VE DEMOKRASİ ADALETİ ÖLDÜRDÜ...

Tanklara karşı penye ile, F*16'lara karşı terlikle demokrasiyi savunmuş ve döner, ayran eşliğinde halay çekerek demokrasi nöbeti tutmuş bir topluma demokrasi hakkında bir şeyler anlatmak belki tereciye tere satmak gibi algılanabilir.

Ama bir çok zaman olduğu gibi „demokrasi" konusunda da şeytan ayrıntıda gizli.
Dolayısıyla şu "demokrasi(!)" denen mevhumun "çoğunluğun yönetimi" anlayışından biraz daha teferruatlı incelenmesi gerekiyor.
Toplantı basmak, insanları dağa çıkarmak, gazeteci tartaklamak ve insanları sırf farklı düşündükleri için alenen tehdit etmek gibi güzel Türkiyemizde son zamanda sıkça yaşanan bir çok olayı ancak "demokrasi" kavramına daha ayrıntılı bir bakışla değerlendirmek mümkün.

Klasik manada, hatta antik çağda yaşanan "demokrasiyi" genellikle "çoğunluğun azınlık üzerine hükmü" olarak tarif etmek doğrudur. Hatta mevzu bahis "çoğunluğa" kimlerin dahil olabileceğine dair kapsamlı bir kısıtlama getirildiğinde "demokrasinin" aslında "azınlığın çoğunluk üzerine hükmü" olduğunu görebilirsiniz.

Örneğin 2500 yıl evvel olduğu gibi kadınlara, yetişkin ve yurttaş olmayanlara ve kölelere seçme ve seçilme hakkı tanımazsanız, "demokrasi" toplumun küçük bir kesiminin daha büyük bir kitle üzerine hükmünden ibarettir.

Ama dediğim gibi bu 2500 yıl evvelki hali.

Arada geçen asırlar içinde bir çok şey gibi "demokrasi" anlayışı da elbette bir ilerleme gösterdi.
En azından başka toplumlarda gösterdiği kesin.

Onun için bugün gelişmiş toplumlarda "demokrasi" kavramına yüklenen mana "hürriyetçi, hukuk devletçi bir demokrasi" anlayışıdır.

Hürriyetçi demokratik hukuk devletinde insanların değişmeyen temel hakları vardır.
Bu haklar hükmeden iktidardan bağımsızdır.

Örneğin insanların ifade özgürlüğü vardır.
Ve bu hak herkes için eşit derecede geçerlidir.
Hukuk çerçevesinde kalındığı sürece, kimse fikrini ifade ettiği için yadırganamaz, kimse cezalandırılamaz, kimseye zorbalık uygulanamaz.

Aynı şekilde insanlar toplanma ve eylem yapma hakkına sahiptirler. Bu eylem, hoşunuza gider veya gitmez. Bunun bir önemi yoktur. Yine demokratik hukuk kapsamında kaldıkları sürece kimse kimsenin bu hakkını elinden alamaz, almaya hakkı yoktur.

Demokratik hukuk devletinin en özemli özelliklerinden biri ise adalet önünde herkesin eşit olmasıdır.
Hukuk devletini hukuk devleti yapan asıl ilke budur.
Kimse ünvanı, makamı veya mevkinden ötürü adalet önünde başkasından daha üstün değildir.
Yani ben bilmem ne vekiliyim, ben bilmem ne başkanıyım veya ben bilmem hangi partinin bir il başkanıyım diye kimse kimseye zorbalık yapma hakkına sahip değildir, kimse kimseyi alenen tehdit edemez!

Görevi devletin demokratik hukuk yapısınının işlevini ve devamını sağlamak olan bir siyasi partinin mensupları ülkenin başkentinde alenen zorbalık uygulayabilmeleri, partinin genel başkanının alenen bir belediye başkanını tehdit edebilmesi hem o toplumun artık adalet ile alakasının kalmadığını, hemi de o toplumun hukukçularının adaletten çok kişilerden korktuğunun göstergesidir.

Aslında bu ve bir çok başka kriter, yani devletin bireylerin "hak ve hürriyetlerine" güvence sağlaması, bırakın batıyı, bizim tarihimizde bile çok yeni bir anlayış değildir ve taa birilerinin işine geldiğinde bir çok zaman tekrarladığı Şeyh Edebali'nin "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın." sözünün ifade ettiği anlayıştır.

Yani uzun lafın kısası;
İktidar ve yandaşlarının farklı düşünen insanlara zorbalık uyguladığı,
gazetecileri tartaklattığı,
siyasi rakipleri tehdit ettiği bir toplum demokratik olabilir mi?

Elbette olabilir.
Çünkü insanı yaşatan, devletin bireylerine hak ve hürriyetler tanıdığı anlayışı sağlayan toplumun demokratik olması değil, demokratik, hürriyetçi bir hukuk devleti olmasıdır.

Zaten hürriyetçilikten ve hukuktan taviz veren bir yapılanma asla toplumcu da olamaz.
Çünkü böyle bir yapıda toplumun tek işlevi iktidarın yanlış ve hukuksuzluğuna oylarla meşruiyet kazandırmaktan ibarettir.

Umarım bu satırları okuyanlar terlik ve penyelerle tanka ve F-16'lara karşı neden mücadele ettiklerini ve ellerinde döner, ayran halay çekerken aslında neyin nöbetini tuttuklarını tekrar bir sorgularlar.