Ben, Orta Anadolu'nun halâ bugün de makus talihi değişmeyen, iktidarların hep yüzünü çevirdiği, hatta bazı psikopat ruhlu siyasilerin, "bana oy vermedi" diye büyük zulümler yaptıkları, tarih ve kültür şehri Kırşehir'de, onun şimdi İlçe olan AKPINAR Kasabasında 5 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak doğdum.

Kırşehir, tarihi mekânları, kültürü ve yetiştirdiği Ahi Evran'ı, Hacı Bektaş'ı, Caca Bey'i, Aşık Paşa'sı, Süleyman Türkmani'si, Şeyh Edebalı'sı, Osman Bölükbaşı'sı, Oğuz Özdeş'i, Erol Güngör'ü, Kurucu Meclisin mebusları Yahya Galip ve Müfit Efendileri, Uğur Mumcu'su, Neşet ve Muharrem Ertaşları, Şemsi Yastıman'ı, Çekiç Ali'si .vb. adını sayfalara sığdıramayacağım önemli şahsiyetleri ile Türkiye'nin tam ortasında önemli bir Bozkır Kentidir.

Rahmetli Dedem Rıza Kâhya, bölgenin hatırı sayılı derecede varlıklı bir insanı olmasına rağmen, 1938 Kırşehir Depreminin Merkez Üssü olan Akpınar'da evinden, Ebem Şayeste de dahil olmak üzere tam 13 Cenaze çıktıktan sonra bir takım gelişmelerle dağılan, güçlükler yaşayan ve de genişleyen Nüfus'dan dolayı da maddi zorluklara düşen büyük bir ailenin ferdiyim.

Rahmetli Babam, Varlığı da Yokluğu da görmüş, ikisini de özümsemiş, yüreğinde sindirebilmiş, Varlıkla övünmeyen, Yoklukta da dövünmeyen bir Yiğit ADAM'dı!..

Akşama kadar Demirci ve Çilingir Dükkânında içi nasırlanmış ve adeta demir gibi olmuş elleri ile, Alın Teri ile bizlere "Ekmek parası" kazanırdı.

Ve öyle bir Usta adam idi ki, adeta Tenekeden Adam Yap desen yapardı! Sadece Can veremezdi.

Rahmetli Ağabeyim Turgut Akpınar da, ailemizin en büyük çocuğu olarak, hepimiz gibi, çok büyük fedakarlıklar yaparak hayatını ve biz ailesine destek olarak hayatımızı idame ettirmek için, tam da "ekmek parası" deyimine uygun bir şekilde ekmeğinin peşinde olan Yiğit Bir ADAM'dı!

Günümüzde hep derler ya, Adam gibi Adam! diye,
Babam ve Ağabeyim; "gibisi" olmayan gerçek ADAM'lardılar!..
Haram yemeyen, yedirmeyen ve yiyenlere karşı mücadele eden,
Kimsenin malında, canında ve namusunda gözü olmayan,
Herkesin yardımına koşan,
Ellerindeki 1 yarım ekmeği bile ihtiyacı olanlarla bölüşen İnsanlara ADAM demeyeceğim de kime diyeceğim ki?

Küçüktüm, İlkokulda idim.
O zamanlar şirin bir Nahiye olan şimdiki İlçem AKPINAR da, ülkedeki siyasi iklime uygun olarak, Siyasi Faaliyetlerin çok yoğun cereyan ettiği bir yerdi.
Ben şahsen böyle küçük bir Kasabada Demirel'i, Ecevit'i, Erbakan'ı, diğer bazı siyasileri ve 12 Eylülden sonra da Özal'ı görmüş bir insanım!
Fakat bir siyasi lider vardı ki, onun en az 4-5 defa bu Küçük Kasabamıza geldiğini hatırlıyorum.

O, Alparslan TÜRKEŞ idi.

Hani, o kürsülere çıkıp konuşurken gür sesi ile meydanları inleten,
Yüz Binlerce Genci,

"Ben Türk Milletini, Sokaklarda Ispanak fiyatına satılan Demokrasiye, Rüşvet ve Hileyle çiğnenen, çiğnetilen Hukuk Düzenlerine, Ahlâktan mahrum bir Hürriyete, Tefeciliğe, Karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum! Türklük Şuur ve Gururu'na, İslâm Ahlâk ve Faziletine, Yoksullukla Savaşa, Adalette Yarışa, Birliğe, Kardeşliğe, kısacası Hak Yolu, Hakikat Yolu, ALLAH YOLU'na çağırıyorum." diyerek peşine takan,

O gençlerin de kendisine "BAŞBUĞ" diye hitap ettikleri Alparslan TÜRKEŞ!

Rahmetli Ağabeyim Turgut Akpınar da inandığı bu Lider ile özellikle 12 Eylül 1980 Darbesi öncesinde çok aktif olarak Siyaset yapmaktaydı.

Türkiye'nin birçok ilinde çeşitli küçük, büyük bir sürü tesis ve inşaatlarda Soğuk Demirci Taşeronu ve sonra da Müteahhit olarak çalışarak, ülkemizdeki inşaat işlerinde çok nadir bulunan hilesiz iş yaşamında alın teri ile kazandığı paraların çok büyük bir kısmını, gerçekten inandığı "Ülkücülük Davası" uğruna harcıyordu!..

O zamanlar partilere Devlet Yardımı diye bir şey yoktu!
Fedakâr insanlar çekerlerdi bütün yükleri.
Küçük Kasabamızda, Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği gibi Partinin Gençlik Teşkilatlarını hep o kurmuş ve idame ettirilmesi için maddi kaynağı sağlamıştır.

Hani şimdi bir sürü Çıkar Çakallarının "Dava", "Davamız" diye kendilerine maske olarak kullanıp, arkasından milleti soymak, kanlarını emmek için kullandıkları içi boşaltılmış "Dava" kelimesi var ya, Sağcı veya Solcu fark etmez, işte bir nesil gerçekten inandıkları Davaları uğruna paralarını, zamanlarını, emeklerini ve en sonunda da hayatlarını verdiler!..

Öyle bir nesildi ki;
Koştular Dava'larının peşinden yıllarca!
Yağmur, Kar, Çamur demeden!
Çile vardı, Yorgunluk vardı, Emek vardı!
Ve sonunda da maalesef Ölmek bile vardı!..

Öyle bir dönemdi!

Çok Acılar çekildi bu ülkede!
O dönemi gerçekten yaşamayanların oturup bugün klavye başında yargılamaları çok yanlıştır!
Sanıyorum, Demirel'in şu sözünü herkes hatırlayacaktır;

"Olayları, zamana ve zemine göre mütalaa etmek lazımdır!"

Mustafa Kemal ATATÜRK'in Türkiye'sine diz çöktüremeyen ve diş geçiremeyen ama her fırsatta Türkiye'yi parçalama emellerinden vazgeçmeyen emperyalist güçler, onun ölümünden sonra Türkiye'yi parçalama planlarını süratle uygulamaya koydular.

Türkiye'nin, iyi eğitilmiş ve hepsi de Vatanını, Milletini seven pırıl pırıl bir Gençliği vardı!
İnandıkları uğruna gözünü kırpmadan ölüme gidebilecek bir nesil vardı!

İşte Emperyalist güçlerin hedefi bunlardı!

Maalesef önce onları Sağcı-Solcu diye ikiye ayırdılar, sonra ellerine silahlar verdiler!
Birisine "Ben Ülkücüyüm, Milliyetçiyim, Sağcıyım, Komünizme karşıyım" dedirttiler, Diğerine de "Ben Devrimciyim, Vatanseverim, Solcuyum, Faşizme karşıyım" dedirttiler!

Aslında her iki taraf da ülkesinin iyiliğini isteyen saf ve temiz yiğitlerdi!

Ama yıllarca birbirlerini öldürttüler!
Belki onların başlarındaki Liderler de yanlış yaptılar, bu tuzağa düştüler!

Bilemiyorum!

Bugün;
Kişisel Çıkarı için,
Milletin Hakkını Yalayıp Yutmak için,
Rakibi Sindirmek için,
Milleti Kandırmak için,
..vb. her musibet için DAVA Kavramının arkasına saklananları gördükten sonra,
Bir sürü Diplomatımızı Şehit eden Ermeni Çetelerini Devletin bizzat görevlendirmesi ile Yurt Dışında sindiren sağda sembol olmuş Abdullah Çatlı ve arkadaşlarını ve,
İçimizdeki İşbirlikçilerini kullanarak Ülkemizi savaşsız işgal eden Amerika'nın 6. filosuna Yiğitçe karşı duran solda sembol olmuş Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarını,
Daha farklı olarak değerlendirebiliyoruz!

Şahsen ben değerlendiriyorum!
İkisi de bizimdi, ikisi de Milli idi!

Halâ At Gözlüklerini çıkarmayanlara, Kan Davası güdenlere de bir çift sözüm var;
Siz böyle devam ettikçe bir gün sabah kapınıza, kafa kesen Taliban ve Işid zihniyetlilerin gelmesi çok yakındır!

Kişisel çıkar gözetmeksizin, inandıkları Dava'ları uğruna hayatlarını kaybeden bütün Gençlere, İnsanlara Allah'tan rahmet diliyorum.

Işıklar içinde yatsınlar...

Şimdi DAVAsını Satan Satana.
Hem Satan beDAVA,
Hem de Satılan beDAVA!..

Konuştuğu zaman bile rakiplerine korku salan o Alparslan TÜRKEŞ'in Ağabeyime o gür sesi ile ama müşfik ve sevecen bir şekilde "Oğlum" diye hitap ettiğine bizzat şahidimdir.
"Uç Beyim" derdi.
Eski bütün Liderlerde vardı bu özellik aslında.
Teşkilatındaki insanları sever sayar, ADAM yerine koyarlardı!
Şimdiki Dandik bazı Lider bozuntuları gibi değillerdi!..
Vefa'yı da bilirlerdi, Saygıyı da, Sevgiyi de!..
Ama insanlar da Lidere kul-köle olmazlardı!
Ağabeyimin O Azametli Lidere, yapılan hatalardan bahsettiği "Eleştiri Mektubu" yazıp faksladığının bizzat Şahidiyim!..
O zamanlar şimdiki gibi Elektronik Haberleşme imkanları yoktu tabi.
Bugün sıkıysa bir partili, uyduruk bir Genel Başkana öyle bir mektup yazsın!..

Bugün 4 Nisan 2020.
Defalarca memleketim AKPINAR'a geldiğinde küçük yaşlarda tanıdığım,
Daha sonra ise Almanya'da bir Konferansından sonra kısa bir sohbet imkânı bulduğum merhum Alparslan TÜRKEŞ'in 23. ölüm yıldönümü.

Rahmetli Ağabeyim Turgut Akpınar ile 4 Nisan 1997'de müthiş bir Kar Yağışı nedeniyle dolmuşların ve otobüslerin çıkmadığı Dikmen'deki evimden, yürüyerek ve ayaklarımıza sular dolarak gittiğimiz Cenaze Törenindeki milyonlarca insanın,
"Yandı yürekler yandı, Yağan Kar ile Sönmez" diye Ağıt-Türkü eşliğinde kar yağışı ile gözyaşlarını birleştirdiklerine Şahit olmuştum...

Daha sonra böyle bir Cenaze töreni de görmedim!

Sanıyorum ülkede ATATÜRK'ten sonra en kalabalık Cenaze Törenidir.

Ve bu da kolay izah edilebilir bir durum değildir.

Hakkında çok şeyler söylendi, yazıldı.
Ama o dönemin şartlarını düşünmeden hakkında söylenen olumsuz fikirlere katılmıyorum.
Çünkü, birebir onunla konuşanlar, tanıyanlar bilirler ki, çok müşfik, yumuşak yürekli, bilgili, otoriter ve gerçekten Lider gibi Lider'di.
Atatürkçü ve Cumhuriyetçi bir Liderdi.
Şimdiki çakma liderler gibi hiç değildi!
Ülkesi için, inandıkları için gözünü budaktan esirgemeyen bir gençlik yetiştirdi.
12 Eylül Darbesinde Cezaevinde gençlerine; "İşkencelere dayanamayan olursa bütün suçu bana atın evlatlarım" diyen bir Liderdi!..
Sıkışınca kimseye, "Bana mı sordunuz?" demedi hiç!..
Askeri Mahkemeye savunma için girerken Ülkücü gençliğinin "İstiklal Marşı" söyleyerek salonu inlettiği bir Liderdi!
Ölümünden 23 yıl sonra bile "Başbuğ Türkeş" diye mezarı başına akan ve onu anan milyonlar, işte bu Gençliktir!

Bir de bugünkülere bakın!

Ağabeyim de bu Lider'e inanmıştı ve şimdi bazı soytarıların sadece Çıkar-Makam-Mevki olarak anladıkları bu Dava'ya hayatını, emeğini ve ben bizzat şahidiyim ki, evinde çocuklarının ayakkabısı yokken, alın teri ile kazandığı parasını verdi!..
Dava budur, Dava Adamı olmak budur!
Allah dürüst ve doğruların yanında olsun!
Demirin Tunç'una, İnsanın ve Lider'in piçine kaldık!..

Alparslan TÜRKEŞ de Ağabeyim de Işıklar içinde yatsınlar.

04.04.2020 - Ramazan Akpınar