​​Donuk bir yüz şimdi karşımdaki.
Aynaya bakma isteği yok içimde.
Ruhum kapalı kapılar ardında saklı kalmışken
özgürlük türküleri söylemeye mecal bulamıyor dilim.
Yağmur sanki bir tek bana yağıyor,
her bir damla değdiği yeri ateş gibi yakarken ben geçmişi yakamıyorum.
Camda oluşan buğuya artık hayallerimi çizemiyorum.
Çizdiğim her hayalim,
üstüne yığdıkları çirkinliklerinaltında enkaz oldu.​

​Yüreğim artık lal olmuş,
söylemek istediklerim kendini atmıştı dipsiz kuyulara.
Ve çayın deminin çöküşünü izlerken puslu bir gece de,
nereden bilebilirdim kendi ruhumun çoktan çöktüğünü?
Anladım ki olmayacaktı.
Çocukken çizdiğim resimlerin hiçbiri can bulamayacaktı.

Hayaller yıkık,
diller yanık,
sayfalar yırtık
ve kalemler kırık...

Ben ise yorgun...

Kaldırım taşlarından daha yorgun,
gemilerden daha bitkin...
Ah, trenin dumanını savurduğu gibi bir savrulabilsem içimdekileri,
bu yürekteki ateş elbet sönerdi.
Bu yangın elbet dinerdi.