"Öd tengri aysar, kişi oglı kop ölgeli törimiş."*

***

2025'in ilk yarısına yaklaştığımız bugünlerde vatanseverleri endişelendiren, rahatsız eden ve kimi zaman umutsuzluğa sürükleyen birçok konuyla karşı karşıyayız.İkinci bir açılım sürecine girebilmenin verdiği rahatsızlıktan tutun da pervasızca laik demokratik cumhuriyet kazanımlarına karşı çıktığını haykıranlar, rejim değişikliği isteklerini yüksek perdeden dile getirenler, Lozan tartışmaları, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e eleştiri sınırını aşan hakeratamiz sözler ve hatta direkt olarak hakaret eden sosyal medya hesapları vesaire...


Bir de tabi işin başka bir boyutu var; protestolarda vatandaşa gösterilen fütursuz şiddet, sokaklarda çeteleşmenin artması, ekonomik sıkıntılar yüzünden yaşanılan intihara varan vakalar, cezaların yetersizliğinden dolayı korkusuzca suç işlemekten çekinmeyen potansiyel katiller, tecavüzcüler vb.


Velhasıl kelam memleket büyük bir akıl tutulması ve acı içerisinde geçiriyor günlerini.Tüm bu zor günler geçerken mevcut iktidarın trolleri ise sürekli kendi devranlarının geldiğini artık sistemin değişeceğini haykırmakta, adaletin onlara dokunmayacağının pervasızlığıyla ahlaksız bir biçimde ağızlarından tükürükler saçarak insanlara hakaretler etmekte.Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili en ufak bir sözde hak, hukuk, adalet harekete geçerken muhalif siyasetçilere, vatandaşa söylenen sözlere karşı herhangi bir yaptırım yok.


Pkk uzantısı isimler ülkenin adını ne koysak diye sosyal medyada güle oynaya tartışırken ülkenin hakkını kendi inandığı biçimde koruyan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ akla mantığa uygun olmayan bir biçimde tutsak.


Peki her şey bitti mi, Cumhuriyet kazanımlarını kaybediyor mu gerçekten?


Kısa vadede soruyorsanız belki bazı konularda bir süre geri adım atacağız, ancak size bunca yıllık politika yazarlığımla çok net bir şekilde söylemek isterim ki uzun vadede Türkiye Cumhuriyeti kuruluş döneminden sonraki ikinci büyük yükseliş dönemini yaşamaya hazırlanıyor.


Bugün bu sözümü abartılı bulanlarınız olacaktır, bunu anlayabiliyorum.Ancak eski okurlarım bilir ki ben bu tarz konularda yanılmam.Bunun aslında çok basit bir matematiği var;


Her devlet kuruluşunda temel bir matematik ve felsefe üzerine kuruludur, bu o devletin varoluş tapusudur da diyebiliriz.


Türkiye Cumhuriyeti de elbette belirli bir matematik ve felsefe üzerine kuruludur ve bu Anayasa'nın ilk dört maddesinde gizlidir.Nedir bunlar?



MADDE 1-Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.


II. Cumhuriyetin nitelikleri:

MADDE 2-Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.


III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti:

MADDE 3-Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.


IV. Değiştirilemeyecek hükümler:

MADDE 4-Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


* * *


İçerisinde bulunduğumuz dönem ortalığın sisli olmasından ve iktidarın tüm gücüyle muhalif kanadın her kesimine uyguladığı baskılardan dolayı hayal içerisinde yaşayan yandaş ya da kürtçü siyaset taraftarları coşkulu bir biçimde kendilerince hayal ettikleri bir değişim yaşayacakları zannına kapılmış olsa da aslında aralarından zeki olanları bu durumun ne kadar altı boş bir hayal olduğunun farkında.Ancak yapabilecekleri en akıllı hamleyi yapıp en iyi savunma saldırıdır ilkesiyle tüm koşullar onlardan yanaymış edasıyla konuşmalar yapıyor, kitlelerini konsolide etmeye çalışıyorlar.Lakin her akıllı göz görmektedir ki alttan alta Atatürkçü ve Milliyetçi dip dalga büyüye büyüye tsunami olmaya doğru ilerliyor.Kurulan dernekler, oluşumlar, mitinglerde coplanmalarına, gaz yemelerine rağmen yılmayan gençler, tutuklanacağını bile bile kameralara karşı sert konuşmalar yapabilen muhalifler, kendilerine konvansiyonel medyada yer bulamasa dahi bir şekilde iletişim kurarak haklarını savunmak için bir araya gelen kitleler.


Üstelik böyle otoriter ve dediğim dedik bir hükümet içerisindeyken gerçekleşiyor tüm bunlar...


Şunu unutmayın dostlarım Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidar olma yolundaki macerasında en büyük söylevlerinden biri ''Yasakları Kaldırmak için Geliyoruz'' idi.Oysa şimdi sürekli yeni yasaklarla milletin üzerinde Demokles'in Kılıcı gibiler...Ancak yasakları kaldırmak için gelenler, bu sefer kendi yarattıkları yasaklar nedeniyle gideceklerdir...



Elbette şöyle bir hayalperestlik içinde olamayız, her şey birden bire güllük gülistanlık olmayacak ve hatta üzülerek söylemeliyim ki her şey bir süre biraz daha kötüye gitmeye mahkum.


Değişim için bir süre daha sıkıntılı günler yaşanacak, iktidar yandaşları, troller zafer naraları atmaya, insanları tahrik etmeye devam edecek, kürtçüler ise kendi ıslak rüyalarına devam edecekler.


İşte bu dönemde bizler Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere öğrettiği gibi inandığımız doğrular uğrunda adım adım mücadeleyi sürdüreceğiz.Bu mücadelede yorulan bir vatansever diğer bir vatanseverin omzuna dayanacak, yere düşeni başka bir vatansever kaldıracak, hüzünlenen bir vatanseverin göz yaşını diğeri silecek ve hatta gerekirse birlikte ağlayacak.



Ancak artık bizlere durmak ve vazgeçmek haramdır!


Türklüğün gereğini yapacak topraklarımızı savunacak milletimizi refaha ve devletimizi hak ettiği günlere taşıyacağız...


Bizim en büyük inancımız davamızın gerçekliği ve samimiyetidir, eğer Türklüğü kutlu günlere taşımazsak Gök Girsin Kızıl Çıksın!


Tüm Atatürkçü Milliyetçi ve Vatanseverleri birer kardeş, ağabey, dost ve dava arkadaşı samimiyetiyle selamlar, kutlu günlerin geleceğini unutmamanızı temenni ederim.


Tanrı Türk'ü Korusun





*Zamanı Tanrı yaşar İnsanoğlu ölmek için yaratılmış.