Seçim sonuçları ayrı bir değerlendirmenin konusu ama bu konuda şu kadarını söylemek gerekir ki; kimin varlık sebebine ait argümanları kullanırsan, argümanın asıl sahibine hizmet edersin. Örneğin; yaptığın bisküvilerle meşhur bir marka isen ve dondurma işine girmişsen, dondurma işinde piyasa yapmış ve üstelik dondurmayı da iyi yapmış bir markaya hizmet edersin. Bu, siyasette de böyledir. Ortak değil de rakip olarak girdikleri bir çok yerde MHP'nin ortağını ezmesinin nedeni de budur. Ankara'da FETÖ hayranlarından "ülkücü" yaratma gayretinin sonucu da… Dün yaptıkları ortadayken bugün milliyetçi olmalarına kim inanır?..

AKP'nin en büyük sorunu her seçimde kendini uyduruk bir elementle ıspatlama peşine düşmesidir ki, bir zamanlar bu konuda rakiplerini suçlasa da, anlaşılmıştır ki kendisini tanımlayacağı bir ontolojik statüsü yoktur. "Muhafazakâr Demokrat" bu elementlerin en uyduruğuydu ki, post-modernist sosyoloji ve siyasetin tavan yaptığı bir zevzeklikti…

* * *

Türk toplumunu, "din-iman" söylemiyle, Eş'ari geleneğine çekme gayreti iflasla sonuçlanmaya mahkûmdur. Yani, Türk toplumunda bir şeyh satın alır ve tüm toplumu onunla ayara çekemezsiniz. Bunu, İngiliz istihbaratçı ve tarihçi Arnold Toynbee'nin şu sözleriyle özetleyebiliriz: "Türkler özgürlüklerine düşkündür… Onları bir şeyhle idare edemezsiniz… Türklerin içinden, her zaman bir Mustafa Kemal çıkabilir!.."

* * *

Önce bir gülünçlüğe dikkat çekmek istiyorum: Makamı itibariyle, Türk milliyetçilerinin lideri olduğunu iddia eden, defosu saymakla bitmeyecek kişi, her şeyden önce Türkçe bilmiyor! Beka ile bekâ arasındaki farkı bilmeyen bu ekönömist arkadaş birkaç gün önce yerel yönetimlerle ilgili bir hikmet de yumurtladı: Sadece büyükşehir başkanlarını seçmeliymişiz, büyükşehir başkanları da ilçe yöneticilerini. Oysa bu, 15 yıl önce, Abdullah Öcalan'ın avukatı aracılığıyla "pratikleştirme"ye çalıştığı yerel yönetim modeliydi. Öcalan, içeride çok vakti olduğu için okuduğu yazarların, özellikle liberal post-modernist ve anarşist Murray Bookchin'inin fikirlerini örgütsel tanzime uğratmaktaydı. Hatta Bookchin'inden okuduklarını kendi icadı olarak sunmuş ve demişti ki: "Lenin'in, anarşistlerin, reel sosyalistlerin çözemediğini ben çözdüm." Breh breh breh… Öcalan'ın "Bağımsız Kürdistan" idealinden vazgeçtiğini ve "Demokratik Konfederalizm"e razı olduğunu duruşmalarını ve avukatının açıklamalarını takip edenler hatırlayacaktır…

* * *

"Beka" meselesi siyaseten, özellikle Türk milleti ve devletiyle oldum olası sorunu olanların ileri sürecekleri bir argüman değildir. ÇÜNKÜ, BEKA MESELESİNİ DÜŞÜNMEK TÜRK MİLLİYETÇİLERİ İÇİN BİR ERDEM DEĞİL, ONTOLOJİK STATÜLERİNİN GEREĞİDİR. Bunu akleden, vicdan edinen kendileriy-miş gibi sunmak ne kadar da nifak içinde olduklarını gösterir. Türk milletini "beka" ile test etmek de münafıkların işi olmasa gerek…

Tekraren; "beka"yı sorun etmek, Türk milliyetçileri için bir erdem değil varlık sebebidir!..

Milletin varlığını peşkeş çekmeyin, vergilerini soygunlaştırmayın (soysuzlaştırmayın) yeter!..