Hastaneden çıktıktan sonra basını ve sosyal medyayı incelerken İkbal hocanın adeta çığlık, isyan şeklinde ortaya çıkan yazısını okudum. Sağlık bakımından daha istediğim noktada değildim ama bu yazıya cevap vermeyi bir sorumluluk olarak gördüm.

İkbal Vurucu ülkemizin yetiştirdiği çok güçlü kalemi olan bir sosyolog ve akademisyendir. Aynı zamanda Atatürk'le başlayan milletleşme sürecimize sürekli katkı veren bir bilim ve dava adımıdır.

Bir sosyoloğun gözünde, ülkede savrulan kültürel değerler ve tanımlanmamış kavramlar ile sığ bir diyalektiğin kültürel dünyamızı perişan eden duruşuna tepkisine bakalım.

İslami değerleri öne çıkaran şahsiyetlere karşı başlayan bir tepkinin AKP'nin iktidarı ile nefrette dönüşüne, coğrafyanın insanlara sunduğu muazzam mekân konforunu kullanan insanların (Nurettin Topçu vb.) dışlanmasına kadar giden uzun ve Türk kültürüne damga vurmuş şahsiyetlerin kültür ve dahası milliyetçilik ile ilişkisini açıklamaya çağırıyor.

İkbal hoca haklı ama çözümü sunacak olan da sosyologlarımızdır.

Ziya Gökalp Diyarbakır Çermik doğumlu bir Türk ailedendir. Bugün Ziya Gökalp'ın doğduğu köyle birlikte Türkçe konuşan civarında köyümüz vardır.

Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmaktan Gökalp'in muradı neydi? Asırlarca ihmal edilmiş Türk kültürünü yeniden yaşanılan kültürle dönüştürmeyi Türkçeyi ses bayrağı ve Türk kültürünü, sanatını ortaya çıkarmayı hedefliyordu. İslamlaşmaktan hedefi asırlarca din adına sunulan Emevi Arap kültürünü bırakıp dinimizi sadeliği ile yaşamamızı istiyordu. Muasırlaşmadan zaten kimsenin bir sıkıntısı yok.

Yazarlar, şairler ve bilim insanları bir kültürün farklı pınarlarıdır. Her pınarın farklı bir tadı olacaktır. Necip Fazıl şiirlerini islam metafiziği ile yoğururken zaman zaman tortu da olsa Türklük öne çıkabiliyordu. Sakarya şiiri gibi. Seyit Ahmet Arvasi bir pedegok aynı zamanda doğu il batıyı iyi bilen bir düşünür. Arvasi hocanın söylemleri de bu coğrafyaya aittir.

Atila ilhan , Abdürrahim Karakoç, Sezai Karakoç ve yıllarca okumamak için kendimizi zorladığımız Nazım Hikmeti bu kültürün dışında nasıl tutabilirsiniz?

Peki, sıkıntımızı nereden geliyor?

Din ile kültürü birbirinden kesin çizgilerle ayıracak bir mekanizma daha bulunmadı, bulunamaz da. Kültürü toplumun hayat tarzını ifade ediyorsa bu tarzın içinde dini değerleri yok saymak zaten mümkün değildir. Toplumda zaman zaman ortaya çıkan adeta moda gibi yükselen ya da düşen unsurlar vardır. Bunları büyük oranda iç ya da dış unsurlar belirlemektedir. AKP iktidarında kültürün milli boyutu adeta yok edilerek Arap kültürü din olarak sunulmaya çalışıldı. Türkçe kelimeler varken Arapça ya da Farsça kelimelerden oluşan yapılar mekanlar bölgeler anılmaya başlandı. Birçok lisenin adı Türkçe değildir. Ötesini konuşmaya gerek yok. Türk kültürüne karşı oluşan bu düşmanlık iktidar vasıtasıyla eyleme geçilince AKP'nin Arap seviciliğine karşı oluşan dip dalga oradan gelen her şeye karşı tepkiye dönüştü.

Evet bir yanlışa dur derken ikinci bir yanlışa kulaç açıyoruz. İkbal hocam haklısınız.

Din evrenseldir, mesajları da evrenseldi. Dolayısıyla o mesajları her toplum kendi idrak ve ufkuyla kavrayıp yaşayacaktır. Arap ya da Fars gözüyle değil.

Din sosyal hayattan çıkarılamayacağı gibi sosyal hayatı da dine hapsedemeyiz. Bunun denklemini Gazi Mustafa Kemal Atatürk laiklik ile çözmüştür.

Türkçe yazan, çizen, düşünen kim varsa bir şekilde bu kültüre katkı sunuyor. Farklı tonlara sahip yazarlarımızla, şairlerimizle sanatçılarımızla geleceğin Türk medeniyetini ancak kurabiliriz. Hiçbir şair ya da sanatçı bu kültürün ölçüsü değil sadece farklı tonudur. Tornadan çıkmış mamul isteyenler olabilir ama kültürde özgünlük vardır. Ve bu insanlarda bizim insanımızdır.