Hikaye biraz tanıdık sanki değil mi. Evimizin idaresini verdiklerimiz, ülkücülerin dişi, tırnağı, kanı ile inşa ettiği o güzel evden ülkücüleri kovmuştur. Ve belli ki ülkücüler, elleri ile yaptıkları bu evi yıkacaklar.

 Turgenyev, Bozkır'da bir kral Lear isimli eserinde Martin Petroviç Harlov isimli bir Rus asilzadesinin hikayesini anlatır.

 Harlov, Rusya kırsalında varlıklı bir adam, bir toprak ağasıdır. Yaşlandığında, çiftlik işlerinden elini eteğini çekmek ve biraz kafa dinlemek istemektedir. Bu nedenle evini, çiftliğini, hayvanlarını ve sahip olduğu (!) Rus köylülerini bir evrakla iki kızına devreder.

 Harlov, kendisini sevenlerin tüm nasihatlerine rağmen iki evladına güvenip, malını mülkünü devretmiş, tüm işlerin idaresini onlara bırakmıştır. Aradan birkaç ay geçer ki Harlov'un binek atı ondan izin alınmadan satılır, kendisine söz verilmiş olan aylık maaşı verilmez, ve kendi evinde yalnızca bir odayı kullanmasına izin verilir. Nihayetinde tamamen evinden kovulur...

 Martin Petroviç Harlov ne mi yapar ? Evinin çatısına çıkarak elleri ile kendi yaptığı evi parçalamaya başlar. Çatının bir kısmını söküp, sıra kirişlere geldiğinde çatı çöker ve Harlov altında kalarak can verir. Çocukları ve istilacı damadına bir ders vermek isterken sonu tam bir felaket olur.

 Hikaye biraz tanıdık sanki değil mi. Evimizin idaresini verdiklerimiz, ülkücülerin dişi, tırnağı, kanı ile inşa ettiği o güzel evden ülkücüleri kovmuştur. Ve belli ki ülkücüler, elleri ile yaptıkları bu evi yıkacaklar.

 Eğer, hayata devam etmek istiyor ve evimizin eski işlevini yürütecek yeni bir ev inşa etmek istiyorsak, eskisini yıkarken üstümüze yıkılmamasına dikkat etmekte fayda var. Yıkılacaksa istilacıların başına yıkılsın.

 Diyelim ki eski evi söktük. Yenisini inşa ederken, eski evin çürük tahtalarını kullanmayalım, yoksa evi yıkmanın ya da yenisini yapmanın ne manası var.