Yunanistan 15 Haziran'da başlatacağı sezonda turist kabul edeceği ülkeler listesinde Türkiye'ye yer vermemişti. 

Haberi duyan bir çok köksüz ve kökünden kopuk "Türkiyeli, Yunan tatil yörelerinde para harcayamayacağı için üzülüp ağlamaya başladı. Yunanistan'a turist olarak kabul edilmemek çok zorlarına gitti.

Benim zoruma gidense, kendisini pek Türk görmeyen bu köksüz tipleri, Yunanlıların "Türk" görerek benimle aynı muameleye tabi tutması oldu...

Bizimkiler Yunan sahillerinde suya girip güneşlenemeyeceği için üzülürken, Almanya da Yunanistan ve İspanya gibi AB üyesi ülkeleri turizm yönünden desteklemek için AB üyesi olmayan ülkelere seyahat yasağını 31 Ağustos'a kadar uzatmayı planlıyor. İhtimaldir ki, bu sezon AB ülkelerinden pek turist gelmeyecek. Ülkemize önemli bir döviz girdisi sağlayan turizm sektörümüz için zor bir durum. Almanya, belki de bu zor durumumuzu kullanarak Türkiye'ye özel seyahat izni vermek karşılığında iktidardan kim bilir ne tavizler koparmayı planlıyordur.

Konu, Yunanistan ve Almanya'nın parayı kendi içlerinde çevirmeye ve bize karşı bir silah gibi kullanmaya yönelik tutumu olunca geçmiş yıllardan bir anımı hatırladım.

Öyle çok eski değil, BOP eş başkanımızın Yunanistan ile yağlı-ballı olduğu, çat kapı gidip gelerek, Türk'ün Türk'ten başka dostları olduğunu Yunanlılar üzerinden ispatlamaya çalıştığı ve "Kravatlı Attila" diye gaz verilerek Türk'e ait değerlerin içeriden yıkılması için coşturulmaya çalışıldığı yıllarda, çalıştığımız şirketlerin arasındaki ticari ilişki sebebiyle tanıştığım bir arkadaş vardı. Ümmetten bir arkadaş!

İş icabı görüşmek zorunda olduğum ve aslında çok saf olan ve kulaktan dolma yarım yamalak şeyler dışında pek dini bilgisi olmayan bu ümmetten arkadaş, yirmi yıl önce estirilen bu Türk-Yunan dostluğu teranesinden etkilenerek tatil için her fırsat bulduğunda Yunanistan'a gidip gelmeye başlamıştı. Öyle ki, yılda iki-üç kez gittiği oluyordu. 23 Nisan ve 19 Mayıs gibi Millî bayramlarımızın hafta sonu tatiliyle birleştiği zamanlarda bile üç-dört günlüğüne gidip dönüyordu. Dönüşte oradan giysiler, hediyelik eşyalar, çikolatalar filan getiriyor ve kaldığı yerleri öve öve bitiremiyordu. Temizliği, nezihliği, fiyatların ucuzluğunu ballandıra ballandıra anlatıyor; benim de bir tatilimi mutlaka orada geçirmemi ısrarla tavsiye ediyordu. Hatta bir kere gitsem bir daha vazgeçemeyeceğimi iddia ettiği bile oluyordu.

Ben ise köklerimizle ve dini değerlerimizle pek ilgili olmayan başkalarının akın akın gitmesini ve Yunanistan'ın çeşitli tatil yörelerinde kalabalıklar oluşturup haberlere konu olmalarını bir yere kadar anlıyordum ama bu ümmetçi arkadaşı anlayamıyordum. Anlayamadığım gibi yakıştıramıyordum da. Bir İslamcı, ümmetçi nasıl böyle olabilirdi? Olmamalıydı...

Evet, olmamalıydı ama ne yazık ki olmuştu...

Maalesef esen rüzgarlarda püskülü iyice karışmış olan zatları, "üstat" olarak gören bu saf arkadaş, belki ütopik Türk-Yunan dostluğuna değil fakat, "El şaplağı acıtmazmış" deyimindeki şaplağı yiyecek olan kişi kalıbına tam uyuyordu.

