Bu gün ihanetin kutlaması var Türkiye'de. Eski başbakanın deyimiyle "hoşa gitmeyen proje" eski cumhurbaşkanının ve şimdiki başkanın ifadesiyle "Allahın lütfu"nun, büyük yıkımın ikinci yıldönümü. Eski ortakların boşanamayışının kavgası, güç ve irade merkezi olmanın dayanılmaz cazibesinin dalaşı… Amaç ve güç birliği içindeydiler, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkma düşüyle yola çıkmışlardı. İyi destek verdiler bir birlerine. Büyük emperyal atalarına da iyi hizmet vermeye… İkisinin çıkışı da din eksenli, dilleri tatlı nefesleri zehirli. Zehirledikleri de benim ülkem, benim insanım Türk Milleti!

Geriye doğru baktığımda bazen, aslında kavga etmediler, diyorum. Kavga gibiydi ama yavaş yavaş değiştirmeye çalışmaktan sıkılmışlardı birden olsun istediler. Ağlak hoca efendinin(!) din ve Allah adına höykürüşleri ile örgütlediği insanlar şehir köy kasaba demeden ağ kurdular. En zeki öğrencileri toplayarak iman nezaket örneği gibi davranarak büyüdüler. Hele kendi çocuğuna ne öğretmesi gerektiğini bilmeyen anne ve babaların "çocuklarımızın her iki dünyası da kurtuluyor" sevinciyle gönüllü evlat vermeleri, istekli bağışlarıyla desteklemeleri yakıyor canımı. Öyle istekliydiler ki, adeta askere giderken, evlendirirken kınaladıkları gibi helal ediyorlardı biricik çocukları. Bu gün bile yok Süleymancı yok Nakşibendî yurtlarına aynı heyecan ile gönderdikleri çocukların imanlarını ve iki dünyalarının kurtulduğunu sanıyor, bir türlü öğrenemeyen halkım!

Para ve hükümran olma gücü uğruna ödemeyeceği bedel yoktu; basamakları tırmandıkça kullanabildiğini kullandı attı, kullanamadığını yıprattı itti. Halkın önüne din gömleği ile çıktığında sorunların çoğu çözülüyordu, kendiliğinden. İşbirliğinden memnundu, erken başarı gelmiş ama kadrosu yetişmemişti. Diğeri eğitim alanına sızdırıldığından beri epeyce malzeme biriktirmişti, hizmete soktu. Gayrı meşru idi ama birliktelikleri inkâr edilmiyordu. Ne istenirse veriliyordu gün geldi istediler, her şeyi. Aslında ikisinin de efendileri vardı, birini kendi ülkesinde güvene almış diğeri burada gücü kullanıyordu ya hedef için yetersizdi. Hala güçlü görünen ülkenin şöyle bir sarsılması hırpalanması gerekiyordu. Hala önemli ölçüde çıkıntılık yapan bir kitle vardı zira.

Önce sözel başladı kavga, sonra ekonomik vuruşlar yapıldı. Bu sırada cemaat adına önemli olanlar mal mülk ve aileler dahil olmak üzere güvene alındılar göç ettirildiler. Geriye nimetten haberi olmayan hizmetkarlar yani bir avuç vazgeçilebilecek üstler kaldı. Ve iki yıl önce saçma sapan bir zamanda saçma sapan bir kurguda bir hareketlenme başladı. Enişte haber aldı ama ülkenin üst kesimi, tatilde güneşlendiğini iddia ediyordu, duymadı. Ben de enişteden aldım haberi akşam 9,30 sıralarında evdeydim 5000 km öteden "ablacım Türkiye'de ne oluyor siz güvende misiniz?" diye soruyordu. Bu kısım benim için bile çok şaşırtıcıyken devlet reisimizinki doğal karşılandı.

