Demokrasiler arasında savaş olmaz...

Demokratik Barış kavramı siyasal bilimlerde 'Demokrasiler arasında savaş olmaz.' tezine dayanır.

Bu tez aynı zamanda uluslar arası ilişkilerin tek deneysel kanunu olarak geçer. Yani 'denenmiş, yaşanmış daha doğrusu geriye dönük izlenimlere dayanan' bir kanun olduğu iddiası vardır.

'Demokratik Barış' kavramının düşünce kökenini araştırıldığında toplumların rejim şekli ile barış arasında olan ilişkinin ta Machiavelli'ye kadar geriye gittiğini görmek mümkündür.

Yine aynı ilişki Montesquieu ve Kant tarafından da konu edilmiştir.

Montesquieu aynı Machiavelli gibi 'cumhuriyetlerin', yani yönetimin halkın iradesine dayandığı toplumların, değerlerin eşit dağılımı yüzünden savaşa yönelmediklerini iddia eder.

Kant 'Ebedi Barışa' eserinde savaşların mutlak gücü elinde tutan yöneticilerin çıkarına olabileceğini ama halkın çıkarına olmadıklarını ve dolayısıyla halkın dış politik kararlarda savaşmaktan çekineceği tezini savunur.

Tabii bu hususta önemli olan, tezi üzerine yerleştirdiğiniz 'demokrasi' kavramıdır.

İsminde 'demokrasi' kelimesini süs için bulunduran ülkeleri dikkate almayarak, gerçek yönetimin halk tarafından belli bir seviyede hür irade ile tayin edildiği rejimler üzerinden hareket edildiğinde tezin büyük kapsamda doğru olduğu görülmektedir. Yani teze aykırı olarak gösterilebilecek aklıma gelen örnekler 90lardaki Balkanlar Savaşı, 1995 Peru-Ekvador Savaşı, 1999 Kargil Savaşı ve 2006 Lübnan Savaşı ile gerçekten sınırlı sayıdadır.

Örnekler az olmalarına rağmen tezin genel geçerlilik hükmünü zedelemektedirler. Lakin tezin kullandığı 'demokrasi' kavramını işleyen bir 'hukuk devleti' varsayımı ile genişletildiğinde tezin geçerliliğini ihlal eden örnek aklıma gelmiyor.

Yani kuvvetler ayrımının uygulandığı, halkının eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu, düşünce ve ifade özgürlüğünün bulunduğu demokratik iki veya daha çok ülke arasında savaş olmuyor.

Tabii ki insanlık tarihine tümü ile bakıldığında 'ulusal, demokratik, hukuk devleti' yapılanmasının nispeten yeni olduğunu ve işlev olarak gerçek manada 2. Dünya Savaşından sonra varlık gösterdiğini söylemek mümkün. Yani bu kısa süreç içinde bu tezin geçerlilik geleceğe yönelik bir garanti teşkil edemez.

Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu 'demokratik barış' kavramı açısından değerlendirdiğimizde ne kadar tehlikeli bir yolda ilerlediğimizi daha net görebiliriz.

Evet, Türkiye kuruluşundan beri gerek demokrasi, gerekse hukuk devleti olarak arzulanan seviyeye gelmemiştir, lakin özellikle 'hukuk devleti' açısından bu kadar gerilediğimizi hatırlamıyorum.

Eminim şimdi bu son yazdığıma karşılık 12 Eylül sonrası sıkı yönetimi gösterecek olanlar vardır. Doğrudur. Ama bu örneği verenlerin bile benim söylediğimi aslında doğruladıklarını belirtmek isterim zira günümüzü darbe sonrası sıkı yönetimle kıyasladıklarını düşünmeleri gerekir.

Evet 15 Temmuz'da büyük bir felaket yaşanmıştır, ve evet bunu atlatmak için devletin bir dönem olağan üstü yöntemler kullanması da normaldir.

Lakin OHAL'in hala devam etmesi, görünürde kaldırılacağına dair bir işaret bulunmaması, 16 Nisan 2017 ANayasa Referandum'u ile geçilen başkanlık sistemi ve bu kapsamda hukuk devletinin temelini oluşturan kuvvetler ayrımından vaz geçmemiz… Bütün bunlar 'geçici' bir süreç için değil, Türkiye'nin kalıcı olarak 'demokratik hukuk devleti' vasıflarından uzaklaştığının kanıtıdır.

Bu kapsamda önemli olan 'Demokratik Barış' kavramının ve dayandığı tezin iki veya daha çok 'demokrasi' arasındaki ilişkiyi konu almasıdır. Yani bu tezden hareket ederek 'demokrasiler' gayri demokratik rejimlerle savaşmaz.' gibi bir sonuç çıkarılamaz.