Sık sık Ali Kemal'i hatırlamak varmış.
Şu meşhur gazeteci, İçişleri Bakanı, Millî Mücadele'ye talihsiz karşı çıkışıyla bildiğimiz Ali Kemal.
İzmit'te Nureddin Paşa tarafından linç ettirilen Ali Kemal.
Yahya Kemal'in dikkatimize getirdiği mısrasını geçen yıllarda bir kaç kere tekrar etme ihtiyacını duymuştum.

Şimdi daha beter şekilde..
Şehidler, şenlik yapar gibi kongreler, ölçüye sığmaz sözler.
Devlet aklını bırak, en küçük insan değerinden, vicdan kırıntısından mahrum açıklamalar.
Türkiye hakikaten hiç bu hale düşmemişti.
Emin olun düşmemişti.
Böyle böyle işler rayından çıkar mı çıkar!
Çıktı mı?
Bir çok bakımdan maalesef.

Eğer 16 şehid varken güle oynaya kongre yapıyorsak başka örneğe gerek yoktur.
O kongrenin yapılması bile yeter örnektir.
Akıl alır şey değildir.
Son yıllarda en büyük düşmanlarımız arasına giren Suudi Arabistan Kralı için iyi zamanlarımızda 3 günlük yas ilan etmiştik.
Kimse bir mana verememişti.
Ölçüsüz, yanlış bir işti.
Olacak iş değildi.

Şimdi 16 şehid verdiğimiz gün bayram havasında kongreler yapıyoruz.
Suudi Kralı'na o ölçüsüz hürmeti gösterenlerin kendi canlarına gösterdiği kayıtsızlığı kahrederek seyrediyoruz.
Ekranlar dolusu saatlerce seyrediyor ve susuyoruz.

Dehşettir.
16 şehid varken o kongrenin iptal edilmemesi gaflet ötesi bir vicdan problemidir.
Hele şehid anasını aramak...
Akıl tutulmasıdır.
Bırakın Türk tarihini, dünyada örneği zor bulunur dehşetli bir görüntüdür.
Utanç levhasıdır.

Hiçbir kutsal düşünülmediği bir kenara, zerrece vicdan ve insanlık kırıntısıyla bile yapılacak iş değildir..
Unutmayın, susa susa bu hale geldik.
Tuttuğumuz partiler ve insanlar da yapsa bunlara karşı çıkmadığımız takdirde ahlak çöker.
Toplum çürür.
Bunu yapmadık, yapmıyoruz.
Onlar da değneksiz köyde gezmenin rahatlığı içinde içimiz kan ağlarken tepemizde tef çalıyorlar.
Ben yaparsam olur diyenler kadar susanlar da bu çürümeye barut taşıyorlar.

Bunun için sabah sabah dilimde yine Ali Kemal'ino mısrası var:

"Ne söylesem ki harâbım, ne eylesem ki harâb!"