Derken efendim; Benim halkımın sofrasında yemeyip bağışladığı kurban, himmet, sadakasıyla finanse ettiği terör örgütü tarafından yetiştirilen seçme asker ve subaylar, ben ve benim gibilerin vergileri ile alınan ve beni savunması için kullanılması istenilen silahlar, uçaklar ve tanklar ile beni vurmaya, meclisimi bombalamaya başladı. Çok şaşkındım, daha da şaşırdım. Reisin haberi yoktu ya, aniden 90 bin cami selaya durdu, organizasyon olmadan sanırım telepati ile anlaşıyorlardı, aynı zaman diliminde minarelerden ses yükseldi. Memlekette savaş olsa korunmak için sığınağa gidin demesi gereken, benim verdiğim oy ile beni gözetecek şekilde ülkeyi yönetmesi gereken ve görevlerini yapmamış olan kişileri korumak için meydanlara çağrıldım. Ben gitmedim ama gidenlerden yaklaşık üçyüzü o gün can verdiler, zayiatın diğer tarafının rakamlarını bu güne dek öğrenemedim. Epey insan gitti, onlara "bir şey oldukları" hissettirilmişti. Sonraki gecelerde de bu çağrılar sürdü gitti. Ben diyeyim on gün sen anla 20 gün sokaklar panayıra gider gibi giden insanlarla doluydu. Nasıl bir ruh hali varsa vakur da değillerdi, üzgün de. Heyecanlı ve neşeli bir grup ruhu vardı, nasıl olmasındı, Allah reislerine lütfetmişti! Ardından koca ordu utanç verici bir sergilemeye sokuldu. Kim kimdir? Kim kimin maşasıdır? Kim kimin kahramanıdır? Kim kimin düşmanıdır? Kime inanmalı kimden sakınmalı… Her şeyin birbirine karışıp bulaştığı bir ortama sürüklendik. 

15 Temmuz haindir, kahpedir ve açıkça başarılı olmuştur. Türk devletinin sarsamadığı tek unsuru o gün iktidarı elde tutanlar bu gün yine iktidar. Gayrı meşru ilişkinin bedelini ödeyen de Türk devleti ve Türk milleti. Türk devleti ödedi zira hiçbir dönemde bu denli savunmasız kalmamıştı. 1945 ten beri azar azar yapılan 2002'de ivmelendirilen kemirme hareketi bir vurucu darbeye dönüştürüldü. Cumhuriyetle hesabı olanların kazanımı var gibi görünüyor. 

Meclisin fonksiyonu ortadan kaldırıldı. Yasama ve yürütme üzerinde etkileri yok artık. Gerçekte artık ne için seçildiklerinden de emin değiliz. Siyasal parti yapılanmalarının da bir anlamı kalmadı zira AKP karşısında diğer 86 partinin 83'ü FETÖ'cü olma riski var meğerki muhalefetini ifade edesiniz. Toplumsal yapılarda ülkenin çıkarı gerekiyorsa ortak noktalarda buluşursunuz. Ancak sizi bölen işini iyi yapmıştır, bir takım menfaatler uğruna asla bir araya gelemezsiniz, gelmemelisinizdir!

Hukuk duruma ve galip olana ait bir argüman olup cüppeler ilikli, hakimler el pençe, kararlar delik deşik edilir, ceza ve tutukevleri her metrekaresinden insan fışkıracak şekilde doldurulur. 

Uzun erimli bir üretme ve gelişme faaliyetine ket vurularak tüketim ekonomisine alıştırılan halk belli bir dönemden sonra yardımlarla yaşayan bir kitleye dönüştürüldü. Üstelik bu halden rahatsız da değiller. İran devrimi öncesi İran halkının konumuna geriletiliyorlar. Toplum yapıları birbirine o denli benzerlik gösteriyor ki, fikrimce İran'da uygulanan ve başarılı olan model bire bir Türkiye'ye uyarlanıyor. Türkiye aslında İran tarzı denebilecek bir değişimle eksenini Cumhuriyetten bir tür monarşiye kaydırıyor.

