SUNUM

Düşlerin bu denli geç geçekleşmesine üzülmeli mi acaba? Belki aklıma geldikleri anda yapabilsem bu denli kıymetli olmayabilirdi.

Köy öğretmeninin sevgisinden dolayı ilkokula oldukça erken başladım. Okula erken başlamanın elbette yan etkileri oldu zira sınıf mevcudundan iki-iki buçuk yaş geride olduğum için onlarla oyun ve uyum şansım hiç olmadı.

Çağdaşlarımla uyumsuz giden eğitim yıllarımın orta ve lise çağlarında aslında yetişemediğim akranlarımdan bir adım öne geçmeye çalıştığım bir çağ var ki on iki eylül hazırlık döneminin son yıllarına denk gelir. Lise seviyesinde kamplara bölünmüştük. Solcu olamazdım, hiçbir şey bilmiyordum ayrıca ev halkı bacaklarımı kırardı. Onaylanacağım ve başına bir şey gelir endişesinin takibinden kurtulacağım bir seçenek lazımdı, Ağabeyim ülkü ocaklarına gidip geliyordu aynı zamanda Adalet Partili babanın otoritesine baş kaldırma keyfinisürüyordu. O şehirdeki liseye ben kasabadakine gidiyordum –gerçekte anlaşamazdık, hala keçilerimiz aynı otlakta otlamaz-kısa süreli bir iş birliğimiz oldu. Ben de ocağa gidip gelmeye başladım. Ülkü ocaklarında haftalık seminerler yapılır, ne anlattığını anlayamadığım büyük laflar dinlerdim. Ekseriyetle seminer sonunda marşlar okunurdu en sevdiğim Kürşad Marşı idi;

Yufka yüreklilerle çetin yol aşılmaz,
Çünkü bu yol kutludur gider TANRI dağına
Hâlbuki yoldaşını bırakıp kaçanların
Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

Kürşad'ın narasıyla indik TANRI dağından
Ruhumuzu kandırdık Orhun'un kaynağından,
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur.
TÜRK'e kefen biçenin ölümü korkunç olur.

Delinse yer, çökse gök, yansa kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yürürüz yine yayan.
Moskoflardan, yankeden, masonlardan yılmayan
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz.

Ve bu marşın andığı Tanrı Dağı ile ruhları kandıran Orhun ırmağını hep merak ettim.

Bizi, Tanrı dağlarından Altaylara, Ural'lara dizgin çekip at koşturan, kısrak başı Anadolu'dan Batıya akan, çağ açıp çağ kapayan o şanlı geçmişin insanlarını, ayak izlerini de hep merak ettim. Toplum içinde kendime rol biçtiğim ilk günlerden, Orhun, Selenga,Yenisey, Tollırmaklarından, Baykal-Aral göllerinden yudum yudumsu içmek, Tanrı, Ural, Altay dağlarından gelen hava ile nefeslenmek,Anadolu'dan Ata yurda doğru dağlarda, vadilerde, steplerde at koşturma düşünü çektim çocukluğumdan. At sırtı uygun değil şimdilerde, çağın araçlarını kullanarak başlamak nasip oldu, yakın uzak tüm o izlere basmadan ölmemeyi dilerim.

İlk ayak izimiz nerede? Başlangıç noktam bu günün Moğolistan sınırlarına dâhil olan kısım olacak.1.564.116 km²'yi 25 Aymak (eyalet-il) bölgesini, Moğol-Nogay-Kazak-Türk ve göçmen Çinlilerin oluşturduğu bu günün etnik gruplarını kısıtlı zaman ve para ile inceleyip görmem mümkün değil elbette, kısa zaman ve az bütçenin sağladığı en iyi şeyi yapmaya çalışacağım.İlk gidişimdeki kaynaklarımı 3 aymak için kullandım. Çok hızlı ve doyulamayan bir koşuşturma ile başlayıp bitti. Uzun zamana ihtiyaç var aslında, yine gitmeye çalışacağım.

Niçin Moğolistan? Bilgim dâhilindeki en eski ata yurt sınırlarına dâhil olması ve elle tutulur göz ile görülür tek eser olduğunu sandığım/bildiğim yazıtlar sebebiyle. Atlar ülkesi olması yüzünden. Alabildiğine uzanan bozkırları, nehirleri, dağları için. Kartalları, Sungurları, Telli Turnaları için. Atalar dininden neler kaldığını görmek için. Bizim ilgisiz kaldığımız coğrafyada 3 milyon nüfusu olan bir ülkede yoğunlukla Budist, ateist, Müslüman ve Şaman halkın yaşadığı topraklarda 800 'den fazla kilisenin niçin açıldığını öğrenmek için. Tekrar ve tekrar farklı ülkelerin gazetecilerinin bu bölgeleri karış karış dolaşması, doğa ve ekonomik kaynaklarının envanterini niçin yaptıklarını anlamak için. Ata yurttan Türk adının ve izinin nasıl silindiğini anlamak için. Güçlü, kararlı, ilkeli atalardan bu günkü kendini sevmez ama kendinden başka kimseyi de beğenmez bu insan topluluğuna nasıl geldiğimizi anlamak için. Bir anlamda da Milli Haccımı başlatmak için. Kendi öz kimliğimizle barışmak için belki bir milli hac rotamız olmalı.

