kurnası kırık çeşme ile yıkadım yokluğumu
çok damla düştü varlığıma boş yere

tarla yeridir dünya dediğin
ölüm soluyan başakların benzi soluk
hasat vakti payıma düşen yığınla nefessiz ciğer
kavgamın vergisi bir ölü çocuk
başı kopuk, gözleri hala ağlamaklı

nüfus cüzdanında ki kusurdan habersizdir
kimlik nedir bilmez çocuk
tedirginliğini bilir annesinin
bir de çırpınan ellerinin Tanrı'ya küskünlüğünü...
her çığlık evrenseldir düşünce ikliminde

İngiliz patentli krallar diyarı
Prensler vücudu dolgun kadınlarla sevişir
-Selamünaleyküm Mösyö
-Aleykümselam Matmazel
yas tutar devlet büyükleri en zengin ölümlere
saray bekçileri ağlar ha babam ağlar
çocuklar anlam yükleyemez olup bitene
yoksul kefesinde tartılır çocuklar
satsan kaç kuruş eder akide şekeri

sevginin erdemini belletmişti dedem
yarına dair çokça umut asılıyken gözlerimde ki ışıltıya
öfkenin kutsandığı zamanda terledi bıyıklarım
sevginin nefretiyle tanıştım

gençken girişmişsem kavgaya
nedir sakallarımdaki akların sebebi
en derinden efkarı yaşar
elin çilesine yabancı gözlerle bakamayan
künyesi bilmediğim bir dille yazılmış mezar taşlarına bile söyleyemedim
benden uzakların derdini sılam gibi koynumda uyuttuğumu

gece ile gündüz birbirine karışmaz
karanlık şiirlerden tanır güneşi
her şeyin bir vakti vardır, batmanın da, doğmanın da
akrep beklemesini bilir mesela
yelkovan döner durur bir saatlik vuslata
ben ise saniyeyeyim
yirmi dört saat koştururum uyanışa
her tan vakti cahiliye devri!

başkalarının hayatına askıntı olur Ortadoğu
zihninde ki putları parçalayan üç beş korkak adam
açılır Ege'den bilmedikleri maviliğe
güneşin parıltısından insanlığın yüzüne yansıyan
kıyıya vuran cansız bebek bedeni
okunur hiç soyleyemediği ismi
umursuz ağızlarca manşetten
bence ağlamıştır putları üzerine yıkan üç beş korkak adam
ölmemişler ise bilmedikleri maviliklerde

"Yürüyene Yörük derler" derdi göçebe atalarım
atalarımın mirası veya bir günahın ızdırabı belki de
geceler boyu ismini bilmediğim, ırkına boş verdiğim acılara yürüyüşüm

Tanrı katından melek inmeyecek Ortadoğu'ya
bir mucize karşılamayacak esmer tenli dramı
ve bayatlayacak şiirlerim
unutturunca yeni ölümler, eski ölümleri
hiç bir zaman okumayacak yazdıklarımı
adına şiir yazdığım çocuklar
kurşun hızından veya bomba çığlığından
daha hızlı değil kalemim
geç kalmışlığına ağlayacak bir ömür mısralarım

inansın bana en küçük göz yaşları
şiir yazacak vakit yoktu
bir duanın gölgesinde
medet umdum gökyüzünden...

hey sen!
kocaman ihtirasların küçük rehinesi
sen çatık kaşlarınla marşlar söylerken partizanlığına
ellerin servet sağarken inancımın göğsünden
tanımadığı suretlere kin kusarken kalemin
ben Medet umdum
hiç görmediğim bir alemden, insanlığa

okumayacak hiç bir zaman şiirlerimi
adına mısralar doktürdüğüm çocuklar
öldüler onlar anlam yükleyemeden savaşın çirkefliğıne
öldüler, defterini dürerek insanlığın
hesap kitap Tanrı'ya kaldı
Tanrı'ya küstürdüğümüz için çocukları

vakitsiz okunan ezan sesi şiirlerim
hükümsüz bir çığlıktan ibaret nağmesi
kimse kıbleye dönmesin
Tanrı yüz çevirdi seccadenize...
Tanrı'nın avuçlarında akide şekeri
Tanrı... Tanrı çocuklarla oynuyor

Okan Kilit