Her türlü yetkiyle donatılmış ama hiçbir sorumluluğu olmayan bir siyasî iktidarımız var. "Kötü yönetiyorsunuz" demek bile cesaret isteyen bir iş oldu artık. Bir savcı düşünün ki "o zamanlar kandırılmışım" diyor. İddia makamındaki bir savcının istifa etmesi gerekirken başsavcılığa terfi ediyor. O da yetmemiş olacak ki şimdi de padişahlarda bile olmayan yetkiler istiyor. %99 oy da alsa bu demokrasi değildir demek isterdim ama kime diyeceğim?..

"Çamura yatmak" deyimi hiç bu kadar kirletilmemişti. Ülkedeki ve komşulardaki bütün kötülükleri "dış mihrak"lar yapıyor. PKK yapıyor, IŞİD yapıyor, FETÖ yapıyor. Tamam da, ülkeyi onlar yönetmiyor ki! Sen yönetiyorsun! Onlar işini yaparken sen işini yapıyor musun? PKK dediğini davul zurnayla karşıladın. İmralı'ya heyetler gönderip açıldıkça saçıldın… FETÖ'yle 11 yıl aynı yastığa baş koydun. Ne istediler de vermedin? Türk Silahlı Kuvvetlerinin en mahrem yerlerine bile sokmadın mı? "Yargı Alevi yapılanmanın elinde" diye dibine kadar bölücülük yapıp FETÖ'cülere emanet etmedin mi? O günlerde kendisi nasıl bir mezhepçiyse Rabbin verdikçe vermiyor muydu?.. IŞİD'ı dışlanmış Sünnilerin öfkeli çocukları olarak anlamaya çalışan Papua Yeni Gine Hükümeti miydi?

Şehit sayısını rakamlarla ifade etmemiz elbette çok ayıp bir durum. Ama "kelle" olarak gören sizler sayesinde asker, polis, sivil kaybımız rekor kırma aşamasına geldi… Ülkenin askeri kurumlarını ve geleneklerini çökerttiniz. İstihbarat ağını çökerttiniz. Adaleti ancak "miş"li bir geçmiş zaman cümlesinde kullanabilir hale geldik…

Açıktır ki ülke yönetmeyi beceremiyorsunuz. Esat Alevi diye gıcık olan, kendi ülkenizdeki rakibini "Alevi" diye seçmenine yuhalatan siz bölücü, fitne-fesat gürûhu, NiFaK'ın kindar dostları, her sıkıştığınızda "beraberlik" şarkıları söylüyor, sonrasında da işi Allah'a havale ediyorsunuz. Devlet yönetme işi duayla, Allah'a havaleyle hallolsaydı Muhammet Peygamberin kurduğu düzen bozulmaz, Muaviye ve Yezit peydah olmazdı. Üstelik o "ecdadımız" diye övündüğünüz yapılar bu "dua" muhabbetinden battı, haberiniz yok…

Harakiriyi geçtik, istifa zaten siyasî lisanımızdan çıkarıldı, en azından özür dileseniz? Efendim özür de neymiş? Hesabı, seçmen sandıkta kesermiş! Harakiriyi, istifayı, özrü geçtik; seçmen karşısına çıkıp oy isteyebilecek kadar geniş bir ahlâk anlayışı olan siyasî yapıdan, hani inananlar Allah'a sığınsın, inanmayanların canı can değil mi? (Zaten Tanrı Türkçe diye kendisi Tanrı'dan sayılmıyor.)

* * *

Anladık, siyasi iktidarın sorumluluğu yok. Ya sosyal sorumluluk? Ebu Zer, Muaviye'yi taşladığında, Muaviye "sen anlamazsın, var git yoluna" diye kovuyordu. Yeni Anayasa taslağı Başkan'a 2 Karun, 3 Firavun, 20 Muaviye gücünde yetkiler tanıyacak. Peki kaç hukukçu yeri göğü inletiyor? Onbinlerce hukukçunun olduğu bir memlekette sadece 2-3 hukukçu yazıp çiziyor ve onları televizyona çıkarıp konuşturmaya kimse cesaret edemiyor…

Bir yandan da; "Gerçek İslam bu değil" muhabbeti o biçim devam ediyor. Efendim İslam'ın çarpık ve terör doğuran yorumuyla mücadele eden aydınlar varmış. Eyvallah da, kaç kişiler? Sayıyor sayıyor 5'in üzerine çıkamıyor. Ama ülkede onbinlerce ilahiyatçı yok mu? O onbinlerce ilahiyatçı zaten gözümüzün önünde o 3-5 kişiyi gömmüyor mu? O 3-5 kişi zaten diğerlerinin gözünde zındık! Kaç bin ilahiyatçı Cuma namazı çıkışında toplanıp da Kur'an Kurslarındaki tecavüzleri protesto etti? İş yılbaşı kutlamasına gelince maşallah hutbe bile okutmuyorlar mı? Kaç bin ilahiyatçı "Yolsuzluk hırsızlık değildir" diyen adamsıya karşı açıklama yaptı, yürüyüş tertip etti? Sonra neymiş, "Gerçek Müslümanlık bu değil"miş! Diyanet Bakara'yı makaraya saranlar hakkında dinin hükmünü hutbeyle tüm yurda duyurdu mu? Sonra neymiş, "Gerçek Müslümanlık bu değil"miş! Yav he, he!..

Cübbeli; sapkınlar, sapıklar, dinin ticaretini yapanlar, karınca duasından yağ çıkaranlar içinde en düşük seviyedir, düşünün yani. "Gerçek Müslümanlık bu değil" diyenler ateistlerle, deistlerle, bir Müslümanın aynı zamanda bir laik olabileceğini söyleyenlerle cebelleşmeyi bırakıp kendi içlerindeki putperestlerle mücadele etsinler. Sonra zaten bir yerde anlaşırız…

Mesele Tanrı var mı yok mu meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Mesele artık Tanrı'nın tecavüzcü, hırsız, zalim insanlara kendi adına hareket edebilme yetkisi vermiş midir meselesidir. Mesele; cesur bir ilahiyatçının dediği gibi "Allah'ın Ahlâkîliği Meselesi"dir…