Hep yaptığım gibi, gezeceğim yerler için önceden okuma yapmak isterim. Yine hızlı tarama olur düşüncesiyle hazreti Google'a Moğolistan dedim. Karşıma gezi anıları, gideceklere tavsiyeler, çok sınırlı tarih, ekonomi, siyaset alanında dağınık birbirinin tekrarı bilgiler ve uydurulmuş rezil bir haber geldi. En kapsamlı Türkçe güncel bilgi Vikipedia'da var ve Moğolistan 'da okuyabildim,biliyorsunuz bizde erişim hala yasak!

Şaşırmamak elde değil, hiç merakımız yok! Dünyanın ortak bilgi havuzlarının Türkçe kısmında –akademik ve erişimi kısıtlı kütüphaneler varsa eğer, dışarıda tutuyorum- halkın merakını giderecek seviyede yazı yoğunluğu yok. Yapmaya niyetlenmemiş, öğrenmeye meyletmemişiz.

Rezalet uydurma haberi görmezden gelecektim ancak Moğolistan'da "Türkiye'den geliyorum" diye başlayan tanışmalara bu haber hep eklemlendi. Konu şu ki; 2010 yılında Türkiye'de bir kurgu haber yayımlanmış. Özetle haberde, Moğolistan.'da her 6 kadına 1 erkek düştüğü dolayısıyla kadınların erkek bulamadığı ve üreyemediği, bu açığı gidermek için Moğol yetkililerin Türkiye'den 20 bin erkek ithalatı yapmak istedikleri basında yer almış. Normal yurdum erkekleri o günlerde Moğolistan Elçiliğinin önünde kuyruklar oluşturmuş ve Elçilik yetkilileri böyle bir talebin olmadığı konusunda açıklama yapmak zorunda kalmışlar.

Allah Allah bu nasıl olabilir? Bile diyemiyorsunuz, ülkemde olmuş, ben görmemişim. Üç milyonluk bir halka ve dünyaya 75 milyonluk diğer halk maskara edilmiş! Ülkem erkeklerinin zekâsı test edilmiş! Eğilim ve yönelim merkezinin sahip oldukları mutluluk çubuğunda sabitlendiği tescil edilmiş.Ulusal onur uluslar arası siyaset derecesinde aşağılanmış ve gülüp geçmişiz! Bu yayını yapanlar hakkında her halde bir yaptırım uygulanmamış ki haber izi bırakmamış.Moğolistan'da karşılaştığım Müslüman, Budist, Şaman gruplardan olup Türkiye'de eğitim alanların tamamı bana karşı bu konuyla ilgili "utandırma" fırsatını kaçırmadılar. Belli ki çok içerlemişler. Türkiye'de küçük bir şaka gibi algılanan bu haber orada insan ve ülke onuruna dokunmuş. Saygı uyandırmak istiyorsak saygı duyacağız, hatırlattılar, ben de sizlere aktarmış olayım.

Zaman zaman Türkiye'den Moğolistan'a gruplar halinde akademisyenler gidiyor. Dilerim Görgü ve bilgilerini toparlayıp akademi dışındaki çevreler ile de paylaşırlar ve bizler okuma fırsatı buluruz. Zira Her disiplinin farklı bir bilgi demetini işlediğini düşünüyorum. Orada büyük bir ülke, zengin bir kültür-medeniyet geçmişimiz, önemli ekonomik kaynaklar ve bize yakın bir insanlık ailesi var.Bunlara ait bilgi kısıtlı bir alanda kalmasın, insanlarımız da o bilgilerden faydalanmayı öğrensin, kendi kökleri ile ilgilenmeye başlasın.

Bu yazı serisindekendi görüş acımdan; Yazıtlar ve yazıtlartek yazılı kaynak mıdır? Doğal çevre, Günlük yaşam Ekonomi ve siyasal durum gözlemi, Moğolistan sınırları içinde yaşayan Türk toplumu ve ihtiyaçları gibi konuları iç başlıklara bağlamayı istiyorum.

Yazdıklarım sadece seyahat günlüğü, umarım hissettiğim heyecanı yansıtmayı başarabilirim.

Nurşen Karakaş

09/09/2018