Ümmetten arkadaşımız, bizim bazı esnafın aç gözlülüğünü, mekanların pahalılığını, etraftaki çöpleri ve sokağa tükürerek milli sporlarını yapan yurdum öküzlerini eleştiriyordu. Yunan'ı övüyor bizimkileri gömüyordu. Arkadaşın tatil için Yunanistan'a(veya başka bir ülkeye) gitmek hariç diğer eleştirilerine katılıyordum. Ama yine de paramızın ülkemizde kalması gerektiğini ve bizim ülkemizin her tarafında kat kat daha fazla güzel ve nezih yerlerin olduğunu anlatıyordum.Orada harcadığı her kuruşun bir gün ülkemize doğrultulan bir silaha mermi olabileceğini de söylüyordum.

Ayrıca "Alevi'nin kestiği, pişirdiği yenmez" kafasında olan bu ümmetten arkadaşa, "Öz kardeşimizin pişirdiğini salakça bir dini hassasiyet uydurması yüzünden yemezken, elin Hristiyan ve ezeli Türk-İslam düşmanı olan adamların kesip-pişirdiğini nasıl yiyebiliyorsun?" diye sorduğumda köşeye sıkışmış kedi şekline giriyordu.

Yine bir keresinde, çok sevip adeta melek muamelesi yaptıkları Menderes döneminde, genelevler temizlenip boyanıp, kadınlar sağlık kontrolünden geçirildikten sonra ABD askerlerinin hizmetine sunulduğu zaman, "Ben gavurun altına yatmam!"diyerek rest çeken Malatyalı genelev çalışanı Kezban'ın hikayesini anlatıp, "Sizin zihniyetinizde bu kadın kadar haysiyet olsa Türkiye çok daha yaşanabilir olur" dedim. Çünkü kader kurbanı Kezban'ın bedeni, içine düştüğü mecburiyetler sebebiyle fahişe olmuştu ama bunların ruhu bilerek ve isteyerek fahişe oluyordu, hatta fahişe doğuyordu...

Yunanlılarla canımlı-cicimli günlerimizin birinde Konstantin Karamanlis aşka gelip bizim liderin eşini samimi bir şekilde öpünce flaş haber olmuştu. O günlerde bana yine Yunanistan tatili ve Yunan övgüsü yapan arkadaşı, "Olum işler karışık, adamlar gözü karartmış; yengeye dikkat et, Yunanlılar elinden almasın, kendin de ellerin arkanda gez"diye takılmıştım. Sanırım biraz ağır kaçmış ki, çok fena küstü ve uzun bir süre görüşmedik. Sonra mecburen ve sadece ticari işler için görüştük ama bu konulara fazla girmedik. Bir ara iktidarın yönetiminde olan belediyelerin birinde çok iyi bir konumda işe başladığını öğrenmiştim. Şimdi nerededir, ne yapar, tatil tercihi yine Yunan adaları mıdır, "Dostum Putin"li yıllarda Rusya'ya açılmış mıdır bilmiyorum.

Aradan yıllar geçti ve maalesef haklı çıktım. Bu ümmetten arkadaş ve özünden kopuk diğer bizimkilerin daha ucuz ve daha keyifli diye su yoluna çevirdikleri Yunan adalarında harcadıkları paraların bir kısmı doğal olarak Yunan ordusunun envanterine yeni silahlar eklemek için kullanıldı. Yetmedi, Muğla, İzmir, Aydın gibi Ege illerimize kayıtlı bulunan irili ufaklı yirmi civarında adamıza da sesiz sedasız yerleşip yayıldılar. Öyle ki, dünya liderimizden bile çekinmeyip bu adalarımıza kurdukları üslerdeki topların ve uçaksavarların namlularını İzmir'e doğru çevirdiler.

Ha birde ramazanda "Gâvur İzmir"liler oruç tutarken, bunlar topun gölgesinde domuz ızgara yapıp uzo eşliğinde yiyerek sirtaki oynadılar.

Şimdi sudan bahanelerle ülkemize seyahat yasağı koyarak hem turizm pastasındaki parayı kendi ellerinde tutacaklar hem de bizim turizmcilerin batışını izleyecekler...


11 Haziran 2020