​sana masallar okuyacak çocuklar öldüler
ateşten gömleğin giymiş
kaçıncı düğün bu gördüğüm
kaç esir kuş ağaçları ardında sürüdü
nefes almak için kaçarken
bilmiyorum

kimi bekliyorsa güneş
vurduğu hiç bir kapıyı ısıtmıyor zaten
diriliyor ezilmeden yenildik deyip deyip
sevinen insan dili
ne tuhaf

inanılmaz lahuti boşluğun
anatomisini çizerken göklere mavi
çatlıyor tohumları aklımın çatlıyor
kurumuş toprağına biraz su verin bari
hastalığın sonu yok mu sesleri
sırtımdaki yük
sonra kambura evriliyor her sözüm

olmazı kaç geçiyor boyuna akıp duran
mum saatinde hüzün
tanesiyiz hepimiz
zulmün sırası gelince duyarız nasıl olsa
en delisinden bir oğlanla kız
ve binlercesi yıldız yıldız
düşerken sığınıp taşlara
sen tutmuş uyuyorsun geceler içinde
kan revan ve ter

bataklığın suyu beyaza döner dönmesine de
inecek asırlarca karın üstüne kirli acı
kin birikintisi çağ müebbet yiyor şiirlerde
ne güzel
çağırıyor yorgun ayaklarımızı doru taylar
gücümüz yetmiyor gitmeye
kitapları saymıyorum bile
senden bir insan yapamamış kitaplar

evren altını oyuyor büyük şairlerin kurduğu
büyük cümlelerin /büyüksün
yerden göğe kadar haklısın da üstelik yağmur
yağ
unuttuğumuz gülücüklerin sunağı
hayal kahramanları değil bu savaşanlar
duvarlarından
kan yontuyor ellerim evlerin sicim sicim
sana masallar okuyacak çocuklar öldüler
cim
.

Görseldeki çocuk, İqbal Masih