Öğretmen okulundan 1970 yılı Haziran ayında Mezun olmuş, takibeden Temmuz ayında Ankara il emrine atandığım, görev yerim belirleninceye kadar Ulus Barbaros İlkokuluna(Ulus ta Maliye misafir hanesinin arkasındaydı.)depo tayini olarak görevlendirildiğim, asıl görev yerim için Ağustos ayında yapılacak kura çekimine kadar maaşımı bu okuldan alacağım bildirilmişti.

Okulda verdiğimiz dilekçelerde çalışmak istediğim üç ilden ilk sıradaki tercihimdi Ankara.
O yıllarda KPSS ler, yıllarca atama beklemeler yoktu.

Öğretmen okulu mezunları ilkokullara, Gazi Eğitim Enstitüsü mezunları ortaokullara, Yüksek Öğretmen Okulu mezunları liselere öğretmen olarak atanırlardı.

Bu okullarda okuyan gençlerin önünde atanamama, açıkta kalma kaygısı yoktu. Bilirlerdi ki okul bittiğinde işleri hazırdı. Tek merakları verdikleri dilekçede belirttikleri üç ilden hangisine atanacaklarıydı.

İş garantimiz, güvenliğimiz vardı.
Bu nedenle şanslı gençlerdik.

Ağustos ayı gelince görev yerlerimizin belirleneceği kura çekimi için belirlenen yer ve saatte hazır olduk. Çalışacağımız ilçe tercihide bize bırakılmıştı. Tercih ettiğimiz ilçenin köyleri için kura çekecektik.

Çekilişe dayımla gittik. Çünkü;

ben başkent olmasının ve kurtuluş savaşındaki önemi dışında Ankara ve ilçeleri hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Liseden sonraki yaşamını daha çok İstanbul ve Ankara'da geçiren dayım, Ankara'da yaşıyordu.

" Bala nın çekilişine katıl. Kaymakamı arkadaşımdır. Bir sıkıntın olursa yardımcı olur " demişti.

Her ne kadar kimliğim 18 göstersede onyedi yaşındaydım, büyüklerin sözlerine itaatle yetişmiştik.

Henüz insiyatif kullanacak yetkinliğim ve öz güvenim olmadığı için dayımı dinleyip Bala ilçesinin çekilişine katıldım. Hoş sonradan dayımın yanlışlıkla Haymana yerine Bala dediğini öğrendiğimde, çekiliş bitmişti. Torbadan dört yıllık mecburi hizmet yerim olarak Derekışla köyü çıkmıştı.

Aynı zamanda, benim gibi yeni mezun bir bayan öğretmeninde, kurada Derekışla'yı çektiğini öğrenmiş ama görüşememiştik, Ev arkadaşım, can yoldaşım olacak Gülderen öğretmenimle…

Derekışla, adını dere yatağına kurulmasından alan hala unutamadığım ilk görev yerim ilk göz ağrım.

İlçesine yolu olmayan, Konya asfaltından 7 km içerde bir köy. Bala'ya gitmek için Ankara'ya gelmeniz, Ankara'ya gitmek için Konya asfaltına çıkan 7 km toprak yolu aşmanız gereken bir köy.

İlkokulda dilimizden düşürmediğimiz;

"Ankara Ankara güzel Ankara
Seni görmek ister her bahtı kara "
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara "

şarkısındaki bozkırın ortasından doğan güneş diye adlandırdığımız, Kurtuluş Savaşı'nın önder

şehri, devrimlerin temelinin atıldığı şehir, dara düşenlerin umudu başkent Ankara'nın 80 km uzağındaki bir köyün bu durumu öğretmenimiz Oğuzhan Kılıç ın, son sınıfta verdiğimiz dilekçelerimizde çalışacağımız il tercihlerinin batı illeri olduğunu görünce "buraları ararsınız"deyişini anımsattı.

Ulaşım sorununu nasıl çözeceğimizi araştırırken komşu köyün arabasının köyümüzden geçtiğini öğrendiğimizdeki sevincimizi anlatamam.

Sanki köyden uçak kalkacaktı.

Gerçek adı neydi bilmiyorum ama köylülerin Zinon'nun Otobüsü dedikleri ulaşım aracını öğrenmek oh dedirtmişti.

Maaş ve toplantı günlerinde, tatillerde, köyden Ankaraya sabah 8:00 de köyümüzden, Ankaradan Köye saat 13.:00 te eski garajlar ya da Etlik garajları dediğimiz yerden kalkan, komşu köyden Zino'nun otobüsüyle gidip geliyoruz. Yolların tozunu yuta yuta.

Türk filimlerinde gördüğümüz 30'lu 40'lı yıllardan kalma çok eski, "binmek bir marifet, menzile varmak selamet" denilen cinsten bir köy otobüsü Zino'nun Otobüsü.

Sabah 8:00 de köyümüzden geçer yolcusunu, emanetlerini alır saat 10:00-11:00 gibi Ankara'ya varır. Gün içerisinde Talat paşa Bulvarı üzerinde Numune Hastanesi karşısındaki posta adresimiz olan köylümüzün dükkanından emanetlerimizi 13:00 de de yolcularını alır 15:30 /16:00 civarında köyümüze gelirdi.

Sabah postalarımızı vermek, akşam postalarımızı almak için heyecanla yolunu gözlediğimiz otobüsümüz.Tam dört yıl her ay,yolların tozunu külünü solutarak köyden Ankara'ya, Ankaradan köye bizi, taşıyan emektar.

Özlem'le beklediğimiz. Kartpostallarımızı, mektuplarımızı ve dayımın haftalık biriktirip cuma günleri gönderdiği gazetelerimizi getiren, dış dünya ile tek bağımız olan, kaçırdığımızda perişan olduğumuz otobüsümüz ve bizi emniyetle taşıyan kalender şoförü Zino.

Sabahları otobüsü kaçırdığımız olmazdı ama yolunu gözleyipte gelmediği zamanlar olurdu. Ya bozulmuş ya da hava muhalefeti nedeniyle yolların çamurunu geçemeyeceğinden gelememiştir.

Komşu köyünde bizim köyün de yolu topraktı. Bu nedenle hizmet dışı kalırdı Zino'nun otobüsü. Böyle durumlarda at arabasıyla bile yol alamazdık.

Köyden gitmek zorundaysak bizi Konya Asfaltına çıkaracak 7 km'lik yolu bata çıka yürümek zorunda kalırdık. Dönüşte kaçırmışsak Konya veya Şereflikoçhisar otobüslerine biner Bala makasını geçtikten yedi kilometre sonra iner yürürdük.Asfalttan yedi km sonra Akören köyüne vardık mı köyümüze gelmiş gibi sevinirdik.

Şimdi düşünüyorum da, ne büyük cesaret!. Ankara'nın bozkırında iki genç kız, korku nedir bilmeden yürüyorduk. Bu cesaret, korkusuz olduğumuzdan değil gazetelerin üçüncü sayfalarında ve radyo haberlerinde kadınlara yönelik saldırı ve cinayetlerin çok sık yer almadığı bir dönemin Türkiye'sinde yaşadığımızdandı.