Ben sana artık günaydın diyemem yavrum
Kötü adamlar ortak güneşimizi petrol rezervleriyle baltaladılar...

Mahlassız acıların

Ağzımdan çıkan soluk bir dumana dönüştüğü dakikalarda,
Rüyalara dalıp üzerime suretini örtmek istedim.
Dünya büyük ve öfkeli bir hızla
Komün fikriyatını kaybedip kapitalist bir paylaşım çağına bürünse de
Benim içimde hala derebeylikler hüküm sürmekteydi
Gözlerini sınırlarım dahilinde gasp etmek istediğim...
Ben; el yapımı şarap tutkusu olmasa dahi
Elleri üzüm kokan insanlara her daim saygı gösteririm
Hissediyorsun değil mi?

Çağ gözlerimden gözlerini kaçırır
Ağlamanın yahut sanat yapmanın
Hiçbir sevgiliyi geri getirmeyeceğini bilmek için
Evli yahut şair olmak gerekir 22.yüzyılda
Biz seninle oldukça farklıydık belki haklısın
Haklısın ama ölülerimiz bile bugün aynı renk görmüyor musun?

İnsanlar 1996 model arabalarını,
Bahçede yetiştirdikleri domates fidelerini
Başkalarının yaptığı devrimleri bile haddinden fazla önemsiyorlardı 20.yüzyılda
Elbette seni yeni galaksilere gebe bir toz bulutu gibi önemseyeceğim doğru olan da bu
Kokaini haddinden fazla kaçırmış bir Amerikan Başkanı emrime Nasa'yı verse
İlk önce tapusu şahsına ait bir yıldıza gezinti düzenlemek isterim

Bazı insanlar tarafından hissedilen fiziksel eylemlerim dışarıdan belki bir şiddet abidesi gibi gözükmekte
Ancak şiddet senin göz kapaklarındır güzelim şiddet senin ruhuma olan yanılsamalarındır
Tentürdiyot denen ayyaş hiçbir müdahale etmedi senin bana göz işmarı edişine
Zaten bu konuyla ilgili bildiğim bir ayet de yok
Ama sen bunları hep gördün zaten değil mi?

Bazı zamanları vardır hayatın mutlaka hır çıkar,
Bela flu yapısından ödün vererek elle tutulur bir nesneye dönüşür
Israrla gökten indirilecek bir başka kurbanlık beklersin
Ama günahlarımız buna müsade etmez
Biz her zaman birbirimizi keseriz izleri kendi vücudumuzda kalan
İzleri senin güzel ellerin olan
İzlerim gidişlerinin biraz daha serkeş bıraktığı kendimi
Bazı kelimeler biz doğmadan önce
Bizim için müneccim edebiyatçılar tarafından icat edilmişler
Hep öyledir zaten yada her zaman öyle olacaktır.

Şairin şiire tövbesi yârin sesini duyana kadar
Rakının bağdan boğazımızdaki raksına uzanan macerasını
Roman haline getirmek yerine
Doğal ve sıradan akışına kendimizi verdiğimiz akşamlar kadar 

Gerçek ve elemlisin nazarımda

Yine de ellerimi tutabilirsin nazarım dokunmaz zararına

Hem sen benim tanıdığım en gerçekçi meleksin
Belki bir akşam haber ve neden vermeden
Sevdiğim hakkaniyetli kavgalar gibi yanıma gelirsin
Hem çocuk her meyin meyvesi ayrı
Mevsimi nev-i şahsına münhasır.
Zaten yokluğundan beri tam kestiremiyorum,
Kim bilir es geçtiğimiz bu kaçıncı asır
Keşke fay hattının yakınından geçmediği,
Zelzeleye dayanıklı kentlerde iki eski heykel olsaydık
Daha şehir inşa edilirken acemi bir çırağın elinden yere düşürdüğü 

Düştükleri yerde birbirine sarılan
Şehrin kutsallığına zeval gelmesin diye dokunulamayan iki eski heykel
Hem o zaman herhangi bir devrim yapmamıza gerek kalmazdı
Büyük bir bilgelikle dünyayı seyrederdik devrildiğimiz yerden

Seninle biz olamayışımız
Belki dünyanın yeni bir kutsal karakter beklemesi ihtimali gibi
Bu kutsal karakterin ismini vermek
Bazı sabah vakitlerini yad etmek gibi olur, olmasın..
Tüm psikozlar bugün yine emrimize sunulmuş,
Ellerinde kahverengi papatyalar
Saçlarına taç yapmak için bekliyor seni, güzelliğin gerçek nedimeleri
Hadi yavrum omzuma tüne, bekletmeyelim erken ölen tüm iyi şairleri...