'Bugün yaşadığımız ne varsa ben daha önce demiştim' kısmını geçip doğrudan konuya gireceğim.

İnsanın inanarak bir eylemi gerçekleştirmesinden daha gurur verici ne olabilir? İnandığını yerine getirmenin mutluluğu hangi kelime ile ifade edilebilir? 

Bu yüzden yazının girizgâhında samimi duygularla telefon ekranının görüntüsünü alıp üzerine de "Devletime helal olsun" yazarak paylaşanların hoşgörüsüne sığınmak istiyorum.

Devleti sevmek, vatana ve bayrağa bağlılık, bir menfaat gözetmeksizin kişinin ruhunda kaynar, kalbinde demlenir ve dilinden dökülür. Bu duyguların ifadesi, kişinin bazen zarar görmesine bile neden olabilir. (Vatanını, milletini sevmekten kim zarar görür dediğinizi duyar gibiyim. Her şey yakın geçmişin kara kitabında yazıyor. İsteyen açıp okusun.)

Anadolu'nun küçük bir ilinin çok da büyük olmayan bir ilçesinden lise eğitimi için ülkenin başkentine gittim. Meslek Lisesi statüsünde olan okulumuzda 3 yıl yatılı olarak okuduk. Bu süreçte devlet 'Sen erkeksin sen kız, sen sağcısın sen solcu, sen Türk'sün sen Kürt, sen Alevisin sen Sünnî' demeden çok afedersiniz donumuza varıncaya kadar hepimize eşit olarak ihtiyaçlarımızı verdi. İçinde benim de olduğum büyük çoğunluk, kendi memleketinde hiç yemediği hatta adını dahi bilmediği birçok yemek ve tatlı çeşidini ömründe ilk defa bu okulda tattı. Günü gelip okulu bitirince de daha çocukluktan kurtulamamış olan bizlere memur olma şansı tanıdı. 

Yukarıdakileri neden mi anlattım? Devlet, vatan, millet ve bayrak sevgisi deyince bu duyguyu en derinden yaşayan ve hissedenler; belki de kolluk kuvvetlerinden sonra ahde vefa duygusunu kaybetmemiş olan yatılı okul öğrencileridir. (Hatta bu insanlardan bazılarının vatan sevgisi konusunda kolluk kuvvetlerini bile geçeceğini söylemek çok da abes olmayacaktır) 

Kısa değinmelerden sonra gelelim asıl mevzuya... Sosyal medya hesaplarından yardım yapıp yapmadığı konusunda en ufak bir açıklamada bulunmayan veya ekran görüntüsü paylaşmayan insanların bu toprakları sevmediği sonucu çıkarmak gibi yanlışa düşenleri görüyorum. Bunun yanında geçmişte aynı 'Maklube'ye kaşık sallayıp bir şekilde kendini gizleyen ve bugün adeta 'Ben buradayım, beni de görün' dercesine yaptığı 10 liralık bağışı gözümüze sokarcasına paylaşımda bulunan insanların da bu vatanı herkesten çok sevdiği anlamına gelmez. 

Bu kısmı bir siyasinin meclis konuşmasına benzeyecek belki ama umurumda değil. Bizler bu vatanı, askerlerimiz geçerken araçlarının üzerine paçavralar sallayan köpeklerin görmezden gelindiği ve şehirler cephaneliğe dönüştürüldüğünde alkışlandığı zamanlarda da sevdik. Biz bu toprakları, her karışı şehit kanlarıyla sulandığı günlerde birileri kulağının üstüne yatıp 'Güzel şeyler oluyor' dediği zamanlarda da sevdik. Biz bu bayrağı askerlerin gözlerinin önünde kışladan indirildiğinde 'Aman açılım zarar görmesin' denip herkesin sustuğu zamanlarda da sevdik. Bu yüzden bugün elinde ölçüm cihazı varmış gibi bizlerin milli hassasiyetlerini ölçmeye kalkmak kimsenin haddine değildir ve ölçecek olanların da boyunu aşar. 

Daha düne kadar bu topraklarda yaşayıp Tekalif-i Milliye'yi sorgulayan bazı zavallıların bugünkü hali ise tam ibretlik. İstiklal Mücadelesine girmiş bir ordunun, milletin elinde olup da kendi işine yarayacak şeyleri istemesini ve karşılığında o millete bir vatan sunmasını vicdansızlık olarak adlandıranlar, bugün başlatılan kampanyayı yere göğe sığdıramıyorlar. Tarih bu iki yüzlüleri de elbette yazacaktır.

Selametle kalın...


B. Melih Emre

Not: Acun Ilıcalı isimli televizyoncunun bile istediği zaman yardım kampanyası düzenlediği ülkemde, kanunun cevaz vermesine rağmen seçilmiş belediye başkanlarının aynı hakka sahip olmaması hakkında da birkaç cümle yazmak isterdim fakat durumu anlatmaya kelime hazinem yeterli gelmedi.