Pandemi süreci; hayatını kaybeden insanların acılarıyla,ekonomik sıkıntılar ve kayıplarla,süreç sonrası oluşabilecek hassasiyetlerle ilgili en önemli gündem maddemiz.Bunları birçok kişiden dinlediniz,dinliyorsunuz,dinleyeceksiniz.

Benim ilgimi çeken ve sizinle paylaşmak istediğim husus ise iç dinamiklerimizle ilgili.
O kadar çok Pandemi bağlamında programlar yapıldı, yazılar yazıldı ki elbette hepsini takip etmek mümkün değil.

Ancak dikkat çeken ve milletimizde bazı olaylarda nükseden vurun abalıya hikayesi tad kaçırmaya başladı.
İsterseniz bir alıntı yaparak önce bu vurun abalıya meselesini hatırlayalım;
''Eski zamanlarda zenginler çuha şalvar, yok­sullar ise aba giyermiş. İşte o günlerden birinde gariban bir köylü ile zengin ağalardan birinin arasında bir ağız kavgası başlamış. Olay alevlendikçe alevlen­miş. Tartışma büyüdükçe büyümüş. Laf dalaşı bitmiş, boğuşma safhası başlamış. Ağayla köylü gırtlak gırtlağa birbirine girmiş. E kavga olur da halk durur mu? Hepsi etraf­larına halka olmuş kavgayı izliyormuş. Bir çekir­dek çitlemedikleri kalmış.

Etraftaki dükkânlardan birinin sahibi bak­mış ki, bu gidiş hiç iyi değil. Kavgayı ayıran da yok. Sonunda birinden biri ötekini öldürecek. "Bre ne bakıp duruyorsunuz öküzün trene baktığı gibi, vurun da ayırın şu adamları!" diye bağırmış. Kavgayı izleyenler arasında dükkân sahibi­nin çırağı da varmış. "Usta, hangisine vurayım?" diye sormuş. Dükkân sahibi ağaya vur dese başına dert açılır diye korkmuş. "Abalıya vur abalıya!" diye bağırmış.''

***

Bu süreçte malesef yine ''abalılarımız'' çoğaldı.En son dikkatimi çeken olayda bilim kurulu üyesi Prof.Dr.Ateş Kara'nın tam bir abalıya dönüşmesi, bu konuya değinme ihtiyacı hissettirdi.

Kendisini şahsen tanımam,açıkçası katıldığı programların hepsini izlemedim.Zaten söyleyeceklerimin katıldığı programlarla doğrudan ilgisi yok.
Kendisinin birkaç açıklama ve görüntüsünü izledikten sonra düşürüldüğü ya da düştüğü pozisyon benim ilgimi çekiyor.
Olayın dimağlarda netleşmesi için 2 açıklama üzerinden gideceğim.
Kendisinin Cumhuriyet Gazetesin'nde yayınlanan 18 Nisan 2020 tarihli açıklamasına bakalım;

''Türkiye tedavide iyi bunu Cumhuriyete borçluyuz...''

 "Avrupa'da maddi olanaklar ve teknoloji açısından bizden iyi durumda ülkeler var. Ama sağlık personelimiz eğitim ve bilgi birikimi açısından tartışılmaz Avrupa'nın en iyisi. Bunu da Cumhuriyet sonrası tıp eğitimine borçluyuz" dedi.

Bu cümlede beni düşündüren tek kısım  ''en iyisi'' demek fazla iddialı bir açıklama mıdır yoksa yerinde bir açıklama mıdır meselesi onun dışında gayet yerinde bir açıklama.Cumhuriyet sonrası Tıp alanında Türkiye çok büyük atılımlarda bulunmuştur.Gerek temel eğitimini burada alıp yurt dışında ihtisas yapan doktorlar olsun gerekse tüm eğitimini Türkiye Cumhuriyeti'nde tamamlayan doktorlarımız olsun önemli bir kısmı gerçekten çok donanımlıdır.İstisnalar kaideyi bu alanda bozuyor gibi gözükse dahi alanlarında yetkin çok sayıda hekimin olduğu bir ülkenin evlatlarıyız.

Özellikle altını çizerek belirtmek istediğim ekstra bir husus da ''özel sektör'' yatırımlarıyla bu gelişmede muazzam bir katkı sağlamıştır.
Sağlık sisteminde her dönem aksaklıklar olmuş ya da kendini yeteri kadar geliştirememiş sağlık çalışanları da görev yapmıştır elbette ama Cumhuriyet dönemine genel manada baktığımızda gerçekten kıymetli ellere ve zihinlere sahip sağlık çalışanları yetiştirmiştir bu ülke.
Özel gelişimler ya da devlet gelişimleri, ben burada bir ayrım yapmadan, ülkemizin sağlık alanındaki gelişmelerini bir bütün olarak ele alıyorum.

Netice itibarı ile her ikisinin de özü burada olan, bu memleketin çocukları her türlü tedaviyi yapabilecek eğitimi almış ancak tabi bazen ekonomik sebeplerle bazen bürokratik pürüzlerle teknoloji alanında yatırımın nimetlerinden ''yeteri kadar'' faydalanamadıkları olmuştur.

Ancak bu Sağlık Neferlerimizi yıldırmamış gerçekten de ülkemiz için ellerinden geleni yapmışlardır.
Peki Prof.Ateş Kara yukarıda küçük bir kısmını alıntıladığım bu açıklamayı yaptıktan sonra ne mi oldu?Özellikle sosyal medya üzerinden İslamcı güruh hemen bir saldırıya geçti.Örneğin;

Ellerinde olsa Hipokrat'ı  tarikat ehli gösterecekler...

