Bazan insan sevgisini nerede, nasıl kullanacağını bilemiyor. Hatta bizde bir söz var, genelde ölçüsüz sevenler için kullanılır "..severken adeta boğuyor.." derler.

Benim anlatmak istediğim sevgi öylesine bir şey değil.

Muhsin Yazıcıoğlu'na olan aşkı, ona olan saygıdan bahsetmek istiyorum. Kimin kimi seveceğine kimse karar veremez ama insandaki çelişkili bir sevgiyi söylemekte bazan insanda hak oluyor.

Muhsin başkan..
Yiğit adam...
Tam da MHP ye genel başkan olacak adamdı...
Devlet adamı…

…….

Bir sürü afili yakıştırmalar. Benimde gerçekten eskilerden hep içimden geçen şeylerdi bu afili sözlerin hemen hemen aynısı.
Zaman insanın içindeki gizli olan bazı habis urların dışa vurmasına yetiyor.

12 Eylül ile zindanlar adeta Ülkücüler ile doldu. İşkence sanki devletin asli göreviymiş gibi, bazı şerefsizler tarafından Ülkücüler, üzerinde bir baskı ve insanlık dışı duygularını tatmin etme aracı olarak kullanıldı. Erkekliğini kaybedenler, aklını yitirenler, sakat olarak ve idamla tanışanlar oldu.

Ama bu arada Amerikanın gizli kolu olarak çalışan fetö ve Amerikan destekli paşalar zindandaki Ülkücüler üzerinde oyunlarını kurdular.

Fetö Türkiye genelinde aranırken, Genelkurmay karşısında kendisine lüks bir ev tahsis edildi. Kışlalara bir paşa gibi elini kolunu sallayarak giriyordu. Bunları kendisi M. Ali Birand'a açıklıyordu 32. Gün programında.

Kur'an-ı Kerimin okunması yasakken, Fetönün bütün kitapları Ülkücü lider kadroların koğuşlarına sokuluyordu.

……

İşte böyle bir ortamda yiğit Muhsin dedikleri, imanlı bir zat olma yolunda kendini yetiştirdi(!).

Tüm mahkumiyeti boyunca fetö'nün kitapları ile beslenen Ülkücüler, dışarı çıkınca kendilerini doğal olarak başka bir oluşumun içinde görmeye başladılar.

Türkeş „…Evladım bir görüşelim…" diye kendisine haber gönderdiğinde; „…Arkadaşlarıma bir danışayım…" diye karşılık verdiği zaman, Türkeş'e „Artık seninle değilim…" mesajını veriyordu.

Türkeş'in Demirel ve İnönü koalisyon hükümetine verdiği desteği bahane ederek MHP den ayrıldı.

„…Oportinist…",
„…Bu adamla yola gidilmez…",
„…Bizim hayallerle işimiz yok…" vs vs sözlerle hakaret ederek Türkeş ile olan bağlarını kopardı.

12 Eylül ve fetö'nün beslemesi, kendisine yüklenen misyonu yerine getiriyordu.

Ülkücü hareketin var olduğu tarihi süreç içinde lidere ilk defa böylesine baş kaldırılıyordu. Hem de en sert sözler söylenerek.

Tabii ki büyük bir yıkım yaşanıyor, tabii ki hiç de alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya kalınmıştı.

Muhterem parti kurarak kendi yoluna devam etti.
Kendisinden beklenilen performans maalesef(!) gerçekleşemedi. Ancak Türkeş'e zıt olan siyasi oluşumlara destek vererek ayakta kalmaya çalıştı.

Sonuç acı oldu.

Kendisini besleyen ve baba ocağına ihanetine teşvik edenler tarafından öldürüldü.

Bütün bunların bilinmesine rağmen Ülkücülerin onun için methiyeler dizmelerine, kahraman yerine koymalarını ben hazım edemiyorum.

Ben aslında bu yazıyı yazarken bir tezatı dile getirmek istiyorum.

Muhsin Ülkücü Hareket'e ihanet etti, Türkeş'e hakaret etti ve hala baş tacı.

Ozan Arif ne yaptı ki sahi bazı zevat tarafından tukaka oldu?
Ozan Arif Tükrkeş'e mi hakaret etti, ya da Ülkücü Hareket'e sırtını mı döndü?

Hiç ikisi de olmadı. Aksine bu iki şey için son nefesine kadar mücadele etti. Suçu Ülkücü Hareket'i çıkmaz sokağa sokanlara ve Türkeş adını yok sayanlarakarşı mücadele etmekti. Bunu istemeyen Balgat soytarıları Ozan Arif'i binbir türlü iftiralarla durdurmaya çalıştılar. Bu soytarıların dümen suyuna kapılanlar ise, Muhsin'i hep kahraman, Ozan Arif'i ise MHP ve Ülkücü karşıtı gibi gördüler.

Ozan Arif hep Balgat'ın yanlışların söyledi, onların doğruyu yapmaları için çaba sarfetti. Beylerin keyfi bozulacak, evlatları ihale alamayacak diye bu uyarılara kulak tıkadılar. Ozan Arif Türkeş'in yerine oturan zatın en azından Türkeş'in anısına layık hareket etmesini arzu etti. Türkeş iktidarları arkasına takardı ve vatadaşta 'TÜRKEŞCİ" güçlü bir misyon izi bıraktı.

Ama Ozan Arif'in uyarmak istediği Balgat ekibi ise tam tersi. Varlığını unutmuş, misyonundan haberi yok ve takılmış iktidarın büyülü gücüne, MHP'yi savunmak yerine, iktidarı savunarak kendini ötanazi evresine giren bir hasta konumuna soktu.

Ozan Arif MHP ve Ülkücü Hareket'in varlığı için mücadele verirken, Muhsin MHP ve Ülkücü Hareket'i parçalamak için mücadele etti.

Ozan Arif gücünü Ülkücü'den alırken, Muhsin Fetö ve askeri cuntadan, Özal'dan alıyordu.

Ozan Arif baba ocağındaki ateşiharlarken, Muhsin yanan ateşe su döküyordu.

…..

Bu tür farklılıklar çoğaltılabilir. Ama gözden kaçan olaya ben parmak basmak istiyorum. Biri bizi parçalamak ve Türkeş gibi lidere hakaret ederek aldığı emirleri yerine getiriyordu, bir diğeri ise birlik beraberliğimiz için çaba sarfederek Türkeş ismine saygı istiyordu.

Tabiki benim tercihim Türkeş isminden yana olan ve birliğimiz için çaba sarfeden Ozan Arif'ten yana olacak. Tabii ki Türkeş ismi ile hep kavgalı olan Muhsin'e karşı hiç muhabbetim olmayacak.

Seven sevsin, sevene de karışmam.

Önce sevip sonra sövene de karşımam…

Ozan Arifi rahmet ve minnetle anıyorum.

Haki Korkmaz

Stockholm