Son zamanlarda tuhaflaştım yine,
Ağzımın hiç mi hiç tadı yok...
Sonbahardan olsa gerek; bütün huysuzluğum, bütün hırçınlığım üzerimde…
Ota, çöpe her şeye kızıyorum.
Kızdığım şeylere bile kızıyorum, dönüp dönüp bir daha.
Öfke nöbetlerim arttı…
Köşelerim daha sert ve belirgin.
Ve bir o kadar da kırılgan…
Sokaktaki arabaların sileceklerini de kaldırıyorum sebepsiz…
Kendi kendimle konuştuğum ayniyle vaki…

Bu ilk değil...
Nüksetti yani…
Bir Picasso ya da Dali fırçasından herhangi bir yere öylesine fırlamış gibiyim...
Karmaşık, kasvetli ve bilinmez…
Koyu renkleri, özellikle siyah ve morları daha çok sevmeye başladım yine.
Derinliğine saklanmak istiyorum koyu ve karanlık renklerin…
Yine garip şekiller üretiyorum gökteki bulutlardan ve karanlıktaki gölgelerden…
Korkunç şekiller…

Kaldırım çizgilerine basmadan yürüyorum eskisi gibi.
Simetrik ve sayarak atıyorum bütün adımlarımı...
Ve kelimeler türetiyorum, yoldan geçen araç plakalarından.
Anlamlı- anlamsız kelimeler...
Sana da tuhaf geliyor değil mi?

Bu ilk değil...
Belli ki son da olmayacak…
Yine beynim zonkluyor…
Kafatasımdan taşacakmışçasına...
Kulak deliklerimden akacakmışçasına...
Yine ayrıntılarda dolanıyor, yine çamurlar içinde yürüyorum,
Bölük pörçük uykular arasında fırsat bulup rüyaya her daldığımda...
Boğazımı sıkıyor her gece başka bir el...
Bir türlü bilemediğim bilinmezlerdeyim yine.
Çıkamadığım çıkmazlarda...
Ya diyorum "başıma dünya düştü".
Ya da bütün dünya başıma üşüştü...

Bu ilk değil...
Arabeske takılıyorum,
Arabesk takılıyorum, hüzünlü ve isyankâr…
Bir şey gördüğümden değil, öylesine bakıyorum uzaklara derin ve dalgın…
Sabahlarım yine bezgin, akşamlarım yine solgun…
İlaçlar, leblebi-çekirdek derecesinde artık...
Sesimi duyuramıyorum,
Duymak istemiyor çünkü hiç kimse...
Ağzımın hiç mi hiç tadı yok.
Depresif duygularda boğuluyorum göz göre göre...

Yahya Hoçur
14.11.2017