Bölsen,çarpsan,toplasan 18 yıllık iktidarın var kardeşim.Elbette bu iktidar döneminde de eğitim almış doktorların olacak ancak Cumhuriyet'in ve bu Cumhuriyet'in çocuklarının çağa uygun hamlelerle geliştirdiği ve bugünlere getirdiği sağlık gelişmelerini 18 yıllık bir sürece bağlamak kadar bağnazlık olabilir mi?

Hem asıl unutulmaması gereken şöyle bir nokta da var Cumhuriyet ne zaman tedavülden kalktı?
Tamam Siyasal İslamcısı,Radikal İslamcısı el birliğiyle kurumları,kuruluşları pespayeleştirmek için elinizden geleni yaptınız kabul, ancak yeni yetişen doktor kardeşlerimiz başka bir rejim ya da ülke tarafından mı yetiştirildi.Nedir bu 18 yıl takıntısı?İşinize gelince sandık, işinize gelince kandık,
sıfır izan sıfır mantık.
. . .
Şimdi madalyonu öteki tarafa çevirelim Prof.Dr.Ateş Kara 1 Haziran sonrası normalleşme süreciyle ilgili 28 Mayıs'ta HaberTürk tv kanalında açıklamalarda bulundu.65 yaş üstü kısıtlamalarla ilgili soru gelince ise aşağıda alıntıladığım  girizgahla  başlayan uzun bir açıklaması oldu;

''Şimdi şöyle baktığımızda birincisi şöyle bir bakış açısı içerisinde olmamız lazım.Sizin açınızdan en değerli olan grubunuzu bir şekilde korumanız lazım.Şimdi şöyle düşünün çok kıymetli bir yani örnek çok güzel bir örnek değil.Ben çok özür diliyorum.Çok kıymetli antika bir aracınız var.Şimdi bu aracın güneşten etkilendiğini biliyorsunuz.Neden boyası etkilenecek üstü açık bir araç eşi yok benzeri yok sizin için değeri çok fazla anlamı çok fazla Bu aracınızı sokakta güneşin altına bırakır mısınız.Bir şekilde siz kapalı bir garajla ya da üstünü örtmeye çalışırsınız.Bir şekilde elinizde neyiniz varsa onu,bir şekilde elinizdeki tüm özeni göstermeye çalışırsınız.''
Konuşmanın devamı yine aynı minvalde ilerliyor.Dileyen istediği mecradan izleyebilir.

Bu başarılı bir açıklama mıdır?Tartışılır.Çok fazla benzetme kullanılmış mıdır?Evet
Kendisi benzetmelerine başlarken özür dilemiş fakat temelde iyi bir şeyler söylemeye çalışmış mıdır?Evet
Peki bu sefer eleştiri nereden geliyor.Bir Cumhuriyet Gazetesi yazarından...

65 yaş üstü ve bu özelliğinin yanında her alanın hızlı gazetecisi olmakla mazhar, Garp Magazini'nin Şark Temsilcisi Mine G.Kırıkkanat'ın tweetlerine şöyle bir göz atalım;

Profesör kaldınız mı iki ateş arasında?


Hem ne diyordu dükkan sahibi ''Abalıya vur abalıya''...

...

Gelelim meselenin özüne insan inandıkları ve doğruları ile yaşar.Ben seksen sonrası doğan nesildenim.Bizden önceki nesilden bazı zatlar doğru olanı söylemeyi değil işine geleni söylemeyi yaşam biçimi haline getirdiler.Bizim neslimiz de böyle bir zihin yapısıyla yetişsin diye ellerinden geleni yaptılar.Ancak hem biz hem de bizden önceki nesilden olan doğru olmanın ve doğru yaşayabilmenin inancıyla hayatını sürdüren büyüklerimiz bize hakkın,hukukun ve insanca yaşayabilmenin gerekliliklerini öğrettiler çok şükür.Bir insanın söyledikleri her zaman doğru ya da her zaman yanlış olmayabilir.Dinleyip,değerlendirip bir sonuca varmak gerekir.

Bir insanın söyledikleri sadece duymak istediklerimizi söyleyince iyi, duymak istemediklerimizi söyleyince kötü oluyorsa sorun kulaklarımızla ilgili değil vicdanımızla ilgilidir.Prof.Dr.Ateş Kara yalnızca bir örnek, açıkçası kendisinin bir üyesi olduğu bilim kurulu ile ilgili eleştirilerim de var.Bu yazının temel konusu olmadığı için uzatmamak adına o konuya girmeyeceğim ancak şunu da belirtmeden geçmeyeyim Bilim Kurulu'nun her daim değil elbette ancak bazı durumlarda işin özü yerine idare-i maslahat yaptıkları gerçekliği göze batıyor.Ancak bu memleket için bu kritik dönemde bir şeyler yapmaya çalışan bilim insanlarına da çöp muamelesi yapmak son derece büyük bir saygısızlıktır.Gerekli eleştirileri yapmak elbette her vatandaşın görevi hele ki bu ülkenin yazan-çizen kesimi bu konuda öncü olmalı ancak hakkaniyeti elden bırakmadan.


Biz Atatürk'ün çizgisinde yürümenin bu manaya geldiğini anladık ve meselemiz bu fikrin anlaşılabilmesi meselesidir.

Ne Siyasal İslam'ın kırk taklalı yalanları, ne de işlerine gelen her durumu,kelimeyi,odağı kendi çıkarları doğrultusunda bir bariyer olarak kullanan,medeniyet ve ilericilik gibi değerli kavramların yanlış tanınmasına vesile olan beynemilel pejmürdeler bizim toprağımızın gerçeği olamazlar.

Saygılarımla

Emrah Birgül