Mesela eğitim alanında okullaşma kırsaldan merkezlere yönlendirildi. Dini alanda cemaatleşme ve eğitimsiz din görevli-gönüllüleri geride kaldı. Halk öğrenmeyi ya bu geride kalan hocadan ya da karşısında oturduğu ekrandan sağlamaya yönlendirildi. Toplumsal eğitim ve öğretimin olumlu damarlarından biri bilinçli olarak kesildi. Kırsal bölge tarım faaliyetleri zayıflatıldı. Kent göçü hızlandırıldı. Kentlerde yaşanan gettolaşmanın önüne geçilmedi. Eğitimsiz, mesleksiz, donanımsız, parasız, uyumsuz, huzursuz kitleler oluşturuldu. Tarımsal üretimin zayıflatılması, tüketime yönelik ekonomilerin desteklenmesi, sermayenin tabandan kademeli olarak toplanması vergi kaynağı olması sebebiyle denetim sağlayan, halkın devlet üzerindeki yaptırımı zayıfladı,

Cumhuriyetin biriktirdiği sermaye özelleştirmeler yoluyla el değiştirdi. Gelen para geleceksiz yatırımlarla tüketildi. Tüm parayı belli merkezlerde toplayan sistemin ekonomik olarak halka ihtiyacı da kalmadı. Ülkenin milli kuruluşları süratle elden çıkarıldı. Mevcut 34 ticari bankanın 3'ü devlet kontrolünde, 8'i yabancı ortak içeren 21'i ise tamamen yabancı bankalardan oluşuyor. Dolayısıyla para kaybetmeye tahammül etmeyen veya politika uygulamak isteyen aktörlerin etki sahasında olan bankalar ülkede fiilen kural koyucu olmasının yolu açıldı.

Olumlu anlamda çıktı üreten son birimler olan üniversiteler parçalandı, parçalanmaya devam ediliyor. Bu üniversiteler öncele kaynaksız bırakılarak zayıflatılmıştı, şimdi de bölünerek gücü törpülendi sonraki adımlar muhtemel ki satışa konu edilerek etkileri sıfırlanacak.

Sendikal faaliyetlerin gelişimi 1980 darbesinde donmuştu. Bir daha ideolojik olmaktan uzak sadece ve sadece çalışma dünyasının bir aktörü olarak çalışan ve çalıştıranların ortak çıkarlarına dayalı bir yapı oluşturup denge unsuru olamadılar. Yakın gelecekte de şansları olacağı konusunda beklenti yok. Tabela kurumlar haline geldiler.

Sosyal kurumların eş değerleri ve yandaşları üretilerek mevcutların etki sahası kısıtlandı. Basın yayın kurumlarında zihniyet tekelleşmesi tamamlandı. Her düğmesine bastığınız TV kanalında, her gazete sayfasında, radyo istasyonlarında aynı metinler yayımlanıyor. Seçim sonuçlarının ilanını bile tekel haline gelen ajans yapmaya başladı, hukuk kurumlarının etkisi sıfırlandı. Provakatif davranış biçimi ustalıkla sergilenmeye başlandı. Örneğin potansiyel protesto imkanını ortadan kaldırmak üzere silahlı yandaşlar şehirlerde erken kutlama yaparken engellenmediler. Gözdağı faaliyetleri adreslerine ulaştırıldı.

Liste kabararak uzayıp gidebilir.

Gerçeklerin kimi zaman gecikme huyu da var. Her şeyin berrakça değerlendirilemediği de açık. Maalesef planlı ve istemli bir şekilde öğrenebilme mekanizmaları çalışmayacak. Ülke ve milletimize bilinçli bir şekilde zarar verenleri, süreçteki adam sendecileri, sorumluluk almaya ikna edemediğimiz müddetçe bedel ödeyeceğiz. 

Mevcutta gelinen zemin iktidara bir bardak su içinde bir referandum, iki seçim ve bir rejim değişikliği galibiyeti sunmuşken, nasıl oluyor da 15 Temmuz başarısız bir darbe girişimi oluyor? Uzun zaman boşanamama dalaşı gibi algıladığım kavga sonuçta her iki tarafın da istediği sonuçları getirmişse, Sadece bir taraf biraz kayıp vermişse, asıl kaybeden Türk Milleti ve Türk devleti olmuşsa bu neyin destanıdır, neyin kutlamasıdır? Bu gün bir yas günüdür, iki yıl önce meydanlara çağırılanların, bedenleri başkalarının hırsına kötülüğüne siper edilenlerin ve süreçte kurban verilen bağımsız Türkiye'nin büyük yası hissedilmelidir.


Nurşen Karakaş
15.07.2018
İstanbul