Bunca ayrı geçen yıldan sonra, yıllarca tek başına dolaştıktan sonra, sokakta iki başına nasıl yürünür onu bile beceremezsiniz aslında. Sizinki evlilik değil telefon diplomasisidir ve telefonda kol kola ya da el ele yürümek zorunda değilsinizdir çünkü. 

Önce o avucunuzun içi yanar, öyle sigara yanığı falan degil, okkalı bir ateş topu gibidir o sıcaklık. Tutar sıkıca, öyle sıkar öyle sıkar ki, elinizi mi tüfeğini mi tuttuğunu bilemezsiniz. Artık ayrı geçen zamanların acısını mı çıkarır, yine yeniden bir ayrılıktan mı korkar bilemezsiniz. Zaten siz de ekseri ne düşüneceğinizi bilemezsiniz ki... Ayrıca bilseniz ne olacak? 3 ay, 4 ay, bilemedin 6 ayın keşif yürek yanığı kokar ,o el elelikten çıkan buhar.

Yaşadığınız en melankolik anlardır sokaklarda yürümeniz, yürüyebilmeniz ... Kolları aylardır tüfeğinden, sırt çantasından ve "body"sinden başka bişey görmemiş bir adamın, ortalama bir sırt çantası ağırlığındaki bir kadını omuzlayıp, kucaklayıp, sırtlayıp da taşıması mümkündür tabii. Ama "kolumu omuzuna atıp dolaşmayı özledim" diyen bir adamın yanında yürüyorsanız, kabullenmeniz gereken hâller vardır. Zira o sizin uçan, kaçan, ansızın yok olan bir nesne olmadığınızı hatırlayana kadar yeni görev vakti gelecektir. O sebepten, o omuzunuzun dipcik gibi sıkılmasını kabullenmeniz biraz vakit alır. Ama mesela şunu da yaşarsınız. O kadar uzun süredir yoktur ki o kol, saçlarınızı omuzunuzla kolunun arasına sıkıştırıp, boynunuzu inceden çektirmeye başladığında bile gıkınızı çıkartmazsınız. Çünkü çekilen saçınızın mı, orada olmayan kolun mu daha çok acı verdiğini tecrübeyle öğrenmişsinizdir artık. 

Diyelim ki, o medeni şehir günlerinin sonuna doğru geldiniz ve yan yana, yana yana yürümeyi öğrendiniz; ki bunun adı başarıdır. Sittin sene geçse çözemeyeceğiniz, 24 saat sokakta dolaşsanız bitiremeyeceğiniz ana probleminiz şudur ki; sevdiceğiniz mütemadiyen sağdan, soldan, yukarıdan, arkadan bir taciz ateşi, patlama sesi, eyp, serseri bir merminin endişesiyle huzursuz huzursuz sağa sola bakınır, etrafı kollar, tadınızı kaçırır durur. Yıllar geçti, ben daha bitiremedim bu huzursuzluğu, "bitirebildim" diyene madalya takarım. 

Siz askerliği parayla, pulla, dolarla falan ödenen bir şey sanırsınız; oysa askerlik kalbinizdeki, omuz başınızdaki ve ellerinizdeki o onulmaz yoklukla, yürüdüğünüz caddelere saçtığınız huzursuzluğunuzla ödenir. Ve aslında size "bedava yaşayan organizma" muamelesi yapsalar da; hakkınızı ödeyebilecek bir yiğit, anasından doğmamıştır henüz...


Sevgiyle kalın... 


Emel