Sabahat Akkiraz'a bile "Irkçı" dediniz ya, vallahi sizden korkulur!

Sabahat hanımı günde bir kez dinlemesem kendimde eksiklik hissederim. O anaç sesi bana doğduğum coğrafyayı, büyüdüğüm iklimi yani kim olduğumu hatırlatır. Bu sebepten verdiğim örnek Sabahat hanıma saygısızlık olarak algılanmasın. Yahu pamuk şeker gibi kadındır Sabahat Akkiraz. Ne ırkçısı?

Ne demiş Sabahat Akkiraz beraber okuyalım: 

"Yazıp yazıp siliyorum; Kendi halkını, insanını, sınırlarını, kültürünü, yaşam tarzını savunmak artık ırkçılık sayılıyor. Ülkemiz #sessizistila ediliyor ve buna ses edince de ırkçı oluyoruz öyle mi? Bu suçlamayı yapanlar vize almadan başka bir ülkeye gitsinler de o zaman konuşsunlar."

Bu sözlerin neresinde bir yanlış var?

Nedense bu ülkede birileri "Demografik yapı" dediğimizde hop oturup hop kalkıyor. Demografik yapı bozulduğunda ne olur biliyor musunuz? Hani yazının başında "Büyüdüğüm iklim" demiştim ya, işte o iklim kaybolur. O iklime bizler "Kültür" diyoruz. Hele hele ömrünü türkülere vermiş birisinin bundan korkmasından doğal ne var? O iklim değişirse türkülerimiz bile bizden uzaklaşır, bizi yansıtmaz, bambaşka insanlara dönüşürüz.

Ne yazık ki bir çok insanımız halen "Sorumsuzluk" ile "Yardım" arasında ki farkı çözemedi. 

Çok basit örneklemeye çalışacağım. Düşünün Yirmi bin lira maaşınız var. Kiranızı, çocuğunuzun masraflarını ödediniz ve elinizde beş bin lira kaldı. Kalan parayla yardımda bulunursanız bu takdir edilecek bir davranıştır. 

Bir de şöyle düşünün beş bin lira maaşınız var, kiranızı ödeyecek, çocuklarınıza üst baş alacak haliniz bile yok ve siz o parayı alıp sağa sola yardım adı altında dağıtıyorsunuz! İşte bu sorumsuzluktur. 

Bu ülkenin gençlerine yurt bile sağlayamıyorsun, ondan sonra kalkıp diyorsun ki "Milyonlarca mülteciye bakıyorum."!

Her ülkenin önceliği kendi vatandaşı olmalıdır. Askere giden de onlar, ömrü boyunca vergi ödeyen de onlar, şu ülkede ağız tadıyla yaşamayı herkesten önce hak eden de onlar. 

Sen kalk, kendi milletine rezilce bir hayat yaşat, dışarıdan topladığın milyonlarca insana ise her türlü imkanı sunmaya çalış, sonra da bunun adına "Yardım" de! Ne yardımı, bunun adı düpedüz sorumsuzluktur. 

"Bu iş böyle gitmez" diyenlere tepki gösteren sözüm ona Hümanistleri ise hiç anlamıyor. 

Türkiye'nin Ortadoğululaşmasının nesi hümanizm? Hümanizm deyince aklınıza İran, Afganistan, Suriye, Irak veya Suudi Arabistan mı geliyor? Türkiye Ortadoğu bataklığına hepten mi gömülsün? Bu mu hümanizm?

Diyanet devlet protokolünde Türk Silahlı Kuvvetlerinin önüne neden geçirildiyse, sekiz milyon mülteci de o sebepten ülkeye sokuldu. Görmüyor musunuz bunu? Bir hümanist Ortadoğululaşmaya nasıl alkış tutar? Ben bunu anlayamıyorum!

Şunu deseler anlarım: "Bu insanların bir çoğu gerici ideolojilerle büyümüş, bu insanların bir bölümünü alalım, bir yerleşke sağlayarak, o insanlara laikliğin, demokrasinin önemini anlatalım, ülkelerine gönderdiğimizde de uygarlık için mücadele versinler." İşte buna hümanist bir yaklaşım diyebilirim.

Ülkeyi yol geçen hanına çevirmeyi kimse "Hümanistlik" sanmasın. Onların çok basite aldığı "Demografik yapı" bizim varlığımızın garantisidir.

Keşke o ırkçı dedikleri Sabahat Akkiraz'ın sesinden "Yemen Türküsü"nü dinleseler. Belki o zaman, bu dünya coğrafyasında varlığımızı koruyabilmek için ne acılar çektiğimizi hatırlarlar.

Belki o zaman ülkemizin yavaş yavaş elimizden kayıp gitmesi yüreklerini sızlatır…


Okan Kilit