Son yıllarda akıl ve bilime muhalefet ederek doğaya yaptığımız her yanlış hareketin bedelini, ağır felaketlere maruz kalarak ödüyoruz.  Çünkü yaptığımız her işte asıl gayemiz, kasa olarak kullandığımız yandaş iş insanlarının cüzdanlarını şişirmek ve seçmene fotoğraf vermek olduğu için neye el atarsak içine ediyoruz.

Bu felaketler güzel ülkemizin dört bir yanında bazen çevre kirliliği, bazen deprem, bazen yangın, bazen de sel ve heyelan olarak canımıza ve malımıza kast ediyor…

Felaket bu sefer sel olup Giresun'u vurdu…

Öncelikle memleketim Giresun'a ve bütün Giresunlu hemşerilerime geçmiş olsun. Ölenlere rahmet, kalanlara selamet diliyorum.

Giresun'da yaşanan felaketin boyutu ve maliyetinin haberlerde gösterilen ve tahmin edilenlerin de üzerinde olduğu muhakkak. Bununla birlikte Büyük Türk devletinin, sel mağdurlarının yaralarını sarabilmeleri için sosyal devlet olmanın gereğini yerine getireceğine inancımız tamdır.

Aslında başımıza gelen hiç bir felaket ve yıkımın sebebi depremler veya aşırı yağışlar değildir.

Fıtrat ve Allah'ın takdiri hiç değildir...

Allah, kullarının aldatılmasından, soyulmasından, kazıklanmasından ve böyle pisi pisine ölüme gönderilmesinden haz almaz…

Bu felaketlerde sorumlu, zemini sıkıntılı arazileri ve dere yataklarını imara açan yöneticiler, bu yerlere ısrarla ve daha çok kâr etme hırsıyla olması gerekenden daha az ve çürük malzeme kullanarak bina diken aç gözlü müteahhitler ve alacağı evin bulunduğu yeri ve taşıyıcı kolonlarının sağlamlığını araştırmak yerine mutfak dolabının modeliyle banyo fayanslarının rengine bakan bilinçsiz vatandaşlardır…

Sorumlu, bilime burun kıvırıp yerleşime açılacak olan bölgenin jeolojik yapısını, iklimini ve topografyasını araştırmak yerine yapacağı kârın, alacağı avantanın hesabını yapanlardır…

Sorumlu, ehliyetsiz ve liyakatsiz kişileri, "bizden" oldukları için önemli koltuklara oturtarak yetki verenlerdir…

Sorumlu, kamuya iş yapıp müteahhitlik hizmeti verirken hak edişlerini hak etmeden alanlardır…

Sorumlu, görevi ve güveni kötüye kullanıp yolsuzluğa yol yapanlardır…

Öyle ki, Giresun'da ortaya çıkan görüntüler, mevcut iktidarı yirmi yıldır başımızda tutan, "yol yaptı" mottosunun da sonudur. O nasıl bir yoldur ki, köprü yapılması gereken yere küçücük bir menfez kondurularak etrafında istinat duvarı çekilip sağlamlaştırmadan toprağın üzerine mukavva kalınlığında asfalt sürüp üzerini çizerek vatandaşa "yol yaptık" denilip defalarca oyuna talip olunmuş. Sonrası, yıkılan o menfezden dereye uçup sele karışan askeri araç ve masum askerlerimizin hazin hikâyesi. Hatırlarsınız bu olayın bir benzerini Çorlu'daki tren kazasında görmüştük.

O nasıl -muhtemelen- "dindar" müteahhittir ki, hak edişini hak etmeden hatta resmen insanların canından-kanından çalarak almış? 

Biz ekmeğin üzerine margarini bile bu asfalttan daha kalın sürüyorduk be!

Hey sorumlu!

Bir kez olsun ayağa kalk…


24 Ağustos 2020