Hayatımın en zor ve bir o kadar hüzünlü kavramı üzerinde yazıyorum. Ülkücülük kavramını bundan sonra artık kullanmamak için azami dikkati göstereceğim. Zira kavramlarda insanlar gibi doğar, büyür ve süreç içinde yıpranarak önce toplumun vicdanında sonra zihninde silinmeye yüz tutarlar. Batı medeniyetinde entelektüel çevrelerde de zaman zaman yıpranan kavramlar terkedilerek yeni kavramlara başvurulmuştur. Örneğin ideoloji kavramı süreç içinde çok hırpalandığı için onun yerine daha sevimli- hoş olan "dünya görüşü" ya da "felsefe anlayışı" gibi kavramlar kullanılmıştır.

Ülkücülük ve ülkücü hareket kavramları; toprağa tohumu atılan kavruk Anadolu çocuklarının köyden kentte hikayelerinin, yiğitlikleri, gözyaşları ve canları pahasına bir asra yakın vatan sathında verdikleri şanlı ile mücadele ile özdeşleşen kavramlardır. Kavramlar özbeöz Türkçe, duygular Anadolu'ya ait ve katıksız bir Türk duruşunu ifade ediyordu.

Hikayemiz siyasetle önce sulandırıldı sonra siyaset tarafından kontrol edildi ve son aşamasında siyasetin tutsağı haline geldi. Kavram tutsaksa ve özgürleştiremiyorsan onu terk etmekten başka çare de yoktur. Ülkücü ve ülkücü hareket kavramlarının temsil ettiği zihniyet tutsak edilmiştir. Bireyleri özgür değildir fikri, vicdani ve irfanı yönden hür olmalarına izin verilmediği gibi kısıkta olsa ses çıkaranlar dövülme dahil olmak üzere her türlü baskıyla öğrenilmiş çaresizliğe mahkûm edilmişlerdir. Dün cezaevinde, C5 'lerde bile bu kadar baskıyla karşılamamışlardır.

İktidar olmaları zihinlerinde silinmiştir. Devleti yönetme idealleri bölücülük kabul edilmiştir. Uğruna can verdikleri Türk milletine olan muhabbet yerini soyut, absürt ve halüsinasyonlara dayalı ötekileştirici, yıkıcı dürtülere bırakmıştır. Bu dürtülerin adı da beka sorunu olmuştur.

Dava dedikleri kavramın içinde Türk milleti yoktur. Türk'ün vicdanı ve özgürlüğü ile ahlakı yoktur.

Türklüğü ayakları altına alanları tahta oturtmayı Kızılelma sanacak kadar ilkelleşen bir duruşa doğru hızla yol almaktadırlar. O zaman bu kavramları kullanmak yanlışa ortak olmak anlamına gelmektedir. Bu ilkel zihniyetle zihin irtibatını kesmek için daha genel ve ilmi temelleri olan Türk milliyetçiliği kavramını kullanmak zorunluluk halini aldı.

Türk milliyetçiliğinin genel adı da özel adı da Türk milliyetçiliğidir. Türk milliyetçiliğinin en büyük eseri somut ve düşünceden eyleme geçmiş  olan Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu yetmiyor mu? En büyük Türk milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Türk milliyetçiliğinin ontolojisinin karşılığı sadece Türk milletidir. Başka yapay araçlarla Türk milleti sulandırılmayacak kadar büyüktür. Epistemolojik olarak Türk'ün kültürü süreç içinde edebiyattan sanatta, felsefeden bilime ve çevreye kadar bütün yapıp etmeleri onun irfan dünyasını oluşturmaktadır.Etik yönü Hoca Ahmet Yesevi geleneğidir. 

Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp, silsilesiyle bilurlaşan, Atatürk ile devlette dönüşen, Efsane lider cennet-mekân Başbuğumuzla tabandan tavana doğru şekillenen bir hareketin hikayesi kanaatimce bundan sonra Türk milliyetçiliği gibi yıpranmamış bir kavramla ancak yol alabilir. Hoca Ahmet Yesevi sevgisini düşünün ve bugün bu anlayışın siyasette kullandığı dili kıyaslayın % 1 dahi ortak bir payda bulamazsınız.

Geçmiş hikayemizle, sürgünlerimizle cezaevleri hikayelerimizle, kavgalarımızla aşımızı paylaştığımız devleşen Kürşatlarla geçen bir dönemi yeni bir isimle adlandırmak belki zor ama o misyonu yeni kavramla devam ettirebiliriz.

Kavramların kendileri zaten kutsal değildir. Kutsal olan o kavramlara yüklenilen anlamlardır. Eğer o kavramda anlam kayması olmuşsa ki olmuştur o zaman bizim için kutsallığı da kalmamıştır.

Evet, zorda olsa elveda ülkücülük ve merhaba Türk milliyetçiliği…