medyada şişirdikleri bilimsizler ordusu ise, "Biz yaparız, hiç sorun çıkmaz,Panama kanalı nasıl yapıldı, biz Fatih'in torunuyuz, daha önce İsrail'e laf sokan bir hükümet var mıydı?" vb şeklinde ciddiyetten ve bilimden uzak sözlerle ortaya çıkıyor. Sıkıştıklarında da hemen vatan haini, dış güçlerin adamı olmakla suçlayarak anında su üstüne çıkıp zeytinyağının tahtına kuruluyorlar.

Bu kanal savunucularının medya tayfası da bir âlem; ağızlarından cehalet ve edepsizlik fışkırıyor. Kanalın verebileceği zararları bilimsel verilerle teknik açıdan anlatanları, karşıt bilimsel verilerle ikna etmek yerinde "istemezükçü" olmakla suçlayanlar mı dersiniz. "Sizin büyükleriniz bir zamanlar köprüye de karşı çıkmıştı" diyerek konuyu sulandırıp vatandaşın aklını bulandırmaya çalışanlar mı dersiniz? Konuşmacının sözünü devamlı keserek bir nevi sansür yapan mı dersiniz, anında vatan haini ve özellikle "dış güçlerin adamı" ilan edip parçalanmak üzere haysiyet cellâtlarının önüne atan mı dersiniz hepsi var.

Bu medya müptezellerinin içinde kanalı, "İstanbul Boğazı'ndan geçen petrol gemilerinden birisi kaza yaparsa bütün İstanbul'un yanma tehlikesi" var diyerek savunanlar bile var. Boğazdan geçebilmek için on beş gün sıra bekleyen gemiler olduğu söyleyenler de.

Kırk yılda bir tane zengin yalısının duvarı çizilince ortalığı özellikle velveleye veriyorlar ki, toplumu kanal için ikna etsinler(Bugünlerde İstanbul boğazında kaza olursa şaşırmamak lazım).

Kanal taraftarlarına, "Petrolü gemilerle taşıyorsanız, o kadar reklam ve masraf ederek yaptığınız, başta BTC olmak üzere Mavi Akım, Türk Akımı petrol ve gaz boru hatlarınız ne işe yarıyor? Ayrıca İstanbul Boğazı böyle bir tehlike altındaysa, Çanakkale Boğazı da aynı tehlikeyi yaşıyor demektir. Öyleyse bir kanal da Çanakkale'ye mi açacağız?"

Yine, "1994 yılından beri yönettiğiniz İstanbul'un sağlam toprak üzerinde bulunan kara trafiğini çözememişsiniz, kanal kazarak deniz trafiğini mi çözeceksiniz?" diye sormak lazım…

Fakat Size hain damgası vurarak kalemini bir silah gibi üzerinize çevirmiş ve her an tetiğe basabilecek durumda olanlara neyi, nasıl sorabilirsiniz ki? Üstelik bu kişiler, yaptıklarını ümmet için cihat etmek sanıyorsa…

***

Anlaşılan o ki, kanal konusunda da iki yakamız bir araya gelmeyecek ve aklıselimi bulamayacağız.

Bütün bu yaşananları gördükçe ve İstanbul'a kanal yapmaya kalkanların şimdiye kadar yaptıkları yollar, köprüler, hastaneler, okullar vs binaların ilk selde, ilk depremde nasıl hasar aldığını, duble duble yolların nasıl karton gibi yırtıldığını hatırlayınca, bilimsel düşünmeden bile nasıl bir facia ile karşı karşıya kalacağımızı tahmin edebiliyorum…


15.12.2019