Ardahan da Yine Sular Coşmuş 

Baharın gelişiyle Ardahan da eriyen kar sularının karıştığı derelerin çayların coşup, besledikleri Kura nehrinide coşturarak Ardahan ovasının sular altında kalışını anlatan bu güzel fotoğraflar, bizim yüreklerimizdeki özlemi de çoşturdu Anılarımızı canlandırdı.

Şimdilerde kurudu mu bilmiyorum. 
Evimizin aşağısında akan bir çay vardı, nerden geldiğini yani çıkış kaynağını bilmiyordum ama Kura ya doğru gittiğini biliyorduk. 
Yazları mahallenin erkek çocuklarının paçalarını sıvayıp, biz kız çocuklarınında eteklerimizi toplayıp içine girip oynadığımız, balık tutmaya çalıştığımız, taşlara basarak karşıya geçtiğimiz dere, sakin ve berrak bir şekilde akar Askeri Hastanenin yanı başında Kura'ya karıştığı evimizden görünürdü.

En büyük eğlencemiz, karşıya geçip hapishanenin bulunduğu tepeye tırmanıp, etraftaki taş ve kayaların üzerindeki yosunları tükürüğümüzle ıslatıp elimizdeki küçük taşlarla ezerek ellerimize kına yakmak, bir de perişan teyzelerin hapisanenin yanındaki alanda dövdükleri harmanı izlemekti. Düvene binebilmek bizim için dünyanın en keyifli eğlencesiydi. Harman sahibinin oğlu kızı, o düvene binip buğday saplarının üzerinde dönebilmek için can attığımızı bildikleri için çok nazlanırlar, çoğu zamanda parayla bindirirlerdi.

Hiç unutmuyorum bir keresinde param yoktu . Kız elimdeki bebeği istemişti. Annemin özenerek yaptığı ve çok sevdiğim bez bebeğe karşılık binmiştim düvene.

Arada bir de tepenin arka tarafına gider aşağıdaki mezbahaya büyük baş hayvanların götürülüşünü, onların seslerini ve çalışanların giriş çıkışlarını, kesimhaneden akan kanların sulara karışmasını ve göz alabildiğine uzanan Kura'nın ipek gibi durgun sessiz akışını izlerdik.

Sonra yine harman yerine döner, bu kez de saplarından ayrılmış buğdayı samanından ayırma çalışmasını keyifle izler, arada biz de küreği alır kalbura doğru sapla samanı savururduk. Savrulurken havada uçuşan saman tozlarının altında dönerken onları yakalamaya çalışırdık. Bunu yaparken yüzümüzü gözümüzüde korumaya çalışır, saçlarımıza yapışan samanları birbirimizin kafasına üfleyerek temizlemeye çalışırdık.

Yazın bu sakin eğlenceli dere baharda kar sularıyla öylesine coşardı ki bırakın karşıya geçmeyi kıyısına bile gidemezdik.

O berrak durgun akan dere çamur rengine bürünmüş, delirmiş gibi kızgın, öfkeli ve acelesi varmışçasına köpüre köpüre dalga dalga sele dönüşür önüne geleni kura ya doğru sürüklerdi. 

Karşı kıyıda evi olanlar Kars yolu üzerindeki köprüden geçerek evlerine gelirlerdi.

Zurnacı Yado nun, perişan teyzelerin evlerini sular basar, onların çaresizliklerini üzülerek seyreder, azgın suların o insanları alıp götürecek korkusunu yaşardık. Çoğu zaman sele kapılanlar olduğuda söylenirdi.

Baharda suların coşmasıyla, Ardahanımızın maskotu Behice teyze, namı değer Deli Behice de coşardı. Diğer zamanlarda koştura koştura ama sakin sakin dolaşan Behice, baharda sular gibi öfkeli ve kızgın olurdu. Ama kimseye bir zarar vermezdi. Kimi kimsesi yoktu. Kimi; kara sevdadan, kimi çok sevdiği kocasının öldürülmesinden, kimileri de sevdiği adama kaçmış o da bir zaman sonra onu terkettiği için aklını yitirmiş diye anlatırlardı.

Evi nerdeydi bilmiyorum ama yaşamını belediyenin ve Ardahanlıların yardımıyla sürdürdüğünü biliyorum. Yine bildiğim bir şey varsa çok onurluydu. Dilenmez kimseden bir şey istemez. Ama ziyaret ettiği evlerde kahvesini ve sigarasını içip giderken mutlaka ev sahibi bir çıkın tutuştururdu eline. Ardahanlıların sessiz dayanışmasıydı bu Behice'ye.

Gelip geçerken bize de bir kahve içimi uğrar ve her seferinde anneme "bu sarı kızı yollama o piçhanaya" derdi. Behicenin piçhana dediği okuldu ve o okullu çocuklara kırgın olsa gerek ki bu adı koymuştu.

Hatırlıyorum; 23 Şubat ilkokulunun caddeye bakan sınıflarının camlarından, karşıdaki Millet Bahçesi nin kenarındaki kaldırımda yürüyen Behice'yi gören çocuklar bağrışırdı "Deli Beyce guk ku, Deli Beyce guk ku" diye bazen peşine koşanlar da olurdu. Behice de eline geçirdiği taşı atarak kovalardı. Hani derler ya çocuklar acımasız olur diye; Çocuk aklınca kendimize eğlence çıkarmıştık. Bilmezdi Behice, o bağıranlar arasında benim de olduğumu. Kim bilir belki de bilirdi de okul çocuklarına kırgınlığını benim aracılığımla duyurmak isterdi. 

Bir gün 5-6 yaşlarında Ahmet adlı bir çocukla çıka geldi. Kimsesiz bir çocuğu sahiplenmiş denirdi. Gerçekte Ahmet kimdi, kimin nesiydi, nerden bulmuştu bilmiyorum. Çanta gibi taşır elini hiç bırakmazdı. Koştura koştura giderken Ahmet adeta sürüklenirdi arkasından . 

Hala bizim ailede hızlı yürüyenlere "Beyce nin Ahmet i sürüklediği gibi önden önden ne koşturuyorsun", bir de aniden öfkelenmelere "Beyce gibi niye coştun" denir.

Anlayacağınız Ardahan'ın efsane kadını Behice si, Engin Kasap ın kitabında yazdığı Rus kızı "Polye"si bizim ailede hala anılır.

Her ilkbaharda, dağlardaki karlar eriyip sular coştuğunda, hatırlarım çocukluğumun yalnız yaşayan, bahar gelince coşan, Ahmet'i ile bir yere yetişecekmişçesine bir yandan başındaki atkısını tek eliyle tutarak, yüzünü saklamaya çalışıp uzun eteklerini savura savura yan yan koşturan ve kendi kendine konuşan Behice'sini.

Sonraları hakkında hiçbir şey bilmediğimizi anladığım Behice'yi Hep merak etmiştim. Kafamdaki sorulara cevap bulurum umuduyla. 

Değerli hemşehrimiz Engin Kasap'ın "Deli Behice" kitabını büyük bir hevesle almış anneme de yüksek sesle okumuştum. 

Anılarımızda ki Behice Engin Kasap ın kitabıyla ölümsüzleşmişti.

Değerli Belediye Başkanımızın anılarımızı depreştiren foto paylaşımları bende "çölün suya çağrısı " gibi yüreğimdeki özlemi coşturdu. Umarım bir gün suların Kura'ya kavuştuğu gibi biz de coşup bir gün Ardahan'a gideriz.

Dilerim ki Ardahan ovasında suyun toprakla buluştuğu gibi toprakta tohumla buluşsun, Ardahan'a bolluk bereket gelsin.

Sema